Paylaş
Sizi önce New York’a götüreyim...
Alman kökenli mühendis John A. Roebling tel kablonun mucidiydi. Bu nedenle göç ettiği Amerika’da dünyanın en büyük tel kablo üreticilerinden biri oldu. Telgraf telleri, elektrik telleri, köprü telleri, gemi ve asansör telleri üretip sattı.
Amerikalı zengin mühendisin bir hayali vardı; Brooklyn ile Manhattan’ı birbirine bağlayacak köprü yapmak.
1865’te kolları sıvadı; köprü projesini kendi çizdi. Gerekli girişimleri yapıp teklifini kabul ettirdi. Fakat talihsizlik; köprünün yerini tespit çalışmaları sırasında geçirdiği kaza sonucu 1869’da öldü.
Oğlu Washington Roebling, babasının hayalini hayata geçirmek için inşaatın başına geçti. Yine bir talihsizlik, köprü kulelerinin inşa edileceği su altı odalarında çalışırken vurgun yedi ve yatalak oldu. Ancak babasının hayalini gerçekleştirmek için inşaatı bırakmadı; eşi Emily Warren Roebling yardımıyla köprüyü 1883’te bitirdi.
Savarona’nın ilk sahibi Emily Margaret Roebling, işte Brooklyn Köprüsü’nü inşa eden bu çiftin kızıydı...
İlk sahibi “Okyanus Ötesi” Pennsylvania’dan
Pennsylvania’lı Richard McCall Cadwalader, Princeton Üniversitesi mezunu başarılı bir bankacıydı. Müziğe kabiliyetliydi ama onun asıl merakı denizcilikti.
Roebleingler’in kızı Emily Margaret ile evliydi.
Emily Margaret Cadwalader da kocası gibi denizi seviyordu. Yatlara düşkündüler. Yatlarıyla dünyanın birçok yerini gezdiler. O yıllar Amerikalı zenginler arasında dünyayı turist olarak gezmek modaydı.
Cadwalader çiftinin 1926’da yaptırdıkları yatlarının adı, Savarona’ydı.
Savarona; Hint Okyanusu’nda yaşayan bir Afrika kuğusunun adıydı.
Cadwalader çifti ikinci yatlarını 2 yıl sonra, 1928’de inşa ettirdi. İlginçtir, ona da Savarona adını verdiler.
Ve üç yıl sonra 1931’de yaptırdıkları, dünyanın en büyük özel yatına da Savarona adını koydular.
İşte bugün gündemimize -ne yazık ki fuhuş baskınıyla gelen- Savarona bu Savarona’ydı!
Almanya’nın ünlü Blohm und Voss tersanesinde inşa edilen ve Hamburg’da denize indirilen Savarona, 124.3 metre gövde uzunluğuyla dünyanın en büyük yatıydı.
Savarona’nın denize indirilişi hayli görkemli oldu. Time, The New York Times, Chicago Tribune gibi dünya basını Savarona’ya çok ilgi gösterdi.
Ancak Savarona’nın ABD’ye girişi sorunlu oldu. Amerika yatın yapım gideri kadar gümrük ve kayıt parası istedi. Bu da yaklaşık 3 milyon dolar tutarındaydı.
Cadwalader çifti parayı ödemek istemedi. Savarona geldiği yolu izleyerek tekrar Hamburg’a döndü.
Savanora Almanya’ya dönmüştü ama kurtuluşu yoktu. Çünkü Amerikan vergi memurları Savarona’nın peşini bırakmadı. Cadwalader çiftini vergi kaçırmakla itham ettiler. İddiaya göre çift, daha az vergi vermek için Savarona’yı şirket malı gibi göstermişti.
Dava sürerken, yetmezmiş gibi Emily Margaret Cadwalader geminin çarkçıbaşına âşık oldu. Yatın en üst katındaki odasından, üç kat aşağıdaki çarkçı başının odasına giden özel bir merdiven yaptırdı. Gizlice buluşuyorlardı. Ve sanıyorlardı ki 80 küsur personelin bu aşktan haberleri yok. Olay, Richard McCall Cadwalader’ın kulağına gitti. Aile faciası son anda önlendi.
Savarona Cadwalader ailesine uğurlu gelmemişti. Şubat 1937’de gemiyi satılığa çıkardılar.
Atatürk çok kızdı
Tarih 4 Eylül 1936.
Yer İstanbul.
Atatürk’ün canı bir olaya çok sıkkındı.
O gün, İstanbul’a gelen İngiliz Kralı 8. Edward’ın şerefine Moda koyunda yelken yarışı düzenlendi.
Atatürk yarışı Kral Edward’la birlikte yaşlı Ertuğrul yatında izledi. Fakat Ertuğrul manevra yaptıkça etrafa yağlı kurum yağdırdı. Edward, beyaz elbisesine konan kurumu üfledikçe elbisesi daha da berbat oldu. Atatürk’ün canı sıkıldı; durumu kurtarmak için, “Majeste bu yat epey zamandır çalışmadığı için, kazanları ısınıncaya kadar bu kurumlar bizi rahatsız edecektir” dedi ve Kral’ın koluna girerek bitişikteki İngilizlerin görkemli kraliyet yatına geçtiler.
Atatürk akşam yemeğinde yanındakilere, “Efendim medeniyet iddiası lafla olmaz. Bu iddiaya girenlerin her malzemesi her hususta tamam olmalıdır. Yoksa insan işte böyle kepaze olur” dedi.
Kuşkusuz, bir tek bu olay Savarona’nın alınma sebebi değildi.
Bir başka neden de Atatürk’ün sağlığıyla ilgiliydi. Atatürk’ün hastalığı ağırlaşıyordu. Doktorları, deniz havasının Atatürk’e iyi geleceğini söylüyorlardı.
Savarona bir umuttu; umudun adıydı.
Ama tek başına bu da Savarona’nın alınmasının nedeni değildi.
Gözden kaçan bir olgu var:
Atatürk hayatının son döneminde genç Türkiye Cumhuriyeti’nin deniz işleriyle çok alakalıydı. O dönemde neredeyse sadece Denizbank’ı kurdurmak, Türk deniz ticaret filosu oluşturmak, Deniz kuvvetlerini güçlendirmek gibi projeler üzerinde çalışıyordu. O yıllarda Almanya’ya Sus, Trak, Marakaz, Etrüsk gemilerinin sipariş edilmesinin sebebi de buydu.
Bunların tümü Savarona’nın alım nedeniydi.
Hitler, Savarona’yı satın aldı mı
Atatürk Savarona’nın fotoğraflarını görünce çok beğendi. Berlin Büyükelçisi Haydar Apak, Cadwalader ailesiyle temasa geçti. Ardından Cumhurbaşkanlığı özel kalem müdürü Hasan Rıza Soyak başkanlığında bir komisyon kuruldu. Heyet Almanya’ya gitti. Tercümanları ise Atatürk’ün manevi evladı Abdurrahim Tunçak idi.
Ayrıca incelemeler yapması için de Sakarya gemisi motor makinisti Adil Aşıroğlu görevlendirildi. Çünkü Savarona 5 yıldır Hamburg limanına demirliydi. Bazı tamiratların yapılması elzemdi.
Fakat Türk heyetini bekleyen bir sürpriz vardı.
Savarona’nın alımında karşılarına bir engel çıktı: Adolf Hitler!
Hitler, Savarona’yı Alman denizaltıları için ana gemi olarak kullanmak istiyordu. Kimi iddialara göre Savarona’yı satın almışlardı. Sadece devir işlemleri yapılmamıştı.
İşte tam bu sırada Türkiye teklifini vermişti. Yani araya giren Hitler değil, Türkiye idi.
Almanya ile Türkiye Savarona yüzünden karşı karşıya geldi. Atatürk geri adım atmaya yanaşmadı. Sonunda Hitler Savarona’dan vazgeçti. Niye?
Bir iddia; Hitler, Savarona’yı Atatürk’ün çok istediğini duyunca almaktan vazgeçti. Çünkü Atatürk’ün askerliğine hayrandı ve Atatürk’ün hastalığını biliyordu. Kim bilir belki de, Avrupa’yı işgale hazırlanırken Atatürk gibi bir askeri karşısına almak istemiyordu.
İkinci iddia ise, Cadwalader ailesi, Hitler’in Savarona’yı hangi amaçla istediğini anladılar; ve kuşkusuz ABD’nin dayatmasıyla satmaktan vazgeçtiler.
Neyse, Türkiye sonunda Savarona’yı 23 Şubat 1938’de resmen aldı. Ödenen para 1 milyon 200 bin dolar idi.
Ve Savarona 1 Haziran 1938’de Dolmabahçe önüne demirledi. Atatürk çok heyecanlandı ve hemen Dolmabahçe’den Acar motoruyla yata gitti. Çok beğendi. Yata “Güneşdil” adının verilmesine karşı çıktı; Savarona adı güzeldi; “Öyle kalsın” dedi.
Savarona’da ilk emrini Çankaya Köşkü Kütüphanecisi Nuri Ulusu’ya verdi: “Nuri oğlum, kitaplarımı getirdin mi? Hepsini kamarama muntazam koy, herhalde pek dışarı çıkmayacağım için bol bol okuma fırsatım olacak.”
Savarona’yı görünce sevinci ve heyecanını saklayamayan Atatürk, Savarona’da sadece 56 gün yaşadı. Evet, iki ay bile değil.
İlk günler rahatsızlığı hafifler gibi oldu. Fakat daha sonraki günler, -kendisine o kadar iyi bakmasına, perhizlerine harfiyen uymasına rağmen- iki kez kriz geçirdi.
Hastalığı artınca, 25 Temmuz gece yarısı saat 01.00’de Dolmabahçe’ye nakledildi. Bir daha Savarona’ya hiç gidemedi.
Ve ne yazık ki Savarona, Atatürk’e derman olmadı; uğurlu gelmedi.
SAVARONA HEP GÜNDEMDE KALDI
Atatürk Savarona’da 56 gün kaldı.
Ama Savarona Atatürk’le özdeşleşti. Ata’nın emanetiydi.
Buna rağmen hep politik tartışmaların odağında oldu.
1946 seçimleriyle TBMM’ye Demokrat Parti’nin meclis oturumlarında en çok eleştirdikleri konuların başında, “Cumhurbaşkanlığı yatı” Savarona vardı.
Sadece Savarona değil Atatürk’ün “Beyaz Treni” de polemik konusuydu.
Savarona’nın masrafları CHP’ye yük olmuştu. Aslında DP’lilerin iddia ettikleri gibi “Milli Şef” İsmet İnönü yatı pek kullanmıyordu. Hatta Savarona’nın Deniz Kuvvetleri’nin hastanesi olmasını önermiş; ancak bu dönüşüm çok masraflı bulunduğu için vazgeçilmişti.
Keza İnönü, II. Dünya Savaşı’ndan sonra; 1948’de “bütçeye yararı olur” diye Savarona’nın satılmasını gündeme getirdi. Bu nedenle yurtdışındaki Türk büyükelçilerine haberler gönderildi.
Savaş sonrasının yoksulluğuna rağmen bir İngiliz firması Savarona’ya talip oldu. Satış gerçekleşmedi. Çünkü Türk basınında “Savarona bize Atatürk’ün emanetidir, satılamaz” yazıları çıktı. Bu işin öncüsü ise Ulus Gazetesi’nden Nurettin Artam’dı.
“Kamuoyu baskısı var, madem satamıyoruz, o halde turizm amaçlı kiraya verelim” fikri ortaya atıldı. Trabzonlu denizci Mehmet Şeber Savarona’yı kiralamak için Ulaştırma Bakanlığı’yla masaya oturdu. Anlaşma olmadı. Basın tepkiliydi.
Peki ne yapılacaktı?
Diğer yanda Savarona masraflıydı; bu nedenle senelerdir İstanbul/Küçüksu sahilinde demirlemiş duruyordu.
Mısırlı zenginlere kiralandı
1950’de iktidar el değiştirdi.
DP iktidar olunca Savarona tartışması bitmedi.
Liberal piyasa ekonomisine inanan DP, Savarona’yı atıl durumdan kurtarmak için kolları sıvadı.
1951’de bir Mısır acentası aracılığıyla Savarona’yı bir aylığı 300 bin liradan Mısırlı zenginlere kiraya verdi. Mısırlı zenginlerin Akdeniz’deki maceralı gezileri Türk basınından tepki aldı.
Atatürk’ün emanetinde Mısırlıların oturmasına bazı çevreler sert tepki gösterdi.
DP bunun üzerine (ki Celal Bayar’ın bastırmasıyla) Savarona’yı öğrencilerin eğitiminde kullanılmak üzere Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na “okul gemisi” olarak verdi.
Geminin komutanlığına atanan Deniz Kurmay Albay Vedat Burak, gemi demirbaş sayımını inceden inceye yaparak, (ki şöminedeki yakılacak odunların bile) kaydını yaptı.
Bu kadar özenli olmasının nedeni; Cadwalader çifti antikaya çok meraklıydı ve Savarona’da çok değerli antikalar vardı. Örneğin yatın baş tarafındaki yemek salonu tamamen orijinal Fransız Kralı XV’inci Louis’e aitti.
Kral Faysal’ın hizmetinde
1955’de Savarona konusu yine meclis gündemine geldi.
Bu kez konuyu meclise taşıyanlar CHP’lilerdi.
Savarona, askeri eğitim amacıyla Akdeniz’de sefere çıkmıştı. Fakat yatta sadece askeri öğrenciler yokmuş; Irak Kralı Faysal’ın ricası üzerine kendisi İtalya/ Capri’ye götürülmüştü!
CHP’liler kızgındı; Atatürk’ün emaneti Savarona ve askeri öğrenciler nasıl Kral’ın emrine, hizmetine verilirdi.
DP’lilerin yanıtı bir gerçeği ortaya çıkardı.
“Sizin döneminiz 1946’da Kral Faysal, İskenderun’dan alınıp Marsilya’ya yine Savarona’yla götürülmedi mi?” Götürülmüştü.
Kral Faysal, Savarona’yı çok seviyordu. Bazı gezilerinde Türk Hükümeti’nden rica ediyor, Savarona’yı kullanıyordu. Eh komşu hakkı bu olsa gerek!
Savarona herkesin gözdesiydi.
Başbakan Adnan Menderes de Savarona’yla mehtap gezisine çıkmaya bayılıyordu.
Ne garip değil mi; Savarona’yı çok seven Kral Faysal da, Başbakan Menderes de idam edildi.
Savarona onlara da uğurlu gelmemişti.
Fatma Bacı Savarona’ya çağrıldı
Savarona, İran Kraliçesi Süreyya’ya da uğurlu gelmedi.
Bilirsiniz dünyalar güzeli Prenses Süreyya’nın çocuğu olmuyordu. Bu nedenle Şah Muhammed Rıza Pehlevi eşini boşadı.
Fakat boşanmadan kısa bir süre önce, 1956’da Şah ve Prenses İstanbul’a geldiler; Savarona’da kaldılar.
İkisi de Ata’nın emanetini çok beğendiler.
Bu arada kimin aklına geldiyse, Prenses Süreyya’ya, yaptığı kocakarı ilaçlarıyla çocuğu olmayanların dertlerine derman olan 65 yaşındaki Fatma Bacı’dan bahsetti. Süreyya heyecanlandı; görüşmek istedi.
Bunun üzerine Fatma Bacı Yalova’dan bulunup Savarona’ya getirildi!
Fatma Bacı ile Prenses Süreyya uzun müddet kamarada kaldılar. Sonra Yalova kaplıcalarına gittiler.
Savarona’daki herkes artık emindi; Prenses Süreyya nur topu gibi oğlan doğuracaktı.
Olmadı; Fatma Bacı’nın ilaçları yeterli gelmemişti!
Özal Savarona’yı jilet yapacaktı
Savarona 40 yıl önce büyük bir tehlike atlattı.
3 Ekim 1979’da İstanbul Heybeliada yakınlarında demirliyken makine dairesinde çıkan yangınla büyük hasar gördü.
Kısa sürede onarıldı ve 24 Ağustos 1980’de tekrar okul gemisi olarak kullanılmaya başlandı.
Fakat...
Savarona, 27 Temmuz 1986’da Deniz Kuvvetleri Komutanlığı envanterinden çıkarıldı. Savarona başıboş kaldı.
Bu arada Çankaya Köşkü’nde oturan “Büyük Atatürkçü” Kenan Evren Savarona’nın çürümesini seyrediyordu.
Ve en hazin olay 1989’da yaşandı.
ANAP Hükümeti Savarona’yı hurdaya çıkardı. Yani parçalanıp satılacaktı, jilet olacaktı.
Haberin basında çıkması üzerine devreye armatör Kahraman Sadıkoğlu girdi. Savarona’yı 49 yıllığına kiraladı.
Bu arada, yatı teslim aldığında gördü ki, Savarona kapı tokmaklarına kadar yağmalanmıştı. İşin acı yanı, hırsızların Sadıkoğlu’na çaldıklarını satmalarıydı.
Sadıkoğlu Savarona’yı eski ihtişamlı haline dönüştürüp turizm amaçlı kullandı.
Ne kadar çabalasa da Sadıkoğlu bu kiralama işinden para kazanamadı; Savarona’nın giderleri çoktu.
Geçen hafta Savarona’da yapılan fuhuş operasyonu geminin bundan sonraki hayatını değiştirecek gibi görünüyor. Hükümet, Savarona’yı müze yapmayı düşünüyor.
Bakalım bundan sonra Savarona’nın seyri nasıl olacak.
Paylaş