Gemi yüzüyor, yüzecek

ESİAD bünyesindeki Ekonomik Gözlem Grubu olarak isimlendirdiğimiz bir komitede her ay düzenli ekonomiyi değerlendiriyoruz.

Haberin Devamı

 

Moderatörlüğünü Muhittin Bilget’in yaptığı çalışmamızda Türkiye ve dünya geneline ilişkin çok sayıda hazırlanan tablolar üzerinden, trend analizleri de yaparak geleceğe yönelik gelişmeleri öngörmeye çalışıyoruz.
Açık söylemek gerekirse, ekonomik konularda tahmin yapmak kolay, ancak “tutturmak” çok zordur.
Ekononomi medyası hasbelkader 2008 krizini önceden öngördü diye Roubini’yi kâhin mertebesine yükseltmiş, ancak sonrasında bir daha aynı performansı gösterememişti.
Nice “Nobel” almış iktisatçılar da bırakın uzun vadeyi, takip eden üç ayı bile kestirmekte zorlanmaktadırlar.
Bizde de bir ara “Televole iktisatçıları” olarak nam salan Asaf Savaş Akat, Deniz Gökçe, Mahfi Eğilmez, Taner Berksoy, Ege Cansen gibi anlı şanlı hocaların, geleceği tatmin edici seviyede öngöremedikleri için reytingleri düşmüş ve programları yayından kaldırılmıştı.
Peki, bu neden böyle oluyor?
Mesela; siyasi istikrar giderek bozuluyor, konjoktürel riskler artıyor, dünya ekonomisinde aleyhe gelişmeler yaşanıyorsa; diyebilirsiniz ki, “işler kötüye gidiyor, ufukta karabulutlar çoğalıyor, depremlere hazırlıklı olun.”
Ancak, kesine yakın özgüvenle ifade edilen “tahminler” genelde gerçekleşmiyor. Zira “hayat” “kötü senaryoya” göre tecelli etmiyor.
Bir şekilde şartlar değişebiliyor, finans sisteminin ve tabii ki, devletin elindeki enstrümanlar devreye girince bulutlar dağılmaya başlıyor.
Bu lafları neden ediyoruz?
2018 yılının ağustos ayında “döviz kurlarında” aşırı bir sıçrama yaşanmıştı.
Aradan geçen zamanda; bütçe disiplinimiz bozulmaya, işsizlik artmaya, enflasyon şaha kalkmaya, başta inşaat, enerji ve otomotiv olmak üzere durgunluk piyasayı kurutmaya başlamış; moratoryum dahil, beklentilerimiz dibe vurmuştu.
Aradan aylar geçti.
Makro verilerde bariz bir iyileşme olmadı.
Ama batma ihtimallerini abartarak konuştuğumuz “Ekonomi Gemisi” her şeye rağmen, çok şükür yüzmeye devam ediyor.
Zira herkes elinden geldiğince tedbirleniyor, çözüm arama gayretine giriyor.
Bu ülkenin sıkıntıya girmesinden, uluslararası oyuncular da dahil olmak üzere hiç kimsenin menfaati olamaz.
Komplo teorilerini bir kalem geçiniz.
Türkiye, tamam 450 milyar dolar dış âleme borçlu bir ülke, ancak yıllık 800 milyar dolar milli geliri ve asgari 30 trilyon dolarlık ekonomik patrimuanı ile ilelebet sürecek bir zenginlik sahibidir.
Ulusal ekonomiler, tıpkı dünya ekonomileri gibi zaman zaman sıkıntıya düşerler.
Türkiye ekonomisi 400 milyar doları aşan dış ticaret hacmi ile uluslararası piyasalara entegre önemli bir oyuncudur.
Dünya ve bölge dengelerine uyumlu olunduğu, güvenilir ve anlaşılır bulunduğu ölçüde her sıkıntı zamanla aşılır.
Kesin olan, an itibari ile uluslararası piyasalarda “para”nın bol ve “kelepir” yatırım yapmak isteyenlerin aleste beklediğidir.
Kendi “paçamızı” düzeltmezsek, ihtiyaç olan para yine gelir, ama bize yazık olur, değerlerimizi ucuza kaptırırız.
Diyeceğimiz, ülkelerin topyekûn batması diye bir şey yok, buna mukabil “üç otuza” malını kaptırmış ve ekonomik değerlerini ucuzlatmış bir üçüncü dünya ülkesi haline gelmek var.

Yazarın Tüm Yazıları