Paylaş
TARİH: 23 Nisan 1920.
Büyük Millet Meclisi açıldı.
Anadolu’daki işgal sürüyordu...
Dinciler ayaklanmıştı...
Padişah yanlısı Kuvay-ı İnzibatiye ulusal güçlere karşı harekete geçmişti...
Doğu’da Ermeni isyanları ve işgalleri durmuyordu...
İstanbul basını kin kusmaya devam ediyordu...
Anadolu’da oluk oluk kan akıyordu...
Ankara’daki ulusal güçlerinin parası yoktu, silahı yoktu, yeteri kadar askeri yoktu...
Bu koşullarda...
Birinci Meclis’in açılmasının üzerinden daha henüz üç ay bile geçmemişken...
Bazı milletvekilleri, bütçeye katkı amacıyla bedelli askerlik yasa tasarısını Meclis gündemine getirdi.
Tasarıya göre, İslam olan ve olmayanların askerlik yapmama bedeli ilk altı ay için 200 lira, 1 tüfek ve 100 fişek idi.
Yasadan yararlanmak isteyenler, daha sonraki her altı ay için de 200 lira ödeyeceklerdi.
Tasarıda bedelli parası konusunda İslam ve İslam olmayan arasında fark gözetilmemişti!
Bu yasa tasarısı komisyonda ve Meclis Genel Kurulu’nda nasıl görüşüldü?..
Birinci Meclis ne düşünüyordu
Tarih: 4 Temmuz 1920.
Meclis’in gizli oturumunun gündeminde orduyu iyileştirme, Kuvay-ı Milliye’nin ordu düzenine sokulması, kaçak asker olaylarının önlenmesi ve bedelli askerlik meselesi vardı.
Uzun uzun Meclis gizli zabıtlarındaki konuşmaları yayınlamayacağım. İstanbul Milletvekili Ahmet Ferit (Tek) Bey’in yaptığı konuşma hepsinin bir özetiydi:
“Evvela Türkler-İslamlar hakkında bedel-i naktinin tatbik edilip edilmemesi meselesini ariz (geniş) ve amik (derin) tetkik ettik. Bu hususta encümenimizde muhtelif (çeşitli) fikirler dermeyan (beyan) edildi.
Bedel-i naktiyi tatbik edip etmemek hususunda hulasa-i efkârı (görüşlerin özeti) şundan ibarettir:
Evvela bedel-i nakti kabul etmek isteniliyor. Bedel-i naktiyi kabul ettiğimiz takdirde, ihtimal ki bütçemize bir muavenet-i (yardımcı) maliye ile beraber, ordumuzun seferberliğini takviye etmek üzere belki bazı menafi (menfaat) temin etmek kabildir.
Mesela, bugün umumi seferberliğe tabi bulunan esnan erbabına (ağalara, patronlara) bedel-i nakti mevcut olmadığı cihetle, içlerinde kendilerinin kabiliyet-i iktisadiyeleri olanlar firar etmektedir.
Bunlardan maada birtakım eşraf, ağniya (zengin) evlatları muhtelif vesaikle, suiistimalat ile yine memleketlerinde saklanmaktadır.
Bu suiistimalatın önünü almak üzere bedel-i nakti kabul etme herhalde müstahsendir (iyidir).
Bedel-i nakti kabul edilecek olursa, bilhassa bu surette vaki olacak telkinatın (fikrin) önü alınmış olacaktır.
Bu arz ettiğim mütalaa bedel-i nakti lehinde idare-i kelam edenlerdir.
Lakin...
Buna mukabil hükümet, katiyen bedel-i nakdiyi kabul ve tasvip etmediler.
Çünkü onlar dediler ki, bedel-i nakdiyi kabul etmek, millet arasında sınıf tefrik (ayrılıkçılık) eylemektir. Bütün milleti vazife-i vataniye ile tavzif ederek sevk etmek daha ziyade samimiyettir, daha ziyade kuvvet bahştir.
Binaenaleyh bedel-i naktiyi kabul etmekten ise, umumunu askerliğe tabi tutmak umumunu icbar etmek daha muvafıktır, dediler.”
Fevzi Çakmak farklı görüşteydi
Birinci Meclis Türk-Müslümanların bedelli askerlik yapıp yapmamasına çabuk karar verdi. “Köylü, parasını verip cepheye gitmeyen eşraf için savaşmak istemiyor” sözleri tartışmayı bitirdi.
Ancak gayrimüslimlerin bedelli askerlik meselesi hayli konuşuldu.
Sözü yine İstanbul Mebusu Ahmet Ferit (Tek) Bey’e bırakalım: “Gayrimüslimler hakkında yine birçok mütala’attan (incelemeden) sonra bedel-i naktinin kabul edilmemesi ciheti muvafık görüldü.”
Herkes aynı görüşte değildi. Bu konuyla ilgili tartışmalar sürekli gündeme getirildi. İki oturumla (4/5 Temmuz) mesele kapanmadı.
Örneğin, 22 Ocak 1921 günkü oturumda Milli Savunma Bakanı Fevzi (Çakmak) Paşa, gayrimüslimlerin bedelle askerlik yapmasına sıcak baktığını açıkladı:
“Herkesin cepheye gidip vatanı müdafaa etmesi lazım gelir. Doğrudur. Fakat bendeniz Hıristiyanlardan bedel-i nakti alınmasında bir beis görmüyorum.”
Konya mebusu Vehbi Efendi meseleye başka açıdan yaklaştı:
“Nasıl ki (askere gidince) Türkler tenasülden (evlilikten), sanattan, işten kalıyor onlar da gitsin. Biz geri kalıyoruz onlar süratle ileri gidiyor.”
Gayrimüslimlerin bedelli askerlik fiyatı bile tartışma konusu oldu.
Kimisi 300 lira dedi, kimisi bunu fazla bulup 150 liraya indirdi.
Malatya mebusu Feyzi Efendi, Ermenilere kızgındı. “500 lira bedel-i nakti verirse febiha” diyordu!
Para veremeyecek durumda olanların yol inşaatlarında çalıştırılması önerildi.
Bu tartışmalar 24 Ocak tarihine kadar sürdü.
Konu sürekli tehir edildi ve sonuç alınamadı.
Niye?
Bu soru önemlidir!
Mustafa Kemal’in fikri neydi
Mustafa Kemal bedelli askerlik konusunda hiç görüş belirtmedi.
Meclis’in bir türlü karar alamamasında Mustafa Kemal’in bu tutumunun rolü var mıydı? Olabilir.
Bakınız...
Mustafa Kemal, milli egemenlik düşüncesiyle modern demokrasi anlayışının temelini atan Jean-Jacques Rousseau’ya hayrandı.
Birinci Meclis toplantılarında milletvekillerine Rousseau’nun yazdığı “Toplumsal Sözleşme” kitabını okumasını sıklıkla önerdi.
Fransız İhtilali’nin de temeli olan bu anlayış ne diyordu: Vatandaşlık ve eşitlik ilkesinin birincil maddesi, sınıf farkı gözetmeksizin herkes askerlik yapmalıdır.
“Halkın ordusu” deyiminin nereden geldiğini düşünüyorsunuz?
Mali açıdan oldukça zorluklar çekilen kurtuluş yıllarında bile, Mustafa Kemal’in bedelli askerlik konusuna karşı tavır almasının sebebi bu olabilir mi? Kuvvetle muhtemeldir.
Mustafa Kemal ve arkadaşlarının şu düşüncede olması şaşırtıcı olabilir mi:
- Ordu, halkın ordusudur.
- Bedelli askerlik, sınıf ayrımına yol açar.
- Ne kadar paraya ihtiyacımız olursa olsun, vatandaşlarımız arasında zengin-yoksul ayrımı yapamayız.
- Ülkesinin bağımsızlığı için herkes cepheye koşmalıdır.
1920’lerin ulusal güçleri böyle düşündü.
Bugün siz ne düşünüyorsunuz?
Batı destekli dinci-liberal ittifak gibi, “peygamber ocağı”, “halkın ordusu” gibi anlayışları artık “köhnemiş” bulup yıkılmasını mı istiyorsunuz?
OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE BEDELLİ ASKERLİK TARİHİ
OSMANLI ordusunun klasik yapısı iki temelden oluşuyordu:
- Atlı sipahiler.
- Kapıkulu ocakları (yeniçeriler).
Sipahiler, askerlik hizmetlerine karşılık tımar adı verilen ve belli bölgeden devlete ödenen verginin kullanım hakkını alırlardı. Bunlar sürekli hazır durumda bir ordu değillerdi. Savaş durumunda seferber edilirlerdi.
Yeniçeriler Padişah’a sadakatle bağlı devşirme kullardan oluşurdu. Maaşlıydılar.
Gerek sipahiler, gerekse yeniçeriler (Hıristiyan çocuklarının devşirilmesiyle olsa da) Müslüman olmak zorundaydı.
Ancak Osmanlılar bu genel duruma rağmen, asker ihtiyacı duyduğu dönemlerde gayrimüslimlerden de yararlandı. Örneğin, 1389’daki Kosova Savaşı’nda. Ya da 1402’deki Ankara Savaşı’nda.
Tımarlı sipahiler arasında “voynuk”, “martolos” adı altında Hıristiyan askerler vardı. Kalelerde, sınır güvenliklerinde görev yaparlardı. İhtiyaç duyulduğunda göreve çağrılırdı.
Askeri uygulama 18’inci yüzyıla kadar sürdü. Bu anlayış zamanla önemini yitirdi. Ve Nizam-ı Cedid’le başlayan reform süreci kanlı oldu.
1826’da kurulan “Muallem Asakir-i Mansure-i Muhammediye”; Batı’ya benzer kura usulüyle askere alınmanın ve maaşlı ordu oluşturulmanın ilk adımıydı. Askerlik süresi 12 yıldı. Bunun 7 yılını memleketinde yapabilecekti. Bu nedenle, barış zamanlarında memleketlerinde askeri eğitime katılan milis kuvvetleri için “Redif-i Asakir-i Mansure-i Muhammediye” kuruldu.
1869’da da zorunlu askerlik 6 yıl, yedek askerlik ise 14 yıla çıkarıldı.
Gayrimüslimlerin askere alınmaları
Gayrimüslim Osmanlı tebaasının muvazzaf asker statüsüyle orduya alınmalarına dair büyük gelişme Tanzimat Fermanı’yla oldu.
O döneme kadar, İslam hukuku geçerliydi. Eli silah tutan her yaştaki gayrimüslim, “zimmi tebaa” statüsüyle cizye vergisi veriyor ve askerlikten muaf oluyordu.
Ferman; “Muhafazai vatan için asker vermek ahalinin fariza-i zimmetidir” diyerek Osmanlı topraklarında yaşayan her ahalinin askere alınacağını duyurdu. Hedefi, Müslüman-Hıristiyan-Yahudi eşitliğiydi.
Gayrimüslimlerden ilk asker alımı 1845’te başladı. İlk sorun da iki yıl sonra ibadet konusunda çıktı. Asker alımları askıya alındı.
Bedelli askerlik çıkıyor
Kırım Savaşı sırasında hem asker ihtiyacının artması hem de toplanan II. Viyana Konferansı’na bir iyi niyet gösterisi olarak Osmanlı yönetimi, cizyeyi kaldırdığını ve gayrimüslimleri orduya alacağını açıkladı.
Bu karar gayrimüslimleri telaşa düşürdü. Ticari faaliyetlerini bırakmak istemediler. Özellikle Rumeli’deki Ortodokslar, telaşa kapılarak toplu bir şekilde dağlara çıktı. Bunun üzerine Babıâli, 14 Mayıs 1855’te çıkardığı Kura Kanunnamesi’nde, askerlik yapmak istemeyenler için bedelli askerlik çıkardı.
Bir yıl sonraki Islahat Fermanı bu durumu netleştirdi.
Haziran 1856’da “Bedel-i Askeri” vergisi resmen yürürlüğe girdi.
Yasayla “bedel veya nakden akçe itasıyla” fiili askerlik hizmetinden muaf olacakları belirtildi.
Gayrimüslimlerin askerlik bedeli 5 bin kuruştu.
Zengin Müslümanlar bu imkândan 1846’dan beri yararlan-
maktaydı. Ya yerine bir Müslüman’ı askere
gönderiyordu ya da 5 bin kuruş para veriyordu.
Bedel konusunda eşitlik vardı yani! Ama uygulamada eşitlik yoktu.
Müslüman bedelli, beş yıl boyunca askerlikten muaftı. Her çağrıldığında yine 5 bin kuruş veriyordu. Buna rağmen, belirli bir süre en yakın askeri birlikte eğitim görmek zorundaydı. Yani bu ödediği paralar sadece muvazzaflık hizmetinden kurtulmak içindi.
Gayrimüslim ise 5 bin kuruş verip 60 yıl muaf oluyordu! Hem de Müslümanlar gibi peşin değil taksit taksit ödeme yapıyordu.
Temmuz Devrimi
1876 Anayasası da Osmanlı tebaasına askerlik konusunda eşitlik getirdiğini müjdeledi! Fakat gayrimüslimlere yine askerlik zorunluluğu getirilmedi. Gönüllülük esastı!
Ve nihayet...
1909 “Temmuz Devrimi”ni gerçekleştiren İttihatçılar, 1856’dan beri bir türlü düzene girmeyen gayrimüslimlerin askerliğe alınması konusunu netleştirdi. Ahz-ı Asker (Asker Alma) kanunu çıkararak artık gayrimüslimleri de askere almaya başladılar.
Birinci Dünya Savaşı’na kadar İslam olanlarla olmayanlar yan yana askerlik yaptılar. Osmanlı ordusunda artık Ermeni, Yahudi, Rum onbaşılar, çavuşlar görev yapıyordu. Zaten 1886’dan beri Osmanlı askeri okullarından mezun olan gayrimüslim subaylar vardı.
Asker ihtiyacının yüzde 25’i gayrimüslimlerden sağlanmaktaydı.
Bu arada...
İttihatçılar bedelli askerliğe de karşı değildi.
Bedeli 50 liraydı. Bedel verenler yine de 6 ay askerlik yapacaktı.
Bu durum seferberliğe kadar sürdü.
Birinci Dünya Savaşı Osmanlı tebaası arasındaki kardeşliği yok etti.
Çoğunluğu Ermeni ve Rum olmak üzere gayrimüslimler ordudan kaçtı. Yakalananlar -örneğin Yüzbaşı Bonapartyan Efendi gibi- idam edildi.
Savaştan sonra İngilizlerin isteğiyle tüm gayrimüslimler terhis edildi.
Yıl: 2010.
Türkiye hâlâ asker alımlarını tartışıyor.
Bazı meslektaşlar, hukukçular 1927’de, Mustafa Kemal döneminde bedelli askerlik çıktığını iddia ediyor. 21.6.1927 tarihli 1111 sayılı Askerlik Kanunu’nda böyle bir madde göremedim. Sadece göçmenlerin, geldiği ülkelerde bedelli askerlik yaptılarsa, Türkiye’de de askerlik yapmış sayılacağına dair bir madde var. Herhalde bundan dolayı, “Atatürk döneminde bedelli askerlik vardı” sonucu çıkmaz!
Açınız yasayı değişiklik maddeleriyle okuyunuz, bedelli askerliğin “mucidi” Turgut Özal’dır.
Birileri ısrarla “Atatürk döneminde bile bedelli askerlik vardı” masalları söylüyor. Bilgi kirliliği yaratanların amaçları artık biliniyor.
Ergenekon’la, Balyoz’la, patlayan mayınlarla ve asker alımlarıyla TSK halktan uzaklaştırılmaya çalışılıyor...
Paylaş