Paylaş
Canlı gözlemcisiydim.
İzmirli bir şirket Japon dayanaklı tüketim malları üreten bir dünya markasının ülke temsilcisiydi.
Vadeli ithal ettiği ürünleri Türk Lirası cinsinden senetlerle iç piyasaya uzun vadeli satıyordu.
O dönemlerde döviz cinsinden borçlanmaların “hedge”lenmesi gibi enstrümanlar pek kullanılmazdı.
Derken, o meşum gün geldi.
Dolar 15 liradan başlamış, her dakika soluksuz yükseliyordu.
Değer kaybı 17 – 18 liralardayken, firma sahiplerinin ağzını bıçak açmıyordu.
Dolar 20 liralara ulaştığında suratları simsiyah olmuş ve her an kalpten gidecek hallere gelmişlerdi.
Ne zaman ki, rakamlar kopup 40 liralara ulaşınca bir anda gevşediler, stresleri kayboldu, sinirler boşaldı, viskiler açıldı, bir müddet sonra kahkahalar atmaya başladılar.
Borç ödenmez hale gelince rahatlamışlardı.
Geçen ağustos ayında dolar 7 liraları aşınca, pek çok işletme açısından benzer bir durum yaşanmıştır.
Böylesi durumlarda rakamlar alıp başını giderse, emin olunuz, tedirginlik ve telaş borçludan alacaklıya geçer.
“Canımı mı alacaksınız, dükkan sizin, suçlu ben miyim, efendi gibi çalışırken, ekonomiyi bu hale getirenler utansın...” kabilinden üste çıkmalar her bir borçlu mecrada seslendirilmeye başlanır.
Tecrübeler göstermiştir ki, panik anlarda ateşi yükselen döviz bir müddet sonra sakinleşir ve “makul” diye konumlandırılan seviyelerine geri döner.
94 krizinde de böyle olmuştu, son yaşadığımız olaylarda da...
Ancak, geriye doğru dengelendiği düşünülen rakam, kriz öncesi seviyenin çok üstünde bir yerde duralamışsa vahim durum devam ediyor demektir.
Dolar kuru 2018’de 3 TL’li seviyelerde idi, 7’lere çıktı ve şimdilerde 5.70’lerde...
Ülkenin döviz cinsinden borcu, biliyorsunuz, 450 milyar dolar mertebelerinde.
Yanı sıra, diğer krizlerden farklı olarak ekonominin kısa vadede toparlanacağına dair olumlu emare henüz yok...
Görünen o ki, mevcut borçların “teneşir” vadeye yayılmadan ve faizler çok aşağıya çekilmeden ödenebilme şansı çok az...
Bu durumda yurtdışı alacaklıları “akıllı olmak” durumunda...
Tüm dünyada faizler düşerken, hatta negatif faiz uygulaması yaygınlaşırken, yurtdışı kreditörlerin dolar üzerinden yıllık %9’lar mertebesinde faizlerden söz ediyor olmaları kendileri açısından tatmin olacakları bir sonuç doğurmaz.
Bu borçların ödenebilmesinin yolu döviz fiyatlarının hem faiz hem de TL karşılıklarının tekrar aşağıya doğru çekilmesinden geçer.
Bunun yolu da ülkeye fon akışını hızlandırmaktır...
Doğrudan yatırım ya da sıcak para olması şu aşamada ikinci plandadır.
Hani, konu anlaşılsın anlamında, 1 dolar 3 Türk Lirası’na denk gelirse “ödenebilirlik” çok artar.
Aynı şekilde, CDS’lerden hareketle faiz fiyatlaması yapmak sorunu çözmemektedir.
Kaldı ki, “bin yıllık senaryo”da yabancılar yüksek kurdan döviz bozdurup, başta hazine bonosu olmak üzere ülke değerlerine yatırım yaptıklarında, arada elde ettikleri gelirlere ilave olarak, çıkış anında düşük kurdan tekrar dövize dönerek elde ettikleri fahiş kazançlara zaten alışıktırlar.
Türk Lirası’nın dövize karşı değerlenmesinin 215 milyar dolara ulaşan döviz mevduatlarında da çözülme yaratacağı ve bahse konu senaryoya hizmet edeceği aşikârdır.
Neticede; ekonomi yönetimimizin IMF dahil, dünya finans çevreleriyle temas halinde oldukları biliniyor.
Enflasyonu da dizginleyecek bu yaklaşım önemli fon yöneticileri tarafından son dönemde sıklıkla ifade edildiğini belirtmek isteriz.
Paylaş