Paylaş
En son 28 Şubat sürecinde, artık üçüncü lig maçlarına bile İstiklal Marşı ile başlar hale getirildik. Bu ritüeller halen devam ediyor. Geçenlerde bir arkadaşım kimi briç turnuvalarının da saygı duruşu ve marşla açıldığını söyledi. Pek çok şirket genel kurullarında da bu tutum aynen geçerli. Görünüşte batı değerlerine en yakın, moderniteyi ve bireyselleşmeyi içselleştirdiğini zanneden kesimlerimiz dahi, bahse konu hassasiyetleri üzerinde bir sual açıldığını hissettikleri anda şaşırtıcı agresif tepkiler veriyorlar. Geçenlerde bir eğitim kurumunun düzenlediği konser etkinliğinde, işin aslını astarını bilmeden, sahneye henüz çıkmamış sanatçının Atatürk’e laf ettiği fısıltısıyla kendinden geçen ve anında linç psikolojisine giren insanları gözlediğimde kanım dondu. Ki bu insanlar; son derece iyi eğitimli, dünyayı bilen, iş sahibi, donanımlı kişilerdi. 6-7 Eylül olaylarında da Atatürk’ün Selanik ‘teki evi bombalandı yalanı üzerinden nasıl bir talan yaşandığı hatırlardadır.
Pek tabii milli duygular çok önemli. Ama öncelikle insan, hatta “makul insan” olma durumundayız. Hepimiz milli ve dini aidiyetlerimizle tabii ki gurur duyuyoruz. Ama işler öyle bir noktaya geldi ki, mesela Amedspor‘un batı illerimizde yapacağı spor müsabakalarında her an olay çıkacak diye tedirgin bekleşiyoruz. Her an patlamaya hazır gergin tavrımız, en son Göztepe maçında da yaşandı. Seyircisinden spor yöneticisine kadar patlamaya hazır garip insanlar olduk.
İşin acısı siyasetçilerimiz de bu hallerimizi sürekli körükleyip duruyor. Artık kendimize gelmemiz gerekmiyor mu?
Dünyada bu denli ölçüsü kaçmış bir özgüven arayışının örneği var mıdır, zannetmiyorum.
Paylaş