Bir kırmızı karanfilin öyküsü

1 Mayıs 1977’de ölenler artık sadece bir istatistik mi? Onların birer adı, hayatları ve yaşam hikáyeleri yok mu? 54 yaşındaki Ermeni vatandaşımız Garabet Ahyan’dan 17 yaşındaki Jale Yeşilnil’e, 20 yaşındaki polis memuru Nazmi Arı’dan Rum vatandaşımız 57 yaşındaki Aleksandros Konteas’a kadar ölenlerin tümünün bir öyküsü var kuşkusuz. Tıpkı ilkokul öğretmeni Bayram Çıtak’ın olduğu gibi...

TARİH: 30 Nisan 1977. Yer: Ankara Mustafa Kemal Bulvarı. Bir öğretmenler derneği olan TÖB-DER’in organize ettiği onlarca otobüs saat 22.30’ta İstanbul’a hareket etti.

Otobüsler tıklım tıklım doluydu.

Her otobüsten türküler, marşlar duyuluyordu hep bir ağızdan söylenen.

"Bir Mayıs, Bir Mayıs

İşçinin, emekçinin bayramı..."

1 Mayıs Bayramı’nı kutlamak için yola düşen binlerce öğretmenden biriydi Bayram Çıtak...

Bayram Çıtak, 1940 yılında Sivas-Şarkışla Emlek Köyü’nde doğdu. Ailesi çok fakirdi. Savaş yılları yoksulluklarını daha da artırmıştı.

Üç kardeştiler. Anne babasının tek umudu vardı; çocuklarını okutmak, subay ya da öğretmen yapmaktı. Bayram Çıtak, ilkokulu köyünde okudu.

Öğretmen olmak istiyordu: Hasanoğlan Öğretmen Okulu’na yatılı öğrenci oldu. 22 yaşında öğretmen çıktı. İlk görev yeri Sivas-Zara’ya bağlı Karacahisar Köyü’ydü.

Zaman içinde Anadolu’nun birçok yoksul köyünde öğretmenlik yaptı. Köy çocuklarını okutabilmek için her türlü zorluğu göze aldı. Okuldan arta kalan zamanda tarlada, bahçede köylülere yardım ediyordu.

Son görev yeri Ankara Mamak Derbent İlkokulu oldu. Ataması bir hafta önce yapılmıştı. Eşi Selver ve üç oğlu, 13 yaşındaki Mete, 10 yaşındaki Metin ve 5 yaşındaki Mesut’la, Mamak’ta kiraladığı gecekonduda yeni hayatlarına başlamışlardı.

OĞLU BÖBREK HASTASI

Ankara’dan kalkan otobüsler yolu yarılamıştı. Öğretmenlerin çoğu uykuya dalmıştı. Bayram Çıtak, sigaranın birini bitirip diğerini yakıyordu. Canı sıkkındı.

5 yaşındaki oğlu Mesut’u düşünüyordu. Küçük Mesut hastaydı. Böbrek yetmezliği teşhisi konmuştu. Haftada iki üç kez diyaliz makinesine bağlanacaktı. Bu nedenle tayinini Ankara’ya çıkarmıştı.

Hastalık acısı, oğul üzüntüsü ayrı; tek öğretmen maaşıyla bu ekonomik yükün altından nasıl kalkacağını düşünüyordu. Bu düşüncelerle ağırlaşan göz kapakları yavaşça kapandı. Uykuya daldı.

Çok zaman geçmedi, arkadaşlarının söylediği türkülere uyandı. Otobüsler İstanbul’a varmıştı...

MEYDANDA 100 BİN KİŞİ

Saat 07.30.

1 Mayıs Taksim mitingini organize eden DİSK’in buluşma noktalarından biri de Beşiktaş Barbaros Meydanı’ydı.

Bayram Çıtak’ın da aralarında bulunduğu Ankara’dan gelen öğretmenler burada korteje katıldı. Saat 10.00.

Binlerce insan kol kola girip Taksim’e doğru yürüyüşe başladı. Önde DİSK’e mensup işçiler; arkada sırasıyla Türk Tabipler Birliği, TÖB-DER, Çağdaş Hukukçular gibi sivil toplum örgütleri ve en arkada Dev-Genç vardı.

Saat 14.30. Kortej Taksim’e ulaştı.

Meydanda 100 bini aşkın insan bulunuyordu. Ve hálá meydana, her yandan oluk oluk insan akıyordu. İstanbul, tarihi mitinglerinden birine tanıklık ediyordu.

KIRMIZI KAMYONET

Bayram Çıtak
acıkmıştı. Bir simit aldı. Yorulmuştu. Meydandaki Intercontinental (bugünkü adıyla The Marmara) otelinin önüne gitti; yere çömelip simitini yemeye başladı.

Bu sırada DİSK Başkanı Kemal Türkler konuşma yapmak için kürsüye çıktı.

Saat 18.30’tu. Başkan Türkler konuşmasını, meydandaki insanları, eski DİSK Sekreteri İbrahim Güzelce anısına bir dakikalık saygı duruşuna çağırarak bitirdi.

Saat 19.45. Binlerce insan saygı duruşunda bulundu. Ortalıkta hiç ses yoktu. Birden nereden geldiği belli olmayan silahlar ardı ardına patlamaya başladı.

Ateş edenler sanki saygı duruşunu beklemişlerdi. Silah sesini duyan meydandaki binlerce insan panik halinde sağa sola koşmaya başladı.

Öğretmen Bayram Çıtak önce ne yapacağını kestiremedi. Arkadaşlarına bakındı, herkes bir yana koşuşuyordu.

O da otelin hemen yanındaki Kazancı Yokuşu’na doğru koştu. Dar sokağa ilk girenlerden biri oldu. Ama çıkamadı. Kimin getirip koyduğu bilinmeyen bir kırmızı kamyonet bu dar yolu tıkamıştı.

Ölümlerin çoğu, buradaki ezilmeler sonucu oldu. İlkokul öğretmeni Bayram Çıtak burada kaburgaları kırılmış halde bulundu. Ölmüştü...

30 YIL SONRA

DİSK, 1 Mayıs 1977 katliamının 30. yılını Taksim’de anmak istedi. İstanbul Valiliği izin vermedi. DİSK inat etti.

Polis, belli sayıda DİSK görevlisinin Taksim’e çıkıp anıta çiçek koymasına izin verdi. Ancak başka kimseyi Taksim’e sokmamaya kararlıydı.

1 Mayıs İşçi Bayramı’nı kutlamak ve 30 yıl önce ölenleri anmak için Ankara’dan gelen otobüsler, bu nedenle İstanbul’a sokulmadı.

Polis, otobüslerin Ankara’ya geri dönmesini istedi. Gelenler ısrarcıydı. Tartışma sürerken, otobüsten inen bir kişi, kimseye gözükmeden oradan uzaklaştı.

Ne yapıp edip Taksim’e ulaşmak istiyordu. Saatlerce yürüdü. Beşiktaş Dolmabahçe’de, polisin üzerine sıktığı biber gazı bile onu durduramadı.

Sonunda başardı; DİSK kortejine katıldı; Taksim’e ulaştı. Ve elindeki kırmızı karanfili Kazancı Yokuşu’nun bir köşesine bıraktı sessizce.

Sanki babasına kavuşmuş gibiydi. O kişi Mete Çıtak’tı... Öğretmen Bayram Çıtak’ın yaşayan iki oğlundan biri...

Bayram Çıtak’ın, İstanbul’a gelirken otobüste sabaha kadar düşündüğü küçük oğlu Mesut, babasının ölümünden bir yıl sonra böbrek yetmezliğinden vefat etmişti...

1 Mayıs 1977’de kaç kişi öldü?

NE hazin!

1 Mayıs 1977’de kaç kişinin öldüğünü bilmiyoruz. Bu nedenle herkes bir sayı uyduruyor. Genellikle rakamlar 34 ile 42 arasında değişiyor!

Devlete göre sayı 34. Soruşturmayı yürüten altı savcı yardımcısından oluşan kurul bu sayıyı vermektedir. Keza iddianamede de aynı sayı verilmektedir. Devlete göre ölenlerin isimleri şöyle:

Hasan Yıldırım, Niyazi Darı, Kadir Balcı, Nazmi Arı, Hikmet Özkürkçü, Garabet Ahyan, Sibel Açıkalın, Ömer Narman, Ali Sidal, Mehmet Ali Genç, Hüseyin Kırkın, Aleksandros Konteas, Kadriye Duman (Kocamış), Kahraman Alsancak, Hatice Altun, Mehmet Ali Elmas, Kenan Çatak, Ercüment Gürkut, Leyla Altıparmak, Mahmut Atilla Özbelen, Rasim Elmas, Bayram Çıtak, Jale Yeşilnil, Nazan Ünaldı, Hamdi Toka, Hacer İpek Saman, Ramazan Sarı, Diran Nigiz, Bayram Eyi, Ziya Baki, Ahmet Gözükara, Meral Cebren (Özkol), Mültezim Oltulu, hüviyeti meçhul 35 yaşlarında bir erkek.

DİSK’in kayıtlarına göre ise ölü sayısı 36. İlginçtir: DİSK’in Taksim’de öldüğünü açıkladığı Ali Yeşilgül, Mustafa Ertan, Yücel Elbistanlı, Tevfik Beysoy, Bayram Sürücü, Özcan Gürkan ve Hülya Emecan adlı isimlere savcılık iddianamesinde yer verilmemişti.

Keza: Savcılık iddianamesinde olan Ali Sidal, Hatica Altun, Ramazan Sarı, Mürtezim Oltulu ve kimliği meçhul kişi de DİSK listesinde yoktu!

Yani: DİSK listesinden 7 kişi iddianamede, iddianamedeki 5 kişi de DİSK listesinde yoktu. Her iki listedeki isimler toplandığında ölü sayısı 41 oluyor. Bitmedi.

Katliamdan 15 gün sonra çıkan Devrimci Yol Dergisi, ölü sayısını 27 olarak verdi. Verilen 26 isim yukarıda var. Ancak her iki listede, yani iddianamede ve DİSK kayıtlarında olmayan bir isim vardı: Mehmet Ali Kol. O halde ölü sayısı 42 kişiydi.

Peki dönemin gazeteleri ölü sayısını kaç kişi vermişti: Hürriyet: 34, Milliyet: 34, Cumhuriyet: 34, Tercüman: 34, Günaydın: 39, Son Havadis: 38, Hergün: 40, Dünya: 39, Milli Gazete: 40, Politika: 35.

30 yıl sonra TV’lerde ve gazetelerde herkes ayrı bir sayı veriyor. Ve ne yazık ki biz hálá kaç kişinin katledildiğini tam olarak bilemiyoruz!...

Kaç kişinin öldüğünü bilmediğimiz gibi, 1 Mayıs 1977 provokasyonunun neden yapıldığını da pek tartışmıyoruz...

30 yıllık derin sır

TARİH: 5 Nisan 1977

Yer: TBMM.

Meclis, 5 Haziran 1977 tarihinde erken seçim yapılması kararını aldı. Seçime katılacak tüm partiler yollara düştü. İktidar olmasına kesin gözüyle bakılan CHP’nin mitingleri nedense hep olaylı geçiyordu.

CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit’i taşıyan otobüs, her gidilen yerde saldırılara uğruyordu. 26 Nisan’da Niksar’daki CHP mitingine ateş açıldı. On kişi yaralandı.

27 Nisan’da Gümüşhane Şiran’da CHP konvoyuna ateş açıldı. Seçim otobüsünün camları kırıldı. 28 Nisan’da Erzincan’daki CHP mitingine ateş açıldı. Yedi kişi yaralandı. Bu arada DİSK, seçimlerde CHP’yi destekleme kararı aldı.

1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’nda toplanan binlerce insanın üzerine uzun namlulu silahlarla ateş açıldı. Savcılık iddianamesine göre 5’i kurşunla olmak üzere 34 kişi öldü.

"Birileri" erken seçimin yapılmasını istemiyordu. CHP’nin tek başına iktidar olması "bazı çevreleri" rahatsız ediyordu.

21 Mayıs’ta Malatya’da CHP mitingi sırasında bomba patladı. Paniği, kürsüden ayrılmayıp halkı sakinleştiren Ecevit önledi.

27 Mayıs’ta Mardin’de sağ-sol çatışmasında 4 kişi öldü.

29 Mayıs’ta İstanbul Yeşilköy Havalimanı ve Sirkeci Garı’nda valiz içine bırakılan saatli bombalar ardı ardına patladı. 5 kişi öldü, 41 kişi yaralandı.

Aynı gün Ecevit’e İzmir Çiğli Havaalanı’nda suikast teşebbüsünde bulunuldu. Mehmet İsvan ayağından yaralandı. Ecevit, silahların gölgesinde seçim çalışması yapıyordu. Bütün bu olayların bir de psikolojik harbi vardı:

31 Mayıs 1977 tarihli Tercüman Gazetesi’nde "Almanya’da kurulduğu" bildirilen "Türkiye Sosyalist Devrim Konseyi" (TÜSDEK) imzalı bir bildirinin haberi yayımlandı. Bildiri, "Grevler 1977 seçim öncesi 39 BS 4 KK, 63 BKL eylemleri ile istenilen düzeye ulaşamazsa, süratle TH-4, DD-6, MEK-4 ve DİSK 19, 23, 27 eylemleri uygulamaya alınacaktır" gibi, şifreli izlenimler veren 11 maddeden oluşuyordu.

Bu arada terör, kan almayı sürdürüyordu. 1977 yılının ilk üç ayında terörden ölen insan sayısı 59 iken, seçim kararının alındığı nisandan haziran ayı başına kadar 133 kişi ölmüştü!

Bitmedi. CHP’nin 3 Haziran’da Taksim’de yapacağı mitingden önce, Başbakan Süleyman Demirel, Ecevit’i uyardı: "Taksim’e gitme, sana suikast yapılacak!"

1 Haziran’da, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde sürpriz bir emeklilik gerçekleşti. Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Namık Kemal Ersun, ağustos şûrası beklenilmeden emekliye sevk edildi!..

İstanbul Göztepe Yeşil Çeşme Sokak’taki bir ev, nisan ayı boyunca hareketli gecelere tanıklık etmişti. Ev sahibi, ordu kökenli eski bir emniyet müdürü olan Rafet Kaplangı idi. Kaplangı ile Orgeneral Ersun uzun yıllar silah arkadaşlığı yapmışlar; ordu içindeki cunta Silahlı Kuvvetler Birliği’nde birlikte çalışmışlar; iki kez darbe teşebbüsünde bulunan Kurmay Albay Talat Aydemir’i desteklemişlerdi.

1977 yılında ise Ecevit’in tek başına iktidar olmasının, Türkiye için iyi olmayacağını düşünüyorlardı! Genelkurmay, cuntacı ekibi tasfiye etti. Ecevit, haziranda Taksim’e çıktı, büyük katılımlı, coşkulu bir miting yaptı. İki gün sonra seçimler gerçekleşti.

CHP tek başına iktidar olmaya yetecek kadar milletvekili çıkaramadı. Cuntacılar seçimi engelleyememişlerdi, ama "merkezdeki oyları korkutarak" CHP’nin gerekli oyu almasına engel olmuşlardı!..

Ve Türkiye üç yıl sonra büyük bir tsunamiyle, "emir komuta zinciri dahilinde" yapılan bir askeri darbeyle karşılaşacaktı: 12 Eylül 1980.

Bu arada TÜSDEK ve bildirisine ne oldu derseniz? Öyle bir örgüt, öyle bir bildiri hiçbir zaman olmamıştı... Bugün de örneklerini gördüğümüz gibi hepsi koca bir yalandı.
Yazarın Tüm Yazıları