ÖNCEKİ yazımda “CHP, Dersim iç savaşı” ile meşgul demekle yetinmiştim. Marmara depreminde dahi görülmeyen aksaklıklar, sıkıntılar, ölümler bugün Van’da yaşanırken; hükümetin her gün savaş yaptığı Fransa bugün Ankara’ya kadar gelip ‘Suriye’ye müdahalenize destek veririz’ havası yayarken, ‘Ne oluyor Allah aşkına’ sorusunu yanıtlayacak ilk odak CHP’dir.
Biliyorum CHP’liler bu eleştirileri, “Biz her şeyi söylüyoruz; ama sözlerimizi aksettiren medya organları çok sınırlı” diye karşılıyor. Bu savunmaya hak vermiyor değilim; ancak CHP yönetimi ve milletvekilleri tam da bu gerçeğin farkına varmadan; partilerinin kırılma noktalarını herkesten daha iyi görmeden partilerine yol açamazlar. NEDEN 10 KASIM Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, yukarıda yazdığım gündemle pek ilgili değil, kendisini Dersim’de yaşanan isyan/katliam tartışmasına adamış. O ilin milletvekili olarak bu ilgisini eleştirme hakkı kimsede olamaz; CHP’liler de en fazla, “Partimizin hassasiyetlerini bilmiyor musun” diye sorabilir. Ancak 12 CHP’li için bu hassasiyet, daha çok demecin 10 Kasım’da çıkmasına, böyle bir günde Atatürk ile katliamların birlikte anılmasına yönelik. Bu noktada Aygün’ün, “Ben o gazeteye demeci 30 Ekim’de verdim; ama nedense 10 Kasım’da yayınladılar” demesi de 12 ismi yatıştırmadı. Demeci 10 Kasım’da yayınlayanlar bir amaç gözeterek bunu yaptı, diye niyet okumaya da kimsenin hakkı yok; ama sonuçta o haberle CHP çatlak verdi. Ne ilginçtir çatlağa öncülük eden iki milletvekili, yakın zaman kadar Kemal Kılıçdaroğlu’na genel başkan yardımcılığı yapmış yakınlıktaki isimler oldu. 30 yıldır daha beteri ayrılıklar gördüğüm için bunun üstünde durmuyorum; çünkü asıl darbe tüm milletvekillerinin ifade özgürlüğüne vuruldu. CHP’de Baykal döneminde milletvekillerinin kendilerini ifade edecekleri tek bir kanal yoktu; nihayet, bu kanalı Kılıçdaroğlu grup toplantılarının ilk bölümünü basına kapalı yaptırarak açtı, diğer partilere göre fark yarattı. 12 İSMİN SONUÇ ALMASI ZOR Geçen salı 12 milletvekili adına Aygün’e tüm eleştiriler de o zeminde yapıldı. “Kendisiyle aynı sıralarda oturmak istemiyoruz” dahi denen Akgün de savunmasını yaptı, görüşlerini orada yineledi. Bu zeminin kullanılmasına ve “Basın toplantısı yapmayın” önerisine rağmen o 12 milletvekili hem “Her yerde konuşuruz” dedi hem de Kılıçdaroğlu’nu da hedef alan bir bildiri yayınladı. Görebildiğim kadarıyla, Kılıçdaroğlu ve CHP yönetimi, Aygün’ün de hatalı bulmasına rağmen bu 12 isme prim vermeyecek, aksine ifadelerini alacak. 12 isimle Deniz Baykal bağlantısı konusunda ise kuşku duyulmuyor. Ayrıca 12 rakamının çok küçük, gruptaki alkış desteğinin de çok cılız kaldığı; Atatürk üzerinden yapılan eleştirinin ters teptiği, diğer milletvekillerinde, “Ne yani biz Atatürk’ü sevmiyor muyuz” duygusu yarattığı inancı da güçlü. “Hepinizden daha cesurum” havasında yemin etmeyerek benzer duyguyu daha önce yaşatmış İsa Gök’ün 12’ler arasında olmasına da dikkat çekiliyor. CHP’deki bu krizde gerçek hedefin Kılıçdaroğlu olduğu şüphesiz, birilerinin Mustafa Sarıgül’e yöneldiği de ortada; ama şu an kayda geçirmeli ki, bu birileri arasında Gürsel Tekin yok; Tekin, “Kim görüşmüşse adidir” diyecek kadar ileri gidiyor, “Kimseyi satmadım, satmam da” diye haykırıyor. Sanırım kimlerin görüştüğünü bildiği halde bunu söylüyor.