2020 yılı zor geçecek

PANDEMİ süreci yerküre çapında bir çok boyutlu felakettir.

Haberin Devamı

 


“Ekonomi” en fazla etkilenen alt başlıklardan sadece bir tanesidir.
Dünya ekonomisi özellikle ikinci çeyrekte ciddi bir daralmaya girecek.
İyimser tahminler; sonbaharda toparlanmanın olacağı şeklinde.
Gerek imkânı olan devletler, gerekse uluslararası finans kuruluşları kriz paketlerini devreye alarak parasal genişlemeye gidiyorlar.
Türkiye maalesef ekonomisinin sıkıntıda olduğu bir dönemde bu salgınla mücadele etmek durumunda kaldı.
Ülkenin döviz rezervleri son derece sınırlı.
Siyaseten IMF ve benzeri kuruluşlara müracaat edilmek istenmiyor.
Merkez Bankası verilerine göre 2020 yılında dış borç ödemeleri; 105.6 milyar dolar kısa, 66,7 milyar dolar uzun vadeli olmak üzere 172 milyar dolar mertebesindedir.
Cevabı aranan soru, bu ödemelerin finansmanının nasıl bulunacağıdır.
Uluslararası kreditörlerin borç yenileme konusunda iştahsızlığı bilinmektedir.
Borç yenilenme oranları genel çerçevede %80-85’ler civarındadır.
Hani “faiz” cazibesi yaratılır, dünyadaki bol döviz likiditesi ülkeye çekilir ve işimiz çözülür, o opsiyon bir kenarda dursun.
Ama an itibarıyla bu seçenek gerçekçi durmuyor.
Yanı sıra yabancı portföy yatırımları da istikrarlı şekilde azalmaya devam ediyor.
Beri yandan, kriz sebebiyle, başta turizm ve ihracat gelirlerinde ciddi düşüşler yaşanacağına çok aşikâr.
Bu durumda, bırakın cari fazla vermeyi, 10-15 milyar dolar mertebesinde cari açık, hele petrol fiyatları da artarsa, sürpriz olmayacaktır.
Neticede ülkenin döviz ihtiyacı, diğer değişle finansman açığımız iyimser yaklaşımlar da dahi 20 milyar dolarları aşmaktadır.
Açığı kapatmak için Merkez Bankası rezervlerimizin kısıtlı olduğu biliniyor.
Merkez Bankası, net döviz rezervi 10 Nisan itibari ile döviz ve altın swapları da dahil 27 milyar dolar seviyesinde.
Diyeceğimiz, rezervlerden yana hele giderek azalma eğilimi de nazara alındığında, pek yaslanacağımız bir durumumuz yok.
O halde çözüm ne?
İktisatçılar IMF’ye gitmek zorunda kalacağımızı ifade ediyorlar.
Geçmişte 19 kez stand-by anlaşması imzaladığımız bu kuruluşa mesafeli kalmaya devam edersek ne olur?
Hele 4,7 milyar SDR (yaklaşık 6,5 milyar dolar) kotamız varken ve bu tutarın 1,5 katını, yani takribi 10 milyar doları koşulsuz ve %1 faizle alma imkânımız söz konusu iken IMF seçeneği neden masada tutulmuyor?
Bunun sebebinin siyasi tercih olduğu anlaşılıyor.
Bizler teknisyen kimliğimizle diyebiliriz ki, 50 milyar dolar mertebesinde bir IMF paketi pek çok ihtiyacımızın çözümü olabilir.
Böyle bir anlaşma 600 puanları aşmış durumdaki ülkenin risk primini (CDS) düşürür, güven getirir, kamu bütçesinin düzelmesinden doğrudan yabancı sermaye akımına kadar pek çok konuda bir “çıpa” vazifesi görür.

Yazarın Tüm Yazıları