ASKER sonunda sesini çıkardı diye sevineni de, mazlum rolü için son halka tamamlandı diye şükredeni de anlamak mümkün değil.
TSK açıklamasını, adı ne konulursa konsun doğru bulmayanlardanım.
Halk, tarihin en büyük mitingi ile cumhuriyete sahip çıkmış, bununla da yetinmeyip bir yeni büyük çıkışa hazırlanırken muhalefet de cumhurbaşkanlığı seçiminde TBMM’de demokratik direnme hakkını sonuna kadar kullanmış, ardından Anayasa Mahkemesi’ne gitmiş.
Mahkeme, ülkeyi belki de seçime götürecek bir karar arifesine gelmiş.
Böyle bir demokratik ve hukuki süreç yaşanırken muhtıra vermekle eşanlamlı açıklama yapmak kabul edilebilir, anlaşılabilir değil.
KADIN İRANLI OLUNCA
İşin bu yanı net; ama anlaşılır olmayan AKP’nin tutumudur.
AKP, "Değiştik, dönüştük" diyerek yüzde 34’le TBMM’nin üçte ikisini kazanmış, Genel Başkanı Anayasa değişikliğiyle Başbakan yapılmış bir parti.
Demokratik süreç AKP için her aşamada düzgün işledi. Ancak, demokrasinin her nimetinden yararlanan AKP, iktidarı ele geçirdikçe, yüzde 66’yı görmezden geldi, onları kucaklamadı; muhalefeti dışlamakla yetinmedi onun kendini ifa edeceği tüm kanalları tıkadı; kendisine karşı durabilecek tüm çevreleri çeşitli yollarla baskı altına alan bir yönetim sergiledi.
AKP ve destekleyicileri demokrasiyi sadece kendileri için önde tuttu; laiklik konusundaki duyarlılık ise sözde kaldı; üyelerinin bazı anti laik girişimleri, ancak medya gündeme getirdiğinde, cılız tepkilerle karşılandı.
Taraflı çok konuşan Meclis Başkanı’nın çıkışlarına AKP içinden, liberaller de dahil, tepki verecek tek isim çıkmadı.
Avrupa’nın herhangi bir ülkesinde türbanla ilgili her karara sert tepki veren Başbakan Erdoğan, TBMM Başkanı Arınç, Dışişleri Bakanı Gül başta olmak üzere hiçbir AKP’li, İran sokaklarından toplanıp cezaevine tıkılan yüzlerce kadın için tek kelime etmedi.
İngiliz kadın askerin serbest bırakılması için İran Cumhurbaşkanı’nı arayan Erdoğan, bir telefon da bu kadınlar için açsaydı iyi olmaz mıydı?
Hadi Arınç’tan zaten beklenemez, Başbakan da yapmadı; ya Cumhurbaşkanı adayı Gül bu duyarlılığını ortaya koyamaz mıydı?
DİRENİŞ ASKERE DEĞİL HALKA
Bunlar bir yana, Cumhurbaşkanlığı için balıkçı ile görüşmek, 200 bin kişiyi kapsayan anket yapmakla övünen Erdoğan, Tandoğan’da toplanan yüz binlerin mesajını alamayınca İstanbul’da milyonları yürütmeyi "başardı".
Halkı, "Sadece bizimkiler" diye gören AKP, cumhurbaşkanlığı sürecini de tek başına bitirmek istedi; askerin açıklama yapar hale gelmesinde bile, "Bizi mağdur eder" inancıyla sakınca bulmadı.
Ancak, 28 Şubat’tan mağduriyet çıkaranlar unutmamalı ki, onların bakışıyla asıl mağdur Erbakan’dı ve halk onu hatalı gördü, sandıktan çıkamadı.
Sandıktan çıkan, "Ben ders aldım, değiştim" diyen AKP oldu.
Ya halk, AKP’nin de hata yaptığını düşünürse ’mağduriyet’ kime yarar?
Bunun için muhtırayı geçin; asıl Tandoğan ve Şişli meydanlarına bakın.
Eminim AKP yönetimi bu meydanlardan sonra şimdi dua ediyordur:
"Allahım, ne olur; Anayasa Mahkemesi ülkeyi seçime götürsün."
Çünkü, seçime direnmek askere değil, halka direnmek anlamına gelecek.
Dış dünya da Tandoğan ve Şişli’yi görmezlikten gelemeyecek.