Tartışmaların odağında iki isim var: Recep Tayyip Erdoğan ve Deniz Baykal. Peki, her iki liderin TBMM bahçesinde birbirine kurşun sıkarak düello yaptığını düşünebiliyor musunuz? Şaka bir yana; Bursa milletvekili Dr. Emin Erkul Bey, 30 Aralık 1920’de Meclis Başkanlığı’na "düello serbest bırakılsın" teklifinde bulundu. İşte milletvekili Dr. Emin Bey’in düellonun yasallaşmasını istemesinin ilginç hikáyesi...
TARİH: 30 Aralık 1920. Yer: Ankara. Birinci Büyük Millet Meclisi. Bursa Milletvekili Emin Erkul Bey, kısaca
"frengi kanunu" adıyla bilinen yasa tasarısı hakkında konuşma yapıyordu.
Ankara, o yıllar sadece düşmana karşı mücadele vermiyor, Anadolu, tifüs, kolera, tifo gibi hastalıklarla kırılıyordu. Frengi hastalığı çok yaygındı. O zor günlerde, salgın hastalıkların önüne geçebilmek de Meclis’in gündemindeki konulardandı.
Ama birinci Meclis’teki bazı bağnaz din adamları zorluk çıkarıyordu.
"Hastalık mikrop yüzünden değil, Allah’ın takdiri!" diyorlardı. Yasa teklifinin Adliye, Şer’iye ve Sıhhiye Encümenleri’nden seçilen dokuz kişilik komisyonda görüşülmesini önlemeye çalışıyorlardı.
Başaramadılar. Yasa teklifi Meclis Genel Kurulu’na geldi. Bursa Milletvekili Dr.
Emin Bey, yasanın neden acilen çıkarılması gerektiğini anlatmaya başladı:
"Kadınların muayene edilmemesi büyük sıkıntılara yol açıyor..."Bu sözler üzerine bazı hocalar, sıra kapaklarına vurarak bağırmaya başladılar:
"Müslüman kadınlar muayene edilemez!.."MİLLETVEKİLİNE DAYAK
Meclis’teki tartışmalar sonucunda uzlaştırıcı bir yol bulundu. Yasa teklifi şöyle değiştirildi:
"Kat’i lüzum hasıl olmadıkça, bakire kızlar muayeneden muaf tutulur."Değişiklikten sonra, Dr.
Emin Bey konuşmasını kaldığı yerden sürdürdü. Ama yobaz din adamları, yine bildiklerini tekrarladılar:
"Kadınların muayene edilmesi bölümü tamamen çıkarılsın." Dr.
Emin Bey, "Köhnemiş beyinler istiyor diye, halkımızın ölmesine, bir insan olarak ve bir hekim olarak seyirci kalamam" deyince ortalık karıştı.
Kastamonu Milletvekili
Hoca Tevfik, Ankara Milletvekili
Şeyh Şemseddin, Yozgat Milletvekili
Hasan, Konya Milletvekili
Hoca Fehmi ve Ankara Milletvekili
Hacı Mustafa kürsüye yürüdüler.
Dr.
Emin Bey’i yaka paça aşağı indirip dövmeye başladılar. Dr.
Emin Bey, tek başına hocalara karşı gırtlak gırtlağa mücadele ediyordu.
Bu arada genel kuruldaki sesleri duyan
Kılıç Ali ve arkadaşları, araya girip kızgın hocaları durdurdular.
Genel kurula ara verildi. Dr.
Emin Bey’in yüzü kanlar içindeydi. Arkadaşlarının yardımıyla elini yüzünü yıkadı. Sinirden titriyordu. Konuşmuyordu kimseyle. Bir arkadaşından istediği káğıda bir şeyler yazmaya başladı.
MECLİS’TE DEMOKRASİ
Aslında bu son olay, aylardır süren gerginliğin sonucuydu. İstanbul işgal edilmiş, Fransızlar Akdeniz’e, İtalyanlar Ege’ye çıkmış, Yunan Ordusu Eskişehir’e dayanmış,
Çerkez Edhem isyan bayrağı açmış, Aznavur ayaklanmıştı.
Anadolu dört düvele karşı kurtuluş savaşı veriyor;
Mustafa Kemal ve arkadaşları her cephede düşmana karşı stratejiler geliştiriyor, Mehmetçik düşmanla göğüs göğüse çarpışırken, birinci Meclis’teki yobaz din hocaları neyle uğraşıyordu:
İçki yasaklansın!..
Kahvelerde káğıt, tavla, domino oynanmasın!..
Kadınlar muayene edilmesin!..
Hani duymuşsunuz, okumuşsunuzdur; bazı çevreler,
"Birinci Meclis’te demokrasi vardı; Mustafa Kemal susturdu" diyorlar, yazıyorlar. İşte demokrasiden anladıkları buydu!
Kadınlar muayene edilmesin. İçki yasaklansın. Tavla oynanmasın.
Bitmedi...
Bir de
Mustafa Kemal cephede iken, milletvekilliğini düşürme gayreti vardı! Yasa teklifi hazırladılar:
"Milletvekili olabilmek için beş yıl aynı yerde ikamet etmek zorunludur." Mustafa Kemal ve arkadaşları, yaşamları boyunca cepheden cepheye koşmuşlardı; bırakın beş yılı, iki yıl bile aynı yerde oturmamışlardı.
Oysa getirilen yasa teklifine bakınız!
Milletvekili olmak için beş yıl aynı yerde oturmak şart! Amaç başkaydı!..
Ne diyorlar;
"Birinci Meclis’te demokrasi vardı." O çevrelerin demokrasi anlayışı,
"inancı" düşünceye hákim kılmaktı! Neyse... Dönelim dayak yiyen Dr.
Emin Erkul Bey’e...
İÇKİ YASAĞI ONAYLANDI
Dr.
Emin Bey’e, yobaz din adamlarının tepkilerinin bir başka nedeni daha vardı. Şöyle ki:
Meclis 17 Mayıs 1920 tarihinden 14 Eylül 1920’ye kadar içki yasağı meselesini tartışmıştı! Tartışmanın merkezinde yine Dr.
Emin Erkul Bey vardı.
"İçki yasağını" bir tıp adamı olarak eleştiriyordu:
"Afyon tıpta kullanılıyor, nasıl yasaklanabilir?"Bilim kimin umurundaydı. İçki yasağı oylandı; 71-71 çıktı sonuç.
Oturum Başkanı Konya Milletvekili (Müftü)
Vehbi Efendi’nin oyu başkan olduğu için iki oy sayıldı. İçki yasağı 71 oya karşılık 72 oyla yasallaştı!
Aynı tarihte Fransız uçakları, direnen Anteplilerin üzerine, Şeyhülislam
Dürrizade Abdullah Efendi’den aldıkları
"teslim olun" fetvasını atıyordu!
Ancak İstanbul’daki Şeyhülislam’a, Meclis’teki bazı yobaz din adamlarına rağmen, Anadolu’da düşmana karşı canıyla dişiyle direnen kahraman din adamlarımızın sayısı da çoktu.
DÜELLOYA İZİN VERİLSİN
Dr.
Emin Bey bağnaz din hocalarına; din hocaları da
Emin Bey’e bilenmişti. Sonunda gerginlik
"frengi yasası" görüşmelerinde kavgaya kadar vardırılmıştı. Ama Dr.
Emin Bey, dayak meselesini unutmaya niyetli değildi.
İşte, arkadaşından aldığı o beyaz káğıda bir şeyler yazıp Meclis Başkanlığı’na verdi. Dr.
Emin Bey, "düello yasallaşsın" istiyordu! Doktor kendini dövenleri tek tek düelloya davet etmekte kararlıydı.
Öte yandan,
"düello yasasıyla" milletvekillerinin hep birlikte bir diğer milletvekiline saldırmasının da önüne geçileceğini düşünüyordu.
Fakat olmadı. Meclis Layiha Encümeni şu kararı verdi:
"Düello ádetinin lüzum ve ihdas ve kabulüne dair Bursa mebusu Operatör Emin Bey’in riyaset makamından havale edilen kanun teklifi Encümenimizce mütalaa olundu. Şeraiti garay-i Ahmediye ve an’anat-ı kadime-i İslamiyeye aykırı ve şimdiye kadar sabık Meclis-i Mebusan’ca da kabul edilmeyerek, red olunan bir ádetin, milletin, yegáne harisi din ve şeriat telakki ettiği bu Meclis-i Ali’ce ibdaı bittabi rehin-i cevaz olamayacağından hikmet ve şeriata muvafık olmayan mezkûr teklif Encümenimizce reddedilmiştir."
Evet,
Çetin Altan’ın deyişiyle, bizde düello geleneği yoktu; pusu geleneği vardı!..
Amerika’da anayasaya sıkılan kurşun
Anayasa Mahkemesi kararı "demokrasiye sıkılan bir kurşun" mudur bilinmez, ama bütün insanlığa armağan 1787 tarihli Anayasa Beyannamesi’ni yazan Amerikalı devlet adamı Alexander Hamilton, yanda temsili resimde görülen düelloda, ABD Başkan Yardımcısı Aaron Burr tarafından öldürüldü.
1804 yılında Boston’da yapılan düelloda yaşamını kaybeden Hamilton, ABD tarihinin simge isimlerinden biridir. ABD 10 doları üzerinde onun resmi vardır. Bugün hálá ABD tarihinin en önemli 100 kişisi arasında 5. sıradadır.
ABD ekonomik sistemini kuran kişi olarak bilinir. Amerika’nın ilk büyük bankası Bank Of New York’u kurmuştur.
ABD Merkez Bankası’nı kuran da odur. ABD anayasasındaki, başkanlık sistemi ve kuvvetler ayrılığı ilkesinin fikir babasıdır. Ülkenin idari sistemini eyaletler üzerine inşa etme düşüncesi de ona aittir.
Maliye Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı koltuklarında oturmuştur.
Bir gece yemek masasında yanında oturduğu ABD Başkan Yardımcısı Albay Aaron Burr’a karşı küçük düşürücü imalarda bulunduğu için düelloya davet edilmiş ve düello sonucunda 53 yaşında hayata veda etmişti.
Düellonun kuralları
1) Asiller ve özgür insanlar yapabilir.
2) Kılıç ya da tabancayla olur.
3) Bir hakem önünde yapılır.
4) Her tarafın ikişer tanığı vardır.
5) Ölen suçludur.
’Türkçü’ Rıza ile ’Kürtçü’ Şerif Paşa’nın düellosu
Türk siyasi tarihinin sıra dışı ismi
Rıza Nur’un, eşi
İffet Hanım’la Fransa Nice’te evlendiği gün çektirdiği fotoğraf. Aynı yıl 1913’te
"Türkçü" Rıza Nur, bir dönem yakını olan
"Kürtçü" Babanzade Şerif Paşa ile az kalsın Paris’te düello yapacaktı. Yok öyle hemen meselenin ideolojik olduğunu sanmayın.
Hikáyeye göre,
Şerif Paşa, İttihatçılardan kaçan
Rıza Nur’u Paris’e davet etti, ancak onu ne karşılamaya geldi ne de verdiği randevulara sadık kaldı.
Bu duruma çok içerleyen
Rıza Nur, o günlerde kaleme aldığı
"Cemiyet-i Hafiye" kitabında
Şerif Paşa aleyhinde birkaç cümle yazdı.
Kitabı okuyan
Şerif Paşa,
"Rıza Nur Paris’te benden para istedi, vermediğim için yalan yazıyor" diye konuşunca,
Rıza Nur bu kez
Şerif Paşa’ya ağır bir mektup yazdı. Aradan birkaç gün geçti. Cevabi olarak gelen mektup
Rıza Nur’u şaşırttı.
Çünkü,
Şerif Paşa adına bir Fransız milletvekili mektubu kaleme almıştı. Fransız milletvekili,
Şerif Paşa’nın düello şahidi olduğunu belirtiyor ve
Şerif Paşa’nın
Rıza Nur’u düelloya davet ettiğini bildiriyordu! Mektupta yer ve saat de belirtilmişti.
Yaşamı boyunca hep "tez canlı" olan
Rıza Nur, düelloyu kabul hemen etti. Ancak şahit bulmak için üç gün izin istedi.
Bu arada olayı duyan Paris’teki diğer İttihat ve Terakki muhalifleri araya girdi: "Yapmayın etmeyin, siz ikiniz de İttihatçılara karşı muhalefet yürüten grubun başta gelen isimlerisiniz, İttihatçıları sevindirmeyin" benzeri sözler sarf ettiler.
İş tatlıya bağlandı.
Ama
Rıza Nur,
Şerif Paşa’yı hiç affetmedi. Kitaplarında
Paşa’nın özel hayatına ilişkin,
"oğlanlarla yatıyor",
"servetini oğlanlara yedirdi" gibi yazılar kaleme aldı.
Nazilerle düello yapan Türkler
YIL, 1938.
Yer, Stuttgard Üniversitesi kantini. Almanya’da öğrenim gören öğrencilerden biri de Sadrazam
Müşir Ahmed İzzed Paşa’nın oğlu
Süheyl Furgaç’tı.
Furgaç üniversitenin kantininde yemek yiyordu. Birden Nazi Öğrenci Birliği üyesi
Hans Bellem’in sertçe,
"Bu masadan hemen kalkın, burası örgütümüze ayrılmıştır" sözüyle irkildi.
Sakince,
"yemeği bitince kalkacağını" söyledi. Nazi
Bellem, masanın üzerine bu kez sertçe SS bayrağını koydu ve
Furgaç’ın hemen masayı terk etmesini istedi.
Furgaç bayrağı kaldırıp yere atınca ortalık karıştı. Olay öğrenci derneğine taşındı. Nazilerin kontrolündeki dernek,
Furgaç ile
Bellem’in düello yapmasına karar verdi.
Hitler’in yardımcısı
Rudalph Hess’ten izin alındı:
Düello kılıçla yapılacaktı. Ayrıca
"sprungmensur" denilen teknik serbestti.
Yani: Eskiden Almanya’da düellonun, hiçbir surette yerden kıpırdamadan bilek hareketleriyle yapılmasına izin veriliyordu.
Hitler rejimi bunu kaldırmıştı. Vücutla hamle yapılmasına izin vardı artık.
Süheyl Furgaç, bırakın hangi teknikle düello yapacağını, kılıç tutmayı bile bilmiyordu. Sanmıştı ki, düello tabancayla yapılacak. Diğer yandan,
Bellem okulun en iyi eskrim sporcusuydu!
Türk öğrenci
Furgaç yine de düellodan çekilmedi, üç aylık süre istedi. Almanya ve Fransa’daki en iyi kılıç ustalarından ders aldı.
Üç ay sonra, üniversitenin spor salonunda çoğunluğunu Nazilerin oluşturduğu seyircilerin karşısına kılıç kullanmasını bilen biri olarak çıktı. Düello yarım saat sürdü. Türk öğrenci
Süheyl Furgaç, Nazi
Bellem’i perişan etti.
Bellem, o gün kantinde yaptığı kabalığından dolayı
Furgaç’tan özür diledi.
Hitler döneminde Almanya’daki Türk öğrencilerinden biri de
Kazım Dirik Paşa’nın oğlu
Orhan Dirik’ti. Düelloya ilk Berlin Üniversitesi’nde tanık olmuştu.
Nazi sempatizanı bir Alman öğrenci, Türk öğrenci
Enver Adakan’ı düelloya davet etmişti. Sonuçta,
Enver Adakan da eskrim kursu almış ve rakibini yenmişti.
O yıllar üniversitelerde düello yapmak için yapay sebepler aranmasının bir nedeni de kız öğrencilerdi! Kızlar düello yapan erkekleri, hele hele yanaklarında kılıç yarası olan üniversite öğrencilerini çok beğeniyorlardı!
Bu nedenle bazı üniversiteli gençlerin berberlere gidip yüzlerini jiletle kestirdikleri de gözden kaçmıyordu! Yani düellonun bir de böyle tatlı bir yönü vardı.