Paylaş
Bu bir Anadolu özdeyişidir.
Kaynağım Sevan Nişanyan.
Sürekli savaşların, göçlerin yaşandığı bir coğrafyada her yeni hakim gücün kendine göre biçimlediği kitlelerin taze düzene mecburi uyum sürecinde ölçüyü kaçırmalarına işaret eder.
Bugün Doğu Karadeniz Bölgesi’nde muhafazakarlığın daha yoğun yaşanması ya da Adapazarı’nda Çerkezlerin milli ve dini değerlere aşırı düşkün olmaları, yine eskinin Ermeni köylerinde milliyetçi partilerin birinci çıkması gibi bir tür tedbirlenme ihtiyacı, zaman içinde bu toprakların kadim insanlarını mevcut sistemin “taşıyıcı kolon”larına dönüştürmektedir.
Esasına bakarsanız böylesi bir tektipleşme süreci belki “yönetim konforu” sağlasa da toplumların renkliliğine ve çok kültürlülükten kaynaklanacak zenginliklerine açık bir darbedir.
Ancak, bir kültürün birkaç nesilde tamamen kaybolacağına zannetmek safdillik olur.
İnsanlar bir “kabuk” altında içten içe kendi değerlerini yaşatmaya devam ederler.
Hiç şüphesiz “kültür” denen olgu eğitim politikaları ile belirli ölçüde şekillendirilse de aile-iş-okul-mahalle ortamlarında, ortak inanışlarda, mitoslarda güçlü şekilde etkisini sürdürerek devam eder.
Kültürünün yok olduğunu düşünerek hüzünlenen insanlara hiç ummadıkları anda bir “özgür ruh” varlığını, özünü, geçmişini hatırlatıverir.
Sözü Sevan Nişanyan’a getirerek yazıyı tamamlamak istiyorum.
Bu toprakların çılgın çocuğu, bilinen tüm resmi ve hassas değerleri örselemekten kaçınmayan Anadolu aşığı bir serseri ruh, kendisini çok kolay eleştirdiğimiz şekilde ortaya bıraksa da “Sevan Türkiye’dir” mottosuyla ona fenafillah muamelesi yapmanın gereğini vurgulamak istiyoruz.
Toplumların Neyzen Tevfik, Şair Eşref, Can Yücel, Ara Gürel ve benzeri mezun, münezzeh, özel değerlere ihtiyacı var.
Bazen vicdan utangaç sarmaşıkların arkasında gizlenir.
Bu vesileyle “Samos kaçkını” Nişanyan’a selam ve sevgilerimizi iletiyoruz...
-----
Bazı otoyollar hız yapmaya müsaittir
OTOBANLAR özel ve güvenli yollardır.
Bu sebeple bazı ülkelerde “hız sınırlaması” kuralına tabi tutulmazlar.
Bizim ülkemizde, bilindiği üzere 120 km’nin en fazla yüzde 10 üstüne kadar tolerans vardır.
Bahse konu hız sınırı otobanlara giriş ve çıkış zamanları dikkate alınarak, ayrıca denetlenmektedir.
Peki, otobanda bir hız sınırı olmalı mıdır?
Biliyoruz, pek çoğumuz bu sorunun sorulmasını bile abes bulacaktır.
Memleketin trafik terörüne verdiği kurban sayısı bellidir.
Buna rağmen, bir konuyu tartışmaya açmak istiyoruz.
Yetkililerin açıkladığına göre, çok yakın bir zamanda İzmir-İstanbul Otoyolu tamamen trafiğe açılacaktır.
Paralı yol mahiyetinde “yap-işlet-devret” yöntemiyle çalıştırılan bu otoyola, açılan kısımları itibariyle “rağbet” son derece düşüktü.
Hele bu aralar mevsimin uygun koşullarına rağmen üç şeritli yol bazı bölümlerinde adeta terkedilmiş gibi...
İşte, böylesi bir yolda 120 km’lık “hız sınırı” anlamını yitirmektedir.
Zaten “müşteri” bulmakta zorlanan muhteşem yatırım, bir de bu sebeple cazibesini azaltmaktadır.
Diyeceksiniz, otoyollar yarış pisti mi olsun?
Tabii ki, kastımız o değil...
Dünyada örneği olmayan bir şeyden söz etmiyoruz.
Almanya’da bazı otoyollarda sol şerit arabasının gücüne güvenenlere aittir.
Şayet otoyollar hız yapmaya müsait ise yerleşim yerlerinden uzaksa, düzlüklerin çok olduğu bir tabiatsa ve mevsim koşulları uygun ise bu ülkede hız sınırlaması yoktur.
Mamafih, yakıt tüketimi ve emisyon oranı itibariyle Almanya’da da bir sınırlama talebi söz konusu olmuşsa da 2019 Ocak ayında hükümet bu öneriyi reddetmiştir.
Neyse, Türkiye Almanya değil, limitsiz hızı savunmuyoruz.
Ama bomboş yollarda, 150 km hız sınırı da çok değildir.
Kaldı ki, Binali Yıldırım 400 km’lik yeni otoyol için ısrarla 2 saat 10 dakika süresini vurgulamaktadır.
Bu arada belirtelim ki, insanlar otoyolun içindeki dinlenme tesislerinde vakit geçirerek “zaman denetimi”ni aşmakta ve asgari hız limitlerine zaten pek uymamaktadır.
Özetle bazı hatlar için otoyollarda hız sınırlarının gözden geçirilmesi uygun olur diye düşünüyoruz.
Paylaş