Paylaş
21. yüzyılda ülkelerin büyüme oranları sermayenin getiri oranlarının altında kalıyor. Bu durum servet sahipleri ile sıradan insanların mesafelerinin açılmasına neden oluyor. Piketty bu tespitleri yaptıktan sonra ezber bozan görüşlerini açıklıyor. Her şeyden evvel mülkiyeti kutsallaştıran anlayışlara karşı çıkıyor. Esasında insanlık tarihi göstermiştir ki her türlü kurum ve kural yapılandırılmaları güçlünün menfaatleri koruma ve kollama üzerinedir. Devletler, dini kurumlar, tüm sosyal ve hukuki yapılar, final tahlilde servet ve güç sahibinin statükosunu sürdürmeyi amaçlar.
Geldiğimiz noktada dünya nüfusu 8 milyar mertebesinde. Gelir eşitsizliği istikrarlı bir biçimde bozulmaya devam ediyor. Bırakın açlık sınırında yaşayan coğrafyaları, sözde refah toplumlarında bile alt sınıflar zenginlerin umurunda değil. Liberal felsefeyi savunanlar fikir ve düşünce özgürlüğü konusunda tavizsizdir.
Ancak konu ekonomi olunca liberal önermelere dair işin rengi değişiyor. Tabii ki girişimin özgürlüğü toplumların vazgeçilmezi. Ama hayatın her alanında, özellikle ekonomide “denetimsiz özgürlük”, açıktır ki dünyaya iyi gelmiyor.
Daron Acemoğlu “Dar Koridor” isimli eserinde refah toplumu için adil bir devletin vazgeçilmezliğine işaret eder. Aksi durumun, refah toplumunu bile sürdürülemez kılacağını belirtir. Esasında “adil devlet” belki de 21. Yüzyıl’ın en önemli hedefi hatta umududur... Demokrasi, sıradan insanların manipülasyonlarına aldanan oyları ile hakim güçlerin isteklerine uygun iktidar ve devlet yapıları ortaya çıkartıyor. Platon “filozof kralları” önerirken belki de demokrasinin bu zaafına ve “adil devlet”in önemine vurgu yapıyordu.
ÖLÇÜSÜZ MÜLKİYET
Başa dönersek; Piketty insanlığın büyük kısmının vahim hallerinin tespitini yaptıktan sonra, özgür toplum paydasında “ölçüsüz mülkiyetin” dokunulmazlığına itiraz ederek manifestosunu patlatıyor. Özellikle son 30-35 yıl içinde bilgi toplumun geldiği seviyeden ticari yarar üreterek yüz milyarlarca dolar servete konanlara projeksiyonunu yöneltiyor. Bugün; Amazon, Twitter, Google, Facebook, Whatsapp, İnstagram... gibi dijital organizasyonlar, tüm bir uygarlık birikiminin, halk eğitiminin, kamu alt yapısının, internet ve bilgisayar biliminin, tek tek tuğlaları koyarak oluşturduğu düzlemden kurnaz bir istifadeyle yaratılmış değerler değil midir? Bezos, Gates, Zuckerberg, Musk ve benzerleri toplumsal gelişmelerden faydalanarak ve fakat o topluma hiçbir pay vermeden yüz milyarlarca doların tek sahipleri olmaları sorgulanmayı gerektirmiyor mu? Piketty bu sorulara “ne münasebet” diye cevap veriyor ve 1 milyar doları aşan servetlerde yüzde 90’lara ulaşan vergiler öneriyor. Bill Gates’in servetini kendi adına kurduğu vakfa bağışlaması gibi, bahse konu potansiyeli kişi insaf ve inisiyatifine bırakan uygulamalar asla hafifletici neden sayılmazlar. Kişisel servetlerin büyük ölçekli insani projelere yönelmesi, görgüsüz mega yatlarla keyif sürüldüğü anda etkisini yitiriyor.
Özetle insanlığın uygarlık serüveni ve yaşlı gezegenimiz “sınırlarına” sadece ekolojik konularda gelmedi.
Bu noktada insan evladının hakkı olan paylaşım düzeni için toplum vicdanına yaslanan sonuç alıcı itiraz seslerini çok daha sık duyacağımız zamanlar geliyor. Yeni dünya düzeni kaçınılmaz olarak bu gerçeklik üzerine inşa edilecektir.
Paylaş