Paylaş
İnsanlar, değiştirilmesine ihtimal vermedikleri seçilmişlere daha bir sadık olmayı tercih ederler.
Bu anlayış, “kader” gibi bellenen bir statüko oluşturur ve efsanesini mesnetsiz fısıltılarla çoğaltmaya başlar.
Hep söylenen şunlardır;
Hiç uğraşma, nasıl olsa kazanır.
Onu değiştirmeye sizin gücünüz yetmez.
Götürür, ama çalışıyor da...
Bal tutan parmağını yalar.
Yerine gelen sanki daha mı iyi olacak?
Yeri geldiğinde bize de kıyağı olmuştu.
Hepsi kendine değil ki, etrafına da paylaştırıyor.
Tamam da şimdi kim uğraşacak onunla.
Bana ne, ne zamanım ne de mecalim var...
Neticede “seçilmiş krallar”, hele iki dönem aşıldıktan sonra “dayatılmış ahenk”leri ile iktidarlarına “arsız bir ebediyet” sağlar.
ABD bu tehlikeyi görmüş ve Başkanlarını iki dönemle sınırlamıştır.
Bizde de örneğin Meslek Odaları için aynı kural getirilmiş ancak ne hikmetse vazgeçilmiştir.
Aynı şekilde AK Parti de üç dönem ilkesi konulmuş, bilahare esnetilmiştir.
‘Seçilmiş Krallar’ demokrasinin değişim dinamiğini paslandırır.
Böyle olunca “sandık” önemsiz hale gelir ve “krala” meşruiyet dekoru sağlayan bir nev’i “demokratik işgal”e dönüşür.
-----
Canan Kaftancıoğlu
CHP il örgütlerinde seçimler yapılıyor.
İzmir seçimi yaptı.
Aziz Kocaoğlu’nun desteklediği Deniz Yücel, İl Başkanı oldu.
Genç insanların politik arenada yer alması iyi bir şeydir.
CHP’nin yeni bir heyecan dalgası oluşturması şart.
Bu da büyük ölçüde yeni yüzler ve yeni söylemlerle mümkün.
CHP, Türkiye Cumhuriyetini kuranların partisidir.
Bu yönü itibariyle protest bir ruh taşır, anti emperyalist bir karakter içerir.
Ancak zaman içinde bu en kıymetli özellik küllendirilmiştir.
Parti, bürokratik bir anlayışa kaydırılarak bir garip ulusalcı ideolojik çizgiye sürüklenmiştir.
Hal böyle olunca bir devlet partisi niteliği ile halktan uzaklaşmıştır.
Oysa kuruluş felsefesi ile uyumlu, “insan” odaklı, çağdaş bir sosyal demokrat anlayış bu partinin bayrağı olmalıydı.
CHP İstanbul yeni il yönetimi açıkça bu umudu yeşertiyor.
Candan Kaftancıoğlu, bu ülke demokratlarının aradığı, cesur, kompleksiz, kucaklayıcı, bir kişi izlenimi veriyor.
Sosyal medyadaki paylaşımları da bir durumu teyit ediyor.
Kürtler ve Ermenilere katı bir tavır ve önyargı ile yaklaşmak, ne solculuk ne de Atatürkçülük olamaz, olmamalı.
Bu konuları Canan Hanım gibi dile getirmek, ucuz demagojik dayaklara da dirençli olmayı gerektirir.
Sahici, samimi, dürüst ve sevgi dolu bir siyaset tutumu, insani ve demokrat bir anlayışla bezendiğinde, CHP bambaşka bir ivme yakalayabilir.
-----
Mistral’de lezzet turu
BAYRAKLI’da yüksek binalara izin verilince adeta yeni kent merkezi oluştu.
Ofislerin ve konutların devreye girmesi, beraberinde yeme-içme mekanlarından alışveriş çarşılarına bir ekonomi yaratmaya başladı.
Folkart, Ege Perla ve Mistral projeleri kendi içlerinde de bu neviden yerler oluşturdular.
Bu yazıda Mistral kulelerinin altındaki mekanları ele almak istedik.
İlk sürpriz “Köfteci Yusuf” oldu.
Köşemizde daha önce bu fenomen köfteciden söz etmiştik.
İkinci durak da karşımıza “Zeytin” çıktı.
Buca’da yıllardır “Boşnak” mutfağı üzerinden harikalar yaratan “hanım ustalar cenneti” Zeytin, yine kendine özgü lezzetleri ile zirvedeydi. Favorimiz bademli keşkül ve pastırmalı kuru fasulye.
Ayrıca Ministry of Coffee (M.o.C.), Coffemania ve Arabica gibi İzmir’e ilk defa gelen marka cafeler de var.
Mistral yöneticileri önümüzdeki aylarda Arkas Sanat Merkezi’nin açılacağını söylediler.
Özetle, kültür ve gastronomi bir arada, bizlere olumlu anlamıyla “şehirli” olduğumuzu hissettiriyor.
Paylaş