Paylaş
Oluşturulan zenginliğin dengeli ve adil paylaşımı konusunda hep kulağının üstüne yattı.
Bu yüzden şimdi kurduğu sistem bizzat geniş halk kitleleri eliyle sorgulanıyor, çatırdatılmaya çalışılıyor.
Oysa öykü nasıl da güzel başlamıştı.
“Özgürlük, eşitlik, kardeşlik” diyerek yola çıkılmıştı.
Aristokrasi tasfiye edilirken, milliyetçilik akımları tetiklenmiş ve ulus-devletler “sahne” almıştı.
Yeni sınıfın hukuku adeta inşa edilmiş, “Mülkiyet, Veraset, Kar...” gibi kavramlar kutsallaştırılmıştı.
Derken bilgi toplumu çağına girildi.
Küreselleşme farklı bir dünya düzenine işaret ediyordu.
Dünya küçülüyor, ulus-devlet sınırları kısıtlayıcı ve yapay addediliyordu.
Bilgi yaygınlaşıp ucuzladıkça beraberinde yeni teknolojik zenginler yaratmaya başladı.
Öte yandan “Katma Değeri” hissettiği her noktada yer almak isteyen sermaye, kendi hukukunu koruyacak bir “Roma Hukuku’nun” eksikliğini duyuyordu.
“Bilgi – Para – Yatırım - Teknoloji – Refah”, birbirini besleyen döngüler oluştururken, gelir dağılımı sorunsalı yine ihmale uğruyordu.
Bilgi toplumunun giderek kalifiye ettiği bireylerin bir tavır geliştirmeleri kaçınılmazdı.
Tamam, sermaye kutsaldı, ama “oy hakkı” her şeyin üstündeydi, her şeyi değiştirmeye muktedirdi.
Bu idrak ve bu moral geniş kitlelere yayılmaya başladı.
İlk işaretler Berlusconi, Sarkozy gibi müesses nizam tariflerine aykırı tiplerin seçilmeleriyle yaşandı.
İnsanlar adeta bir şeyleri protesto ediyordu.
Tamam, “zincirlerinden daha fazla kaybedecekleri şeyleri” vardı, ama kabuklarını kıramamanın bir kader kabulü hale getirilmesini de içlerine sindiremiyorlardı.
Statükoya yarayan burjuva değerleri “çöp” edilmeye, yıllarca bozulur diye korkutuldukları ekonomik istikrar kaale alınmamaya başlandı.
Uluslararası şirketlerin telaşla yayınladıkları deklarasyonlara inat, haziran referandumunda AB’den ayrılmaya meyleden İngilizler, yine pespaye Trump ile
Sosyalist Bernie Sanders’e teveccüh gösteren Amerikalılar, bozulan ezberin emareleridir.
Bill Gates’den Ali Koç’a bu kalkışmayı hisseden duyarlı burjuvalar paylaşımcı öneriler geliştiriyorlar.
Dünya ve ülkemiz bilgi çağının getirdiği bu karmaşayı modelleyecek yetkin kişilere, bilim adamlarına hatta filozoflara ihtiyaç duyuyor, yenilenen üretim
ilişkileri Marx’ın kulaklarını çınlatırcasına ağır ağır kendi ahlakını arıyor.
Samsun pidesi
BİZİM buralarda “pide” deyince genelde Karacasu ustalarının marifetiyle üstün bir lezzet çizgisini damağımızda hissettiğimiz mekanlar akla gelir.
Koçarlı’da Şafak Pide, Bozdoğan’da Mikado, Yeni Pazar’da Sümer, Alsancak’ta Seçkin, Çeşme’de Dost Pide... İlk anda akla gelenler.
Ancak, bir de bir “Karadeniz Pidesi” olgusu vardır.
Açıkça buralarda bu tip pidenin eksikliğini hep hissederdik.
Oysa, burnumuzun dibinde, Bornova Küçükpark civarında, Peterson Köşkü’nün karşısında 14 yıldır hizmet veren Samsun Pide Evi varmış.
Samsunlu Ahmet Usta hakikaten Karadeniz’i ayağımıza getiriyor.
Hele, mıhlama peyniri, kavurma ve pastırmanın birlikte, omuz omuza, fırından çıktığı anda iki çiğ yumurta ile bütünleştiği bir pidesi var ki, aklımızı başımızdan aldı.
Neyse, lafı uzatmayalım, kötü oluyoruz.
Avuta çıkmak
“Kendini fasulye gibi nimetten mi sayıyorsun” diye bir laf vardır.
Doğrudur.
Kimi durumlar da “fasulye” kadar bir öneminiz olmadığını fark edersiniz.
Bugün Türkiye’de iktidardakiler gibi düşünmeyenlerin maalesef hiçbir “ağırlığı” yok.
Yanı sıra, etkileme adına bir yaklaşım getirmeye çabalamanın da bir anlamı yok.
Zira asgari bir mutabakat zemini de kaybolmak üzere.
Sayın Cumhurbaşkanı bir bildiriye imza atan akademisyenlerin vatandaşlıktan çıkartılması, tutuklu yargılanması, terörist sayılması... gerektiğini belirtiyor.
Hani diyelim “nutkunuzun tutulması” aşamasını aştınız ve karşı çıkmaya niyetlendiniz.
Alfabenin ilk harfinden başlayacak “mecal” bizde yok.
Zaten nazara alacak kimse de yok.
Bu ülkenin en az %60’ının sizin gibilere verdiği en küçük bir değer yok.
Dolayısıyla, aidiyet ve sorumluluk hissiniz giderek “komik” olmaya başlıyor.
“Ne haliniz varsa görün, ben bu oyunda yokum” halleri, etnik, dini, milli... Ne kadar kimliğiniz varsa hepsini flulaştırıyor, içe dönük dünyanızda “insan” olmakla yetinmek mukadder hale geliyor.
Paylaş