Paylaş
Panik içinde tanıdığı bir Türk işadamını aradı; “Ne oluyor Türkiye’de? Olağanüstü bir durum, bir kriz var herhalde” dedi.
Muhatabı da panikledi, “Ne oldu ki, bunu nereden çıkardın” diye sordu.
“Sen de görmüyor musun, tüm TV kanalları Başbakanınızın konuşmasını veriyor” yanıtı aldığında rahatladı, bunun olağan olduğunu söyledi. Adam alışık değildi bu görüntüye, çünkü ülkesinde bunun örneği yoktu.
SEVİNEN O MİHRAKLAR OLUR
Yukarıda anlattığım bir mizansen falan değil.
Söylemek istediğim, bazı şeyler öyle olağanlaştırıldı ki, Türkiye’nin karşıdan nasıl göründüğü, nasıl bir algı yarattığı hiç kayda alınmıyor.
‘Kendi söyleyip kendi dinleyen, hâlâ hep şikâyet edenler’ dönemi yaşandığı için söylenen sözlerin, alınan kararların toplumsal etkisi düşünülmez oldu.
Statlara girişi, önceden yapılan bir sözleşme ile protesto hakkını kullanmama şartına bağlamak da bunun son örneklerinden biri. Böylesi uygulamaların tutmayacağı ve demokrasilere uymayacağı açık.
Aksine bu protestolar, ülkeyi yönetenlerin doğru karar almasına katkı sağlar.
Örneğin Arena Stadı’nın açılışındaki ıslıkların mesajının “Vergimizle yapılan stadı bize himmetiniz gibi sunamazsın” olduğu görülseydi çok şey değişirdi. Sosyal olaylara öfke ve kavgayla karşılık verilemeyeceği açık olduğundan yineleyelim; üniversitelere polis sokma kararı da çok yanlış. Hem eylül ayında, karanlık mihrakların bazı senaryoları uygulamaya koyacağını söylemek hem de bu tür kararlar almak sadece o mihrakları sevindirir.
O çerçevede Gezi gösterilerine katılan üniversite öğrencilerinin burslarının kesileceği yönündeki haberlerin Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç tarafından yalanlanmasını son derece önemli ve güzel görmeli.
Dileyelim, üniversitelere polis sokma konusunda da benzer sözleri duyarız.
HÂLÂ ŞİKÂYET EDİYORSUN
Bu olumlu örneklerin artması halinde Türkiye, 12 Eylül döneminde askeri CEMSE’lerle tutulan sokak başlarının, bugün de TOMA’larla tutulması gibi bir görüntüden de kurtulur.
Ancak aksi yöndeki gelişmelerde artış gözleniyor.
Bakın işte, ‘düşman’ söylemi zemin kazanıyor.
Bu söylemi ilk, 18 Haziran’da AKP grup toplantısında Başbakan Erdoğan’dan, “Dost-düşman açığa çıktı” diye duyduk.
Erdoğan hafta sonu da işi, ‘Bazı vatandaşlar, sırf AK Parti gitsin diye ülkeyi işgal edecek düşmana çiçek verecek’ düzeyine çekti.
Medyada hükümete destek veren kalemler de bir-iki gündür Gezi gösterisi üzerinden ‘AK Parti düşmanları’ ifadesi kullanmaya başladı.
Bu bakış, sadece ‘76 milyonunun hizmetkârıyız’ iddiasının dibine dinamit koymakla kalmaz, ülkenin yönetimini de zora sokar.
O nedenle Gezi gösterilerinin neden çıktığı gerçeği ve mesajını iyi görmeli.
Nazlı Ilıcak dün köşesinde Orman Bakanı Veysel Eroğlu’na dayanarak, Şemsi Tebrizi’nin şu sözünü aktarıyordu:
“Eğer hâlâ şikâyet ediyorsan, hakikati göremiyorsun demektir”.
Gelinen nokta da aynen bu; umarım Eroğlu, o sözü Bakanlar Kurulu’nda da sık sık okur.
Paylaş