Paylaş
Doğu Karadeniz’de HES’ler doğayı mahvediyor...
İç Anadolu’da göller zirai sulama nedeniyle kurutuluyor...
Tüm bunlar İzmir’de yaşayan bizleri üzüyor.
Ama daha öteye geçemiyoruz.
İçselleştirmiyor, biraz burulma hissedip unutuyoruz.
Ama ulusal bütünlük, milli sınırlar, vatan deyince mangalda kül bırakmıyoruz.
Mesela “Süryaniler” sorun yaşıyor.
“Kürtler” mağduriyetlerini haykırıyor.
Yazarlar, çizerler, gazeteciler hapislerde...
Fazla dertlenmiyoruz, konuşup geçiyoruz, hayatımıza devam ediyoruz.
Sonra “kaynaşmış 80 milyonluk kitleyiz” sözlerini alkışlıyoruz.
Bu ülkenin “iç acıtan” sorunlarına buzlu camın arkasından bakıyor, risk almıyor, tehlikeli addediyoruz.
Ama “dişimizi geçireceğimiz” bir imkân oluştuğunda “aslan kesiliyoruz”.
Sanki gerçeklere duyduğumuz utancı bastırma adına, gücümüz yetene “vurun abalıya” çığlıkları ile yükleniyoruz.
Kentimizin kadrolu sivil toplum duyarlılarının halleri de bu durumlara benziyor.
Sevgili duyarlılar;
Anladık, bu kenti sadece siz seviyorsunuz, ona dair doğruyu yine siz biliyorsunuz.
Hani gözler ve gönüller sizleri daha kritik alanlarda da takdir etmek istiyor.
Mesela, “Demokrasi, insan hakları, Osman Kavala, Ahmet Altan, Selahattin Demirtaş”.
Netameli bulduğunuz konularda hep bir “alçak sürünmede”siniz.
Bu arada “bilimsel” lafına ipotek koyup, tekelinize almaya çalıştığınızdan beri “bilim”in de ağladığını ifade etmek gerekiyor.
Kemeraltı’nın “zahmetsiz dükkânlarından” kılçıksız ve ucuz balık yemek genele yönelik alışkanlık yaratabiliyor.
Ama ne çare ki, sivil toplumcu muhalefet; emek, cesaret ve risk taşırsa kıymetli ve saygıdeğer oluyor.
Aksi halde, “dostlar alış verişte görsün, biz de esnaflaşmış halimizle cızırtıya devam edelim” hallerinden öteye geçemiyor.
-----
Sokak lezzetleri
YEME içme mekânlarından kısa kısa bilgiler aktaralım.
Evvela köfteciler...
İnegöl köfte deyince favori mekânımız Çiğli asfaltı üzerindeki Kemal Usta’dır.
Buzlu bademe benzeyen köfteleri ve piyazı ile lezzet fırtınasını devam ettiren “Kemal Usta”, mekânını geriye doğru genişletmiş ve çok da iyi olmuş.
“Tamer Usta” ise Çamdibi’ndeki yerinde tam bir sokak lezzeti resitali sunmayı sürdürüyor.
Dünyanın ilk yüz restoranına giren Mikla’nın şefi Mehmet Örs’ün öve öve bitiremediği bu mekân daha bir keyiflenmiş haliyle koşusuna devam ediyor.
Üçüncü köfteci efsanevi “Nam Köfte”.
Özgür Bey, 1960’lardan gelen bayrağı bir “vakar”la taşıyor.
Köfte yanında şişleri ve illaki düğme büyüklüğündeki böbrek ve yürekleri ile “Kale Arkasındaki” yerinde aklımızı almaya devam ediyor.
Tencere yemeklerine gelince...
Nergiz Çarşısı’nda Mustafa Usta önümüzü ilikleyeceğimiz bir “büyük usta”.
Geçenlerde “kereviz kestirmeli kuzu kokoreç” yemeği ile kendimizden geçmiştik.
Hatta, vesile olduk Tunç Soyer’de müritler arasına katıldı.
Diğer bir mekân, Kısıkköy mobilyacılar sitesinde “Beyturan”.
30 yıllık zeytinyağlı yemekler sergisi.
Girit yemek kültürünün şahikaları burada, odun fırınında pişiyor.
Üçüncü yer, 1. Sanayi’nin kadim mekânı “Zaim Usta”.
Sevgili Kemal, herhalde lezzetin sırlarını kozmik odada saklıyor.
Menemen Egekent’te “Mutfak by Nazlı” ise tam bir fenomene dönüşmüş durumda.
Bu hatun kişi ne ara gastronomi dünyasına girdi ve tam bir “Kupa As”ı oldu...
Ona “şapka” diyoruz...
Son olarak, gastronomiyi akademik bir ciddiyetle ele alan ve Türkiye çapında özel bir değer olan “Balmumu” lokantasından söz etmek istiyoruz.
Ahmet Güzelyağdöken, çizgisi, gustosu, yaratıcılığı ve meslek aşkı ile başka bir yerlerdedir.
Alsancak’taki mekân giderek mabede dönüşüyor.
Efendim kısa raporumuz bu kadar...
Paylaş