Paylaş
Sonunda bir başbakan, vatandaşlarının bazılarının ülkenin işgali halinde düşmana çiçek vereceğini söyleme noktasına ulaştı.
Bu söz neyin, hangi duyguların ifadesi, anlayan beri gelsin.
Ancak, ulusal ve uluslararası her sorunda tüm kusuru ‘ötekine’ yükleyen, tek bir özeleştiri gereği duymayan, hep saldıran bir anlayış ciddi tehlikeye işaret.
İçeride barış ve demokrasiyi sağlayamayan bir iktidarın, bölgesinde ve dünyada etkin rol oynayamayacağı da ortaya çıkan tabloyla çok net artık.
HİÇ OLMAYAN ŞEYLER OLDU
Oysa Gezi gösterileri hükümete inanılmaz fırsat sunmuştu, hâlâ da öyle.
Gezi göstericileri ne Mısır’daki gibi bir darbenin, ne de hükümeti sandık dışı bir yolla devirmenin peşindeydi.
İstekleri, “Özgürlüğümüze, özel yaşam alanımıza karışma”, “Dediğim dedik olma”, “Vergi veren vatandaş olarak söz hakkım var” dışında bir şey değildi.
Bunu göstermek için farklılıklara saygıyı her fırsatta sergilediler.
Namaz kılana, kılmayanlar koruma çemberi oluşturdu.
Başörtülü ile başörtüsüz omuz omuza durdu; ‘Özgürlük kavgasını beraber veriyoruz’ dedi.
Cemevinde iftar açıldı, orucun gerekleri yerine getirildi.
Başörtülü bir kadına saldırı haberi her kesimden derin tepki aldı, ‘Yapanlar derhal yakalansın’ çağrıları yağmur gibi yağdı.
Camiye sığınan göstericilere müezzinler sahip çıktı; aksi baskılara rağmen, ‘Camiye saygısızlık yapılmadı’ diyerek provokasyonlara engel oldular.
Uçlardaki Türk ile Kürt yan yana çadır kurdu, el ele tutuşup gazdan kaçtı.
Karadenizli Aylin Kotil, en çok Kürtleri ilgilendiren seçim barajının kalkması için İstanbul’dan Ankara’ya yürüyerek ulaştı.
Ülkede yeşile sahip çıkma arzusu her kesimde güçlendi.
Camide içki içildiği, türbanlı kadınlara saldırıldığı, bayrak yakıldığı, yüzde 50’nin evinde zor tutulduğu yönündeki tüm sert söylemler; ‘Tencere-tava çalan komşunu ihbar et’ önerisi toplumda ilgi görmedi, kavga nedeni olmadı.
ÖFKE DEĞİL DEMOKRASİ
Gezi gösterileri ile bağlantılı böylesi daha çok madde alt alta sıralanabilir.
Türkiye’nin yıllardır acısını çektiği pek çok ayrılığı ortadan kaldıran böylesi adımların atıldığı bu gösterileri tersine okuyup, polis devletine doğru gidişi özendirmek, “Bunların amacı darbe” korkusu ile alabildiğine sertleşmek sadece gerçekçilikten uzaklaşma sonucu yarattı.
Hükümet, mesajları bu yönde okusa ve gereğini yapma yolunda ilerlese, Türkiye kısa sürede hiçbirimizin hayal dahi edemediği noktaya ulaşabilir.
İşte o zaman Türkiye, hükümetin çok arzuladığı Müslüman coğrafyanın hem en iyi bir örneği hem de en güçlü yönlendiricisi olur.
Yani, çare, öfkeyi galip kılmak değil; demokrasiyi galip kılmakta.
Türkiye bu değişimi yaşamak zorunda; bunun için de öncelikle kavgadan, kavgayı körüklemekten hemen uzaklaşmalı.
Okullar açılmadan, üniversitelere polis sokma düşüncesinden vazgeçilmesi yönünde sağduyulu seslerin yükselmesi bu açıdan sevindirici bir örnek.
Umut az; ama dileriz Başbakan ve çevresi de bu yöne yönelirler.
Paylaş