Paylaş
ÖNCE iki olgu sıralamam gerekiyor:
1) İstanbul Film Festivali’nde Yönetmen Peter Greenaway’ın, ressam Rembrant’ın yaşamında dönüm noktası olan "Gece Bekçisi" adlı tablosunun hikáyesini anlattığı filmi Emek Sineması’nda izlerken, iki türbanlı hanım sevişme sahnelerinden rahatsız olup salonu terk etti.
2) 12 Eylül 1980 askeri darbesi, başta Genel Başkan Necmettin Erbakan olmak üzere MSP’li yöneticileri tutukladı. "Selamet Koğuşu"na sabah gelen gazetelere önce Oğuzhan Asiltürk bakıyor; çıplak kadın fotoğraflarını kalın uçlu keçe kalemle boyadıktan sonra arkadaşlarına veriyordu.
Bu iki olgudan sonra gelelim "meselemize":
Bakınız iki olay arasında hiçbir fark yoktur. Bireyler istediği hayatı yaşamalıdır. "Sevişme sahneleri" ya da "çıplak kadın fotoğrafı", inancı gereği bazı insanları rahatsız edebilir. Bunları görmek istememek hakkıdır.
Ancak...
İşte Türkiye’nin sorunu/problemi bu "ancak" sözcüğünde yatmaktadır.
Kişi inancı gereği kabul ettiğini/yaşadığını toplumsal hayata dayatamaz.
Yani: İki türbanlı hanım rahatsız olup sinemayı terk edebilir; ama aksine bir davranışı benimseyip, sinemanın ortasına dikilip "bunu kimse seyredemez" diyemez.
Bu iki hanımefendi bunu demedi kuşkusuz; ama son dönemlerde gündelik yaşam ne yazık ki bazı dayatmalarla sınırlandırılıyor.
Resim sanatından örnek vermek istiyorum:
1) Ressam Ayşegül Yarar, Gaziantep’te açtığı 9’uncu kişisel sergisindeki 45 eserden "nü" tabloları turkuvaz renkli tülbentle sansürledi. İlk gün sergilediği "nü" 10 tablodan 7’sini ikinci günden itibaren kaldıran Ayşegül Yarar, galeri yöneticilerinin "Gaziantep halkına ağır geleceği" uyarısı üzerine "nü" tablolarına sansür uyguladığını söyledi.
2) Giresun Hurşit Bozbağ Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Resim Bölümü öğrencilerinin Can Akengin Sanat Galerisi’nde açtıkları sergide yer alan iki yağlıboya resim, "nü" oldukları gerekçesiyle sergiden çıkarıldı.
3) Mersin Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü Yeni Yıl Karma Sergisi’nde bulunan nü resimler, henüz belirlenemeyen kişi veya kişiler tarafından bıçaklandı.
4) Muğla’nın Fethiye İlçesi’nde, Süha Semerci’nin açtığı sergide yer alan nü resimler ve konsept amacıyla yerleştirilen şaraplar, ramazan ayı gerekçe gösterilerek, Fethiye Belediyesi Kültür Merkezi görevlilerince kaldırılmak istendi. Uygulamaya tepki gösteren ressam Semerci, sergisini kapattı.
5) Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı, ünlü Fransız ressam Eugene Delacroix’ya ait "göğüsleri açık bir kadının" yer aldığı "Liberty Leading the People" (Halka Yol Gösteren Özgürlük) isimli tablosunu ders kitaplarından çıkardı. Fransız devrimiyle özdeşleşen resimlerden biri olarak bilinen eser, 2001’den beri ders kitaplarında bulunuyordu.
Uzatmaya gerek var mı? Bunların hepsi bir-iki yıl içinde oldu.
Peki, dün nasıldı?
Bunu uzun uzadıya yazarak değil, resimlerle/minyatürlerle anlatmak en iyisi diye düşünüyorum.
Sadece ’nü’ resme yasak yok
Tarih 26 Aralık 2006.
Kızılay’ın "kurban bağış kampanyası" için bastırdığı afişte, oğlu İsmail’i kurban etmek isteyen Hazreti İbrahim’e koç indiren Cebrail tasviri büyük tepki çekti.
Tepki; Hz. İbrahim’in yüzünün gösterilmesi ve Cebrail’in kadın biçiminde tasvir edilmesiydi. İddialara göre peygamberlerin yüzü gösterilmezdi ve meleklerin de cinsiyeti olmazdı.
Tepkiler üzerine Kızılay afişi toplattı!
Hz. Muhammed’in yüzünün gösterilmediğini herkes biliyordu. Ancak tüm peygamberlerin yüzünün gösterilmesinin yasak olduğu ilk kez duyuluyordu.
Peki, Osmanlı minyatürlerinde peygamberler ve melekler nasıl gösteriliyordu?
En iyisi yine minyatürlerle sorunun yanıtını bulmaya çalışalım.
Osmanlı'nın resimlerdeki hoşgörüsü / FotoHaber
SONUÇ
Sansür, sanatın düşmanıdır.
Sansür, özgürlüğü yok eder.
Sansür, yaratıcılığı öldürür.
Osmanlı’nın Paris Elçisi Halil Şerif Paşa, kadının cinsel organını ayrıntılarıyla gösterdiği için tartışmalar yaratan ve bugün dünyanın en önemli müzelerinde sergilenen, Gustave Courbet’in 1866’da yaptığı "Dünyanın Kaynağı" adlı tablosunu ilk satan alan kişiydi!
Nereden nereye geldik. Neyse...
Yazımızı ilginç bir anekdotla bitirelim:
Madrid Prado Müzesi’nde İspanyol ressam Goya’nın (1746-1828), aynı kadını resmettiği iki tablosu vardır: "La Maja Desnuda" ve "La Maja Vestida"; "Çıplak Maja" ile "Giyinik Maja".
Yani: Goya, Maja’yı bir giyinik bir de çıplak olarak resmetmişti.
Rivayete göre; İspanya Kralı IV. Carlos, çirkin karısı Kraliçe Maria Luisa kendisini ziyarete geleceği zaman "La Maja Vestida"yı duvarına asarmış; kraliçe gidince "La Maja Desnuda"yı!..
Bizim durumumuz biraz Kral IV. Carlos’a mı benziyor acaba? Ne dersiniz?..
Mevcut hükümetin sadece resimle değil heykellerle de sorunu var. Son yedi yıldır caddelerimizde yeni yapılan bir heykel gördünüz mü?
Paylaş