Paylaş
Türkiye bu konuda çok üretken. Sektör, hele dizi tutulmuşsa kendi yıldızlarını yaratıyor, yapımcısına yurtiçi-yurtdışı para kazandırıyor, hepsinden önemlisi izleyenlerine hoş vakitler geçirtiyor. Bu sektörde rekabet çok yoğun ve acımasız. Şayet umulan reytingler elde edilmese, genelde 13 hafta sonunda yayından kaldırılıyor. İşte bu noktada, yani tutmayan dizinin apar-topar bitirilmesi, bir şekilde onu izleme alışkanlığı edinmiş insanlara karşı nezaketsiz bir durum oluşturuyor. Esasında tantanalı reklamlarla başlayacağı ilan edilen bir dizi izleyicileri yazılı olmayan bir sözleşmeye davet ediyor demektir. Onun davetine icap edenlere karşı bu anlamıyla yapımcının artık bir vecibesi oluşur.
Bu konuya nereden geldik? Bir kanalımızda son derece absürt “batman-superman” karışımı üstün güçleri olan bir kişiyi konu alan yerli yapım bir dizi başlamıştı. Dizi öylesine fütursuzdu ki, tıpkı Cüneyt Arkın’ın “Dünyayı Kurtaran Adam” filmi gibi, dünya çapında “absürt literatüre” girecek bir potansiyel içeriyordu.
Kahramanımız bir vuruşta on kişiyi yere serdikçe bu türün müptelası olan bizler keyifleniyorduk. Bir ara nedense diziyi özel kılan bu değerin farkında olmayan yapımcılar senaristlere müdahale etmişlerdi.
Jenerikte danışman olarak sektörün saygın senaryo yazarı Ahmet Yurdakul’un ismini görünce, eyvah dedik, şimdi dizimiz mantıklı, derli-toplu bir hale dönüşecek, “tutarsız tutarlılığı” mundar edilecek. Nitekim gelişmelerde o şekle dönüşmeye başlamıştı. Bereket ki bahse konu danışman birkaç bölüm sonra diziden ayrıldı. Tekrar eski mutlu günlere dönmüştük. “Akıncı”mız asıp kesiyordu ki, halkımız maalesef bu mümtaz eserin kıymetini takdir etmedi. Bu sebeple bir anda “sezon finali” yapıldı ve tüm karakterler rol gereği öldürüldü, yok edildi. Şimdi soruyoruz, bu “emri vaki” azınlıkta kaldık diye bizim gibilere yapılan açık haksızlık(!) değil midir?
KSK’DE ÖNEMLİ GELİŞMELER
İZMİR futbolu üzerinde ısrarla durmaya çalışıyoruz. Göztepe ve Altınordu örneğinden “şirketleşme” olgusunun önemini hep vurguladık. Çok güçlü bir camia olan Karşıyaka’da da bu anlamıyla olumlu gelişmeler yaşanmaya başladı. Eski başkanlardan Cenk Karace’nin önderliğinde kulübe gönül vermiş iş insanları 100 milyon TL sermayeli bir şirket kurma yolunda hayli mesafe aldılar. Bahse konu şirket dernekten Futbol şubesini sınırlı bir süre için aktif ve pasifiyle devir almayı hedefliyor. Tabii ki konu, önce dernek genel kurulunun onayı, sonrasında başta Türkiye Futbol Federasyonu izni olmak üzere bir takım hukuki prosedürleri gerektiriyor. Öncelikle belirtelim ki bu fedakâr girişimi yürekten alkışlıyoruz. “Kaf Kaf” ne denli büyük bir camia olduğunu bir kere daha gösteriyor. Kurulacak şirket 25.000 TL’lik sermaye paylarından oluşuyor ve hiçbir kişinin hissesinin yüzde 5’i geçmemesi öngörülüyor. Yıllar boyu Yaşar Holding’in milyonlarca dolara ulaşmış desteklerine ilaveten ilk defa bu boyutta toplu bir çaba her Karşıyakalıyı mutlu ediyor, iyi günlerin kısa zamanda geleceğine dair umutlandırıyor.
ÜÇ ÖZEL RESTORAN
“PANDEMİ kısıtları” kademeli azalıyor, bağlı olarak yaz mevsimine giriş yapılınca restoranların keyfi yerine gelmeye başladı. Üç mekândan söz etmek istiyoruz.
Birincisi, “Od Urla”. Bu mekân bırakın İzmir’i, Türkiye’nin yüz akı. Tıpkı, aldıkları Nobel ödülü ile ülkeyi dünyaya tanıtan Orhan Pamuk, Aziz Sancar gibi. Osman Sezener ve ekibi uluslararası gastronomik derecelendirme kuruluşlarında kendine yer bulmaya başladı, dolu dizgin zirveye koşuyor.
Diğer bir mekân, bize göre Türkiye’nin, hani “en iyi” demek had aşmak olur, ama en iyilerden biri olan Özbek köy’de “Akın’ın yeri”. Her daim taze deniz ürünleri, istiridyeler, kidonyalar balık ciğerleri, havyarları, yenilenen dekoruyla ve güleryüzlü patronları Mehmet ve Himmet kardeşlerle fark yaratıyor.
Üçüncü mekân, Levent Marina’nın içindeyken bir efsane olan “Sipari”. Bahse konu yer belediyeye geçince mecburen taşınma durumunda kalmışlardı. Yeni yeri Sahil Evleri’nde. Bu defa ismi “Zeitun”. Mehmet Bey, oğlu Hasan, mutfakta biraderleri İbrahim beylerle bayrağı dalgalandırmaya devam ediyorlar.
Paylaş