Paylaş
Biz Tayyip Erdoğan’ı çok, ama çok güçlü zannederdik.
Esasında, nerede ise, “Yalnız Adam”mış.
Yüzde 50’ler seviyesinde muazzam bir halk desteğine sahip olmasına rağmen, devlete o ölçüde hakim değilmiş.
Diyeceksiniz; kim, hangi zamanda devlete tam hakim oldu ki?
Ne Demirel, ne de Ecevit, herkes, askeri ve sivil bürokrasinin sınırları içinde davranmak zorundaydılar.
Ama, en azından onların söz geçiremediği bürokrasi FETÖ gibi bilinmezlikler, sürprizler içermiyordu.
Daha doğrusu, bu denli sinsi kuşatma yoktu.
Ne geçmişte, ne de dünyada, “mevcut iktidarın” başına gelenin örneği bulunmuyor.
Bu sebepten, niyetlerini tam teşhis edene kadar, onlara yol verilme yanılgısına düşülmesi anlaşılmaz değildir.
Tayyip Erdoğan, MİT soruşturması ve 17-25 Aralık olayları ile meselenin vahametini kavramıştı.
15 Temmuz’a kadar her ortamda çok söyledi, ‘Haşhaşi’ dedi, ‘Çete’ dedi, ancak geçmişte vermiş olduğu aşırı taviz yüzünden tüm toplumu ikna ettiğini söyleyemeyiz.
Ne zaman ki o meşum darbe teşebbüsü yaşandı, hepimiz meseleyi tüm çıplaklığı ile idrak ettik.
Esasında sivil iktidarların devlet memurları üzerinde tam bir hakimiyet içinde olması ideal değildir.
Zira biri yolcu diğeri hancıdır.
Ama, bu bambaşka bir şeydi.
Neyse, herkese geçmiş olsun.
-----
Endişeli modernler
İZMİR’de bir sivil toplum hareketi bu aralar gündemde.
Büyükşehir Belediyesi’nin Kültürpark’ta yapacağı bazı düzenlemelere itirazları var.
15 bin dolaylarında imza toplamışlar.
Kültürpark’a hiçbir binanın yapılmamasını istiyorlar.
Büyükşehir Belediyesi ise, esasında resmi Fuar Alanı içinde bile olmayan “hol”lerin yıkılarak, bunun yarı alanında bir Kongre ve Sergi Sarayı yapmayı öngörüyor. Daha pek çok şey yapılıyor ama bunlar konumuz değil.
Başta duayen Şehir Plancısı İlhan Tekeli Hoca olmak üzere, bu kente değer katmak için kendisini vakfetmiş Uğur Yüce gibi insanlar dahil, proje bütünü beğeni topluyor.
Ancak “Endişeli Modernler” bir türlü tatmin olmuyor.
Aziz Başkan’ın kamuoyuna yansıyan açıklamalarından da anlaşılacağı üzere, proje tamamlandığında Fuar alanındaki “yeşil” yüzdesi, tarihinin en yükseğine ulaşacak.
Bakın, sivil toplumculuk, “dediğim dedikçi” bir inatlaşma demek değildir.
Tamam, bir duyarlılık ifade edilmiştir, mesaj ilgili yerlere ulaşmıştır, buraya kadar takdirlerimiz tartışmasızdır.
Ancak, bir şeylere karşı çıktığınızda, mukabil olarak sizin de bir öneri getiriyor olmanız gerekir.
Söz konusu grup maalesef pozisyonunu sadece “hayır” üzerinde kilitlenmiş gözüküyor.
Buna rağmen, Büyükşehir Belediyesi büyük bir sabırla anlatmaya devam ediyor.
Esasında, bu aralar ülkemizde, bu neviden konularda böylesi sivil hareketleri nazara alacak kamu otoritesi bulmak çok zor.
Hani, Alsancaklı hemşehrilerimiz buldular medeni belediyeyi “makul ölçüyü” zorladıkça zorluyorlar.
Bu insanlar 1960-70’lerde oturdukları evleri yıktırıp ucube apartmanlara dönüştüren kuşakların çocuklarıdır.
Körfezi dünyanın en büyük lağım çukuruna çevirenlerin genetik vebalini taşıyanlardır.
Madem bu konularda hassasiyet var, neden acaba, mesela Ticaret Odası’nın Kordon’un göbeğinde bal gibi kıyı parkı olabilecek bir arsaya 8 katlı bir beton set yapmasına ses çıkartmazlar.
Neyse...
Bu yazıyı da “neyse” deyip noktalayalım. Zira sivil toplumculuk bu şekilde olsa bile yine de çok değerli. Varsın itirazlarına devam etsinler.
Paylaş