Paylaş
Ancak, ikinci yarıda döviz kurlarından başlayan bir şokla ekonomi ciddi daralmaya girdi.
Aralık ortalarında üçüncü çeyrek büyüme rakamları açıklanacak.
Ekonomistlerin hakim görüşü, 2018 geneli için büyüme ortalamasının %1-2’lere kadar düşebileceği.
Sanayi üretimi eylülde %2.7 oranında azaldı.
Ekonomi iki aydır cari fazla veriyor.
Baktığınızda tasarruf oranlarında bir iyileşme yok. İmalat sanayiindeki üretim azalması nedeniyle cari fazla veriyoruz.
Sanayi üretimi büyük ölçüde ithalata bağımlı.
İthalat ve iç talebin düşmesi vergi gelirlerini de olumsuz etkiliyor.
Cari dengenin fazla vermesi, ironik şekilde bütçe dengelerini hafiften bozuyor.
Diyeceksiniz, büyüme düşüyor, o halde enflasyon da düşmez mi?
Maalesef bu durum böyle tecelli etmiyor.
Zira talep enflasyonu yaşamıyoruz.
Arz şokları devam ettiği müddetçe (kur, faiz) maliyet enflasyonu ağırlığından vazgeçmiyor.
Hükümetin ÖTV ve KDV indirimleri sıkı maliye politikalarından taviz verme anlamına geliyor.
Bağlı olarak enflasyonist bir politika tercihi olarak değerlendiriliyor.
TURİZM GELİRİNDE ARTIŞ
Mamafih stok eritme yönünden yararlı olduğu söylenebilir.
Şu aşamada imalatçıda stoğa üretim niyeti pek gözükmüyor.
Satın alma yöneticileri endeksi (PMI) temmuz ayından beri düşüş seyrinde.
Ekim ayında 42.7’ye geriledi. Tüketici Güven Endeksimiz de Ekim 2018 57.3’lere düştü.
İyi haber turizm gelirlerinde. 2018 yılı sonu itibariyle rakama 30 milyar dolara ulaşacak gibi...
Türkiye’nin kredi riskini gösteren CDS verileri de 350-400 bandında seyrediyor.
Yunanistan’la atbaşı gidiyoruz!
Brent petrol 70 doların altında kalırsa ekonomimiz için çok iyi.
Bankacılık sektöründe 2018 eylül ayı itibariyle “mevduat” cephesinde hem TL hem de yabancı parada reel olarak düşüş gözüküyor. Kredi kapasitesi yönünden bu durum kaynak sıkıntısı anlamına geliyor.
“Kredi” cephesinde yılbaşına göre TL kredilerde reel olarak %13.2’lik bir gerileme, yabancı para kredilerde ise reel olarak %0.8 artış görülüyor.
DÖVİZ KURLARI OYNAK ZEMİNDE
2019 yılı bütçesi ile ilgili hususlar da kısaca şöyle;
2019 yılında toplam 961 milyar TL gider öngörülüyor. Bu rakam bir önceki yıla göre %26’lık artış anlamındadır.
Gelirler kısmında ise 880 milyar TL bütçelenmiş.
KDV gelirlerinde %36.1, gelir vergisinde %40.1’lik artış varsayımı bize göre fazla iyimserdir.
Kurumlar vergisinde %12.8’lik artış öngörüsü ise gerçekçidir.
ÖTV’de ise %11’lik artış, büyük ölçüde akaryakıt politikalarına bağlıdır.
Son olarak döviz kurlarının çok oynak bir zeminde olduğunu ifade edelim.
Bir aydan beri “pastırma yazı” görünümü veren “kur” seviyeleri, her an “kara kış” moduna geçebilir.
Döviz kurunun dış politik gelişmelere aşırı duyarlı olduğuna gözlüyoruz.
Neticede “birikmiş ve büyük sıkıntı” gerçeği ortadayken IMF olmaksızın rahatlatıcı bir çözümün olamayacağını düşüyoruz.
Enflasyon 2019 yılının ilk altı ayında, baz etkisiyle baktığınızda mevcut seviyelerinden daha aşağıya düşmeyecek gibi görünüyor.
TÜFE’de %24-25’ler, ÜFE’de %45-46’lar umarız daha da yükselmez ve kalıcı gerçeğimiz olmaz.
Enflasyon “gelişmiş” ülkelerde halledilmiş bir problem. Bu ülkeler skalasında görülen en yüksek oran %2.50. İşin enteresanı bu ülkelerin tamamında reel faiz negatif.
“Gelişmekte” olan ülkelerde ise Arjantin, Mısır ve Türkiye dışında enflasyon sıkıntısı bulunmuyor. Bu üçlü dışında ortalama enflasyon %3.
Ancak bu kategoride ülkelerin tamamı reel faiz veriyor. Sadece Türkiye ve Yunanistan, tıpkı gelişmiş ülkeler gibi negatif faiz veriyor.
Anlaşılan bizim tasarruf oranımızı arttırmaya ihtiyacımız yok(!).
Bu arada, borçlanma maliyetlerini ilgilendiren CDS primlerinde de tesadüfe bakın ki, Yunanistan ve Türkiye 4.00 katsayının biraz altı veya biraz üstünde gezinerek başı çekiyorlar.
Bu arada, 2009 yılını baz alan TÜFE bazlı reel kur efektif döviz endeksimizin 2018 Ekim itibariyle 61.62 olduğunu belirtelim.
VERGİ GELİRİ PAYI YÜKSELDİ
Açık söyleyelim, bu rakam bize doğru gelmiyor. Bu borçluluk ve sair makro datalara bakılınca döviz kurunun şimdiki seviyelerini normal buluyoruz.
2019 yılı bütçe gelirlerimizin (880 milyar TL) GSYİH’ya oranı %18.3 seviyesinde.
Bütçe giderlerinde ise (961 milyar TL) bu oran %20.1.
Satılacak pek bir şey kalmadığından vergi gelirlerinin toplam bütçe gelirleri içindeki payı geçmiş yıllara göre bayağı yükselmiş ve %86’ya gelmiş.
Dolaylı vergi oranı, bermutat %69’larda ve aynı eğilimi koruyor.
Yani harcama üzerinden, diğer deyişle halktan, ödeme gücü ilkesini ıskalayarak vergi almayı tercih ediyoruz.
Bütçe giderlerinde cari transfer ve faiz ödemeleri almış başını gidiyor.
Cari transferlerin artması sosyal güvenlik sisteminde bozulmalara işaret eder.
Rakam 391 milyar TL.
Faiz gideri ise 117 milyar TL öngörülmüş. Bize göre bu rakam daha da artar.
Son olarak cari dengemizle ilgili de bir şeyler söyleyelim...
15 yıllık cari açığımız (2003-2017) 584 milyar dolardır.
Bu rakamın finansmanında 193.2 milyar dolarlık kısım doğrudan yabancı sermaye yatırımıdır.
Gerisi, borç ve net hata – noksan.
Acaba, bu kriz yabancı sermayesi nasıl etkiledi. Pişmanlar mı, tövbe mi edecekler?
Muhtemelen hep birlikte mutsuzuz. Onlar da ne olduğunu anlamaya ve ne zaman geçeceğini kestirmeye çalışıyorlar.
Paylaş