Paylaş
Basın müşaviri arkadaşımız Ahmet Sever daveti yaptığı andan itibaren, en çok Köşk kadrosunu gözlemlemeye yoğunlaşma kararı aldım.
Kadroda, yetenekleri konusunda epey şey duyduğum; ama biraz da şartlar gereği izole yaşamak durumunda olduklarından tanıma şansı edinmediğim isimler az değildi.
Doğaldır ki yine de lafa 1991’den beri tanıdığım Cumhurbaşkanı Gül’den başlamam, en çok da ondan söz etmem gerekiyor. Köşk’e çıkışı ardından Cumhurbaşkanı Gül’le çok sınırlı (sanırım 2) sayıda ayaküstü görüşme, annemin vefatı nedeniyle açtığı taziye telefonu dışında uzun denecek bir sohbetim/konuşmam olmadı.
HERKES ANLAYIŞI
Cumhurbaşkanı Gül de Lizbon’a uçarken yanımıza geldiğinde bu imayı yaptı.
Muharrem Sarıkaya ile bana ilk isimlerle hitap ederek önce, “Çok oldu görüşmeyeli değil mi” dedi, sonra “Kadim dostluklar...” ifadesi çıktı ağzından, ardından da “Kaç yıl oldu?” sorusu geldi.
Lizbon’a daha önce gidip gitmediğimizi sordu, Gülbenkyan Kütüphanesi’ni mutlaka gezmemizi önerdi; Gülbenkyan’ın ilk başta Türkiye’de kurmayı planladığı bu kütüphaneyi, gümrük vergisi konması nedeniyle Lizbon’a yapma kararı almasından duyduğu üzüntüyü aktardı.
Bir-iki koltuk arkamızda oturan sanatçılar Dilek Türkan ile eşi Derya Türkan ve arkadaşlarına işaret ederek, her geziye sanatçıları da kattığını, bunu çok önemsediğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Gül, bu yakın iletişimi herkesle kurmaya çalışıyor; etraftaki her insanla göz temasına sürekli açık duruyor; selam veriyor, ilk isimlerle hitap ederek laf atıyor, bir şey söylüyor, bir şey danışıyor, sohbet ediyor, şaka yapıyor.
BAŞKALARINI KÜÇÜK GÖRMEMELİ
Herkese karşı izlediği bu yaklaşımı devletler politikasında da görüyoruz.
Portekiz’in Türkiye’de 700 milyon dolarlık yatırımı az bulduğunu ima ederken, “Kendimize de nasihat etmeliyiz, Türk şirketlerinin 40 milyon dolar civarında” deme gereği duyuyor.
Yine Portekiz’deki ekonomik krize değinirken, “Başkalarını küçük görmemeliyiz” sözünün ardına, “Kişi başı milli gelirleri 16 bin Euro” eklemesi yapıyor. Kongo Cumhurbaşkanı’nı büyük ülkelere uygulanan aynı protokolle ağırlamaktan duyduğu mutluluğu ifade ediyor; aynı heyecanla bunun kriptolara yansıyan olumlu karşılıklarını dile getiriyor. Yani, “tepeden bakışın”, “üstünlük taslamanın” yanlışlığına işaret ediyor.
Bugüne dek 3 cumhurbaşkanını yakından izleme fırsatım oldu.
Kıyasladığımda Gül’ün uyumlu çalışan ve önceki üç kadroya göre daha genç olan yakın çalışma arkadaşları da kendisiyle aynı havayı yayıyor.
Dört gün boyunca, kalabalık turist grupları arasından geçerken dahi, tek bir itme kakma görmedim; aksine son derece yardımcı, görüşlerini samimiyetle dile getiren, heybetleri ile korkutmaktan tamamen uzak duran, saygılı, kuşkulu gözlerle bakmayan, mütevazılık gösteren bir kadro buldum.
Bunu günümüzdeki başka kadrolarla kıyas için söylemiyorum; ama giderek daha çok korkutulduğu için daha çok korkmaya başlayan Türkiye’de, bir farklı üslup/yaklaşım olarak gördüğümü belirtmeliyim.
Paylaş