Paylaş
Tahmin ettiğimiz gibi çok yoğun bir geri dönüş oldu.
Görüşler şöyle;
“Zeytin, ortak paydamız. Yağ yeşili diyorum”
“Bordo-beyaz”
“İki ya da üç renk. Ama mutlaka beyaz”
“Tüm anı biriktirenler adına Sardunya Kırmızısı”
“Mavi, yeşil, beyaz”
“Hangi yeşil? Yağ yeşili mi, su yeşili mi?
“Kırmızı-beyaz, şayet vatana sevdalıysak”
“Turkuaz”
“Göz boncuğu renklerine çiğdem sarısı ilave edilebilir”
“Kobalt mavi, beyaz, turuncu”
“Kobalt mavi, beyaz, Mandalin ya da çok açık mavi”
“İzmir’in rengi eskilerden beri mor-beyazdır”
“Renkli kentimiz için, gökkuşağı renkleri”
“Zeytuni, beyaz, mercan”
“Nergis ve sümbülün renkleri”
“Papatya, yani sarı ve beyaz”
“Sarı, özgürlük ve bağımsızlıktır, mor, asalettir”
“Nergis sarısı ve turkuaz”
“Lacivert, beyaz yani İzmirspor”
“Açık mavi, koyu yeşil”
“Kırmızı ve turkuaz”
“Begonvillerin tonları ve beyaz”
“Şeffaf olsun ya da renksiz”
“Yapılaşmayı düşünürsek gridir rengimiz”
“Parlak zeytin yeşili”...
Görüldüğü üzere öneriler muhtelif.
Bu konuda İzmir Kalkınma Ajansı’nın koordinasyonunda hazırlanan Kentsel Pazarlama Stratejik Planı’nda geniş bir araştırma yapılmış ve İzmir’in rengi mavi çıkmıştı.
Hani, “Ege” denilince tabii ki, akla mavi geliyor.
Geçen hafta, körfez tertemiz oluncaya kadar “mavi” bize haram mealinde bir cümle kurmuştuk.
Sayın Aziz Kocaoğlu, esprili bir şekilde teessüflerini bildirdi.
Hani, yolun çoğu bitti, azı kaldı.
Cam gibi bir körfez artık yakın gelecek, biliyoruz.
Bu arada, renk tartışması bazı ulusalcı hassasiyetlere de dokunmuş.
Merak etmeyin, eyalet bayrağı seçmiyoruz.
Amaç, güzel İzmir’imize ilave bir özgünlük katmak, hepsi bu.
Bu arada Aziz bey “Siz tartışın benim döneminden sonra kararı verirsiniz” demek suretiyle, projeye mesafeli bir heyecan duyduğunu belirtti.
Hani, İzmir’in rengi ne olmalı yerine mesela tramvaylarımızın rengi ne olmalı diye konuşmak sanki daha sıkıntısız ve kolay bir başlangıç olacak gibi duruyor...
-----
Direnmedik, makul gördük
“PİS, külüstür, bakımsız Rum evleri.
Bodrumlarında rutubet vardır, fare yuvasıdır.
Halbuki apartman.
Bambaşkadır, asrileşme, sınıf atlama, medeniyete terfidir.”
İşte, 1950’lerden itibaren o otantik, güzelim Sakız evlerini bir bir katlederken hakim psikolojimiz tam da böyleydi.
Karşıyaka’nın arka sokaklarında böylesi bir ev yerle bir edilip, yerine ucuz bir 4 katlı apartman dikildiğinde orada oturacaklara hayranlık ve hasetle bakılırdı.
Kordon boyuca yalıların imhası bahsi zaten tam bir yürekler acısıdır.
Peki, bizler bu denli bilinçsiz miydik?
Araştırmacı Yaşar Ürük, Kordon’da yapılaşmanın 1957’de başladığını, Osman Kibar’ın belediye başkanı olduğu 1963 yılını kadar eski binaların yarısının yıkıldığını, ifade ediyor.
Yani tüm suçu Asfalt Osman’a çıkaran efsane de doğru değil.
Ayrıca, rivayet odur ki, Osman Kibar, Ankara’dan “Rum izlerini sileceksiniz” şeklinde bir Milli Birlik Komitesi yazılı talimatından söz edermiş.
Büyükşehir arşivlerinde böyle bir belge acaba var mıdır?
Neyse, suçu başkalarında aramayalım.
Bizler de direnebilirdik.
Hiç direnmedik.
Hatta, o dönemi yaşayanlar mülk sahiplerinin müteahhitler önünde kuyruk olduğunu da hatırlayacaklardır.
Neticede, görgüsüzdük, babamızın, dedemizin memleketi değildi ve bu “oya” gibi kente kötülük yapmakta hiçbir beis görmedik.
Paylaş