YEMİN krizinin hiç değilse CHP ayağının çözüm yoluna girmesi pek de öyle kolay olmadığı için umalım bugün aksi bir gelişme yaşanmasın.
Bu süreçte, TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in bu önemli makama oturmanın keyfini tam olarak çıkaramadığını rahatlıkla söyleyebiliriz; hatta ‘Süreçte en büyük sıkıntıyı Çiçek çekti’ dense yeridir.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de sorunun çözümünü en çok isteyen isim olmasına karşın, zaman zaman ‘elinin kolunun bağlandığını’ veya ‘yoluna bariyerler dikildiği’ tezlerini ileri sürebiliriz.
Başbakan Tayyip Erdoğan ise iç kamuoyuna yönelik beklentilerini yüksek tuttu ve sonuç aldığına inandığı için de topu, bütün ağırlığını üstüne basarak ayağının altında bloke etmekten mutluluk duyan bir görüntü verdi.
Erdoğan, “Benim istediğim an gelişme olur” dedi ve bunu da yaptı.
DIŞ KAMUOYU ZORLUĞU
Süreçte sıkıntılı günler geçiren diğer ismin şüphesiz Kemal Kılıçdaroğlu idi; ancak onun sıkıntılarını yazmadan önce bir noktaya dikkat.
Sorunun bir an önce çözülmesini isteyen AB’nin Genişleme Komiseri Stephan Füle’nin Ankara’ya geleceği gün adım atılıyor olması son derece önemli.
Çözüm çabası hem Türkiye’nin AB fotoğrafı açısından olumlu görüntü verecek, hem de iktidara, dış kamuoyu önünde rahatlık getirecek, ‘elimden geleni yaptım’ deme şansı sunacak.
Çünkü, kriz içeride ne kadar ‘anlatılabilir’ görülse de; ‘küreselleşmiş dünyada artık ben de önemli bir aktörüm’ iddiasındaki Türkiye’nin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ve uluslararası sözleşmeler gereği kendisini dış kamuoyunda anlatması hiç de kolay olmayacaktı.
Yine de sorunun BDP ayağındaki çözümsüzlüğün, Türkiye’nin dış görüntüsünü olumsuz etkilemeye devam edeceğini akıldan uzak tutmamalı.
O noktada ilk adım, BDP milletvekillerinin TBMM’ye kayıt yaptırması olabilir.
Başbakan’ın tavrında da o an bazı değişmeler beklenebilir; ancak Erdoğan’ın, ki haksız da denemez, şu anlayışını hep göz önünde tutmalı: “Sürekli tehditler ve ikili yapı görüntüsü yaratılarak devlet yönetilemez. Bu görüntünün, ne pahasına olursa olsun, artık sona ermesi gerek.” Ne ilginç ironi ki BDP’nin, Başbakan’ın bu yaklaşımını, “Savaş ilanı” diye okuması karşısında çıkış Öcalan’ın sözlerinde aranır hale gelindi.
KILIÇDAROĞLU’NUN ‘İLELEBET’ MESAJI
Kılıçdaroğlu’nun sıkıntılarına gelince; yaşanan süreçte kendisini hatasız gören kaç kişi çıkar bilinmez; ancak, eli çok da rahat olamadı.
Çözüm için tam CHP, AKP ile masaya oturmak üzereyken, daha önce “Bu koşullarda yemini içime sindiremem” demiş bir Deniz Baykal’ın “Artık yemin edelim” çıkışı yapmasını kendisini tanıyanlar hiç yadırgamadı.
Baykal, o sözlerle CHP’nin elini güçlendirdiğini düşünmüş olabilir; ama Kılıçdaroğlu’nun, “Özel görüşmemizin basına yansıtılması etik değil” demesini; bu sözlerini önceki akşam Parti Meclisi toplantısında da yineleyip şu ifadeleri kullanmasını ‘Baykal’a açık mesaj’ diye okumalı:
“Ben, ilelebet bu makamda oturmayacağım. Yarın başka bir arkadaşımız geldiğinde de onun yanında, bütün gücüyle çalışan bir nefer olacağım.”
Ayrıca; bir demokrasi mücadelesi verdiğine inanan Kılıçdaroğlu’nun, merkez sağdan gelen milletvekilleri “Sonuna kadar arkanızdayım” derken, önseçimden çıkmış veya cezaevi deneyimi yaşamış soldan gelen bazı arkadaşlarının eleştirel tavrını anlamakta zorlandığını söylemek de olası.