AB ilerleme raporları artık eskisi kadar ilgi görmüyor; sadece işin uzmanları veya çok yakın takipçilerinin ilgi alanında kalıyor.
Hemen herkesin, "İlerlememe Raporu" dediği 5 Kasım tarihli sonuncusunda, ilk kez AKP hükümetine yönelik pek çok açık eleştiri yer aldı.
Buna karşılık rapor, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e yönelik olumlu atıflarla akılda kaldı; doğrusu "Gül, bunu hak etmedi" diyen de çıkmaz sanırım.
Ama, AB’nin bu atıflarının siyasi nezakete pek uymadığı da bir gerçek.
Rapor Gül’e sevimli gelse de AB konusunda görev yapan ister kamu, ister sivil kesimden olsun konuştuğum hemen herkes üzerinde son üç yıldır egemen olan olumsuz havayı daha çok pekiştirmiş görünüyor.
Bu çevrelere göre olumsuzluğu değiştirecek ilk isim iseAbdullah Gül.
BEKLENEN ÖZEL MİSYON
Gül, rapor yayınlanmadan bir hafta önce, AB için yasama ve yürütme temsilcilerini Çankaya’da toplamış; "Hadi hızlanın" demişti.
Doğrusu, çoğu yetkili/uzman toplantının bir sonuç yaratacağından şüphe duysa da Gül’ün kafasında mutlaka bir harekát planı olduğuna inanıyor.
Son İlerleme Raporu’nun olumsuz içeriği nedeniyle Gül’den beklentilerini daha yukarı çıkarmış olanlar, "Gül, artık yürütme makamında değil; o nedenle ancak önerilerini söyler" tezini de pek inandırıcı bulmuyor.
Bu çevreler samimi olarak, "AB’ye karşı eğer Başbakan Erdoğan kötü polisi, Gül de iyi polisi oynamıyorsa Gül, hükümeti harekete geçirecek siyasi etkinliğe sahip" görüşünü savunuyorlar. (İlginçtir, Gül ve Erdoğan’ın türban konusundaki tutumuyla ilgili pazartesi günkü yazım üzerine de ’iyi polis, kötü polis’ benzetmesini yapan pek çok mail aldım.)
Gül’den beklenen sadece hükümet üzerinde etki göstermesi de değil, AB reformlarına direnen her kesime ulaşması.
"Yeni bir Türkiye istemeden AB hedefine varılamaz.Gelinen noktada ise ’AB şart’ diyen bazı kesimler dahi düzeni değiştirmekten yana değil" diyen beklenti sahipleri, Gül’den özel misyon üstlenmesini istiyor.
AYAK DİREYENLERE UYARI
Başlangıçta, "Gül, bu beklentileri karşılayamaz" diyenler çıkabilir; ancak nedenlerini detaylandırırsak belki daha makul bulunabilir.
Bugün AB için elzem görülen 75 yasal düzenleme var; bunlar arasında en önemlileri, siyasi partiler, siyasetin finansmanı, sendikalaşma ve yolsuzlukla mücadele başlıkları altında toplanıyor.
Bu dört başlıkla ilgili ayak direyen sadece hükümet değil, işçi sendikaları ve başta TÜSİAD olmak üzere işveren örgütleri de direnç içinde.
İşte Gül’den ilk beklenti, bu örgütlere de uyarı/baskı yapması.
Gül’ün bu kurumlar üzerinde etki göstermesi çok da zor bulunmuyor.
Sonuçta, ilerleme raporları olumsuz çıktıkça Gül’den beklentiler artacak; bunları karşılamaması halinde ise "İyi polisi" oynadığına inanılacak. Korkulan ise bu duygunun ileride Brüksel’de de hakim olması.
Bu vesileyle, "AB" diyenlerin THY’ye yönelik şu mesajını da ileteyim:
Türkiye’nin önündeki en büyük engel olan Fransa’da 2009, Türkiye yılı. Strazburg, AB’nin ikinci başkenti ve bölgede 300 bin Türk yaşıyor. Böyle bir dönemde THY’nin Strazburg uçuşlarını iptal etmesi anlaşılır değil.