ARALIK ayında Türkiye’ye müzakere tarihi verileceğinin kesin görülmesi, durumdan vazife çıkarması gerekenleri de hareketlendiriyor.
Harekete geçen ilk isimlerden biri, müzakerelerdeki 31 konu başlığından 24’ünün ekonomi olduğunu belirten TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu.
Hisarcıklıoğlu, Türkiye’nin ihracatının yüzde 55’inin AB ülkelerine olduğunu vurgulayarak, ‘Bunu bizim işadamımız yapıyor. Bu nedenle de AB’nin içinde olmak en çok bizi ilgilendiriyor. Bu işten Türk dünyası kazançlı çıkacak. Elini taşın altına sokacak olan asıl kesim biziz yani’ diyor.
Hisarcıklıoğlu oldukça iddialı da:
‘Bu 24 başlıkta 5 yılda hazır oluruz. 2014 bütçesinde yer almak için başka yol da yok. Kendimize güveniyoruz; ama eli taşın altına girecek olan biziz, bürokrat veya siyasiler değil. Bu nedenle müzakere heyetinde olmalıyız.’
‘RAPOR BAĞDAŞTIRMA ŞAHESERİ’
TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Mehmet Dülger ise 31 başlığın tamamının Meclis’i ilgilendirdiğini belirterek harekete geçtiklerini açıklıyor.
AKP yönetiminin talebi doğrultusunda çalışma başlatan Dülger, muhtemelen önümüzdeki hafta grup toplantısında konuya siyasi çizgiden yaklaşacak.
Sonra AKP’li vekillere ‘Mesleğine göre 31 konudan biri seç’ denilecek.
Böylece hem gerekebilecek düzenlemelerin hızlı çıkması sağlanacak, hem de milletvekillerinin uygulamayı denetlemesi kolaylaştırılacak.
AB üyeliğini Cumhuriyet’in ilanı kadar önemli bulan Dülger, aynı çalışmanın CHP’den de isteneceğini ve ortak bir payda yaratılacağını söylüyor.
Dülger, her şeyden de çok umutlu; hani ‘Toz pembe bakıyor’ desek yeri.
İlerleme Raporu’nu, ‘Bağdaştırma şaheseri’ gören Dülger’in gerekçesi şöyle:
‘Türkiye, yüzde 70’iyle AB’yi istiyor. Karşı taraf ise bilmediği ve önyargılı olduğu için eskiden beri Türkiye’ye sıcak bakmayan bir kamouyu. İşte rapor, bu iki tarafın beklentilerini bağdaştırma becerisi gösteriyor.’
FRANSIZ ‘MAİSOUİ’ DER
Dülger, Avrupa kamuoyunun baskısını önemsiyor; ama bir AB ülkesinin Ankara Büyükelçisi’nin söylediği şu söze de değer veriyor:
‘Avrupa liderleri her zaman kamuoylarının ilerisinde ve cesur kararlar vermişlerdir. AB çok büyük bir adım atacak, başka türlü olamaz. It’s obvious (besbelli). İşin çekirdeği önemli, o da müzakeredir. Siz ona yoğunlaşın.’
Fransa’dan gelen haberler de Dülger’i telaşlandırmıyor.
Yıllarca Fransa’da yaşayan Dülger, ‘Fransız her şeye ‘Maisoui’ der. ‘Mais’, fakat; ‘oui’, evet demektir. Yemeğe davet ettiğinizde de böyle söylerler. Çünkü onlar empoze edilmeyi sevmezler, ikna edilmek isterler’ diyor.
Dülger, bütün bunlara rağmen, raporda düzelmesi gereken yönler olduğunu da söylüyor; ama orada da şöyle bir uyarı yapıyor:
‘Evin içindeki havayı değiştirmek için pencereyi açmışsınız; dışardan mis gibi temiz hava geliyor. Ancak arı da sinek de girebilir; sizi sokabilir de. Bunu beklersin; ama yine de temiz havadan vazgeçmezsin. Ayrıca, unutmayalım ki, 17 Aralık’tan sonra AB bizim dış değil, iç işimiz oluyor. Onların da sosyal normları var, senin de. Sen de git onlara karış, onları ikna et.’