Özetle radyolardaki dinlenmelerle diğer platformlardaki dinlenme oranları tutmuyor.
Ben her hafta yazacak o kadar farklı türde albüm bulurken, radyoların pop müzik ısrarını aklım almıyor.
Best FM’deki Hitnoz programını hazırlayıp sunan Yasemin Şefik’e sordum “Nasıl oluyor da böyle oluyor?” diye.
Yasemin “Popüler kültürü radyolar yanlış anlamış olabilir. Mesela biz yıllardır rock, rap çalarız ama yüzde oranı o kadar düşük ki akışta belli bile olmuyor.
Yönetim, müzik direktörü, aklına kim geliyorsa hepsini ikna etmek zorunda kalıyorsun. Reyting kaygısı radyolarda program içeriğinden çok şarkı seçiminde karşına çıkıyor. Dinleyici, bilmediği bir şarkı çalındığında kanalı hemen değiştirebiliyor. Onları uzun süre aynı frekansta tutmak için yapılan popüler akış bu yüzden var. Herkes böyle yapınca nereye kaçacaksın? Kendi stream olayına giriyorsun” dedi, hak verdim.
Aynı soruyu Radyo Eksen’den Gülşah Güray’a da sordum.
Bunların başında da bistro masalı mekanlar geliyor. Çoğunlukla oturacakları sandalyeleri bile oluyor. Seyirci de müziğini fazlasıyla rahatlatılmış bir ortamda dinleyeceğinden, bilete normalin iki katı para ödemeyi göze alıyor.
Geçtiğimiz gün Cengiz Semercioğlu köşesinde Ataşehir IF Performance Hall’daki Cem Adrian konserinde yaşananları anlatmıştı.
Cem Adrian, arka tarafta ayakta duran seyircileri bistro masalı seyircinin yanına çağırınca kalkıp gidenler olmuş. Bistrodaki pahalı biletli izleyici, performansı en önden izleme imkanını birçok kişinin elinden alır.
Çünkü parasını vermiştir ve bu onun en doğal hakkı sanılmaktadır.
Sanatçı o masaları salondan kaldırtamazsa, yapacağı en basit hareket arkada duranları öne çağırmaktır.
Yinelemekte fayda var, sanatçı seyircisinin gözüne bakarak, tepkisini an be an gözlemleyerek şarkısını söyler.
Yanındakiyle durmadan konuşana ise “Zaten eğlenmeye gelecekti, bana denk geldi” gözüyle bakar.
İnsan, bir dinleyici olarak “Turneye çıkan, uygun tarihi size sunan, fiyatı euro ve dolar kuru yüzünden astronomik hale gelen sanatçıları ülkemize getirmeden önce keşke daha önce açıklanan planlara bir baksanız, meslektaşlarınızla bir konuşsanız” diyor.
Bu yaz Travis’inden Imagine Dragons’una kadar birçok isim geliyor, yeniden gelenler oluyor, dip köşe etkinlikle doluyor.
Örneğin Wiz Khalifa’nın Küçükçiftlik Park’a geleceği 4 Temmuz akşamı, Volkswagen Arena’da da Alt-J konseri var. Yani bunlar ucuz değil, şirketler “Konserler boş geçse de olur” diyebilecek bir noktada hiç değil. Nasıl aynı güne denk getirebiliyorsunuz, anlamak imkansız.
Shakira 11 Temmuz’da konser için İstanbul’a geliyor, aynı gün Angus&Julia Stone da Zorlu PSM’de olacak.
Yani biz çimenler azıcık ezileceğiz karar verirken...
Öte yandan, ülkede bir anda iki büyük caz festivali oluyor mesela.
İKSV ve Zorlu PSM bu konuda resmen kıran kırana mücadeleye girmiş durumda.
Bu yıl jüride ben de vardım, dolayısıyla liselilerin müzik ve enstrüman eğilimlerini daha net gözlemleme fırsatı buldum.
Lise müzik yarışmalarının olmazsa olmazları Teoman ve Şebnem Ferah şarkılarıdır.
Ama bu yıl durum değişti, 35 gruptan sadece ikisi bu iki rock’çının şarkılarını seçti. Üç okul Muse şarkılarında karar kıldı.
Enstrüman konusuna gelirsek...
Genç kızlar davul ve gitarlarıyla orkestralarda yerini almıştı. Daha çok kızın müzik enstrümanıyla gruplarda yer aldığını görmek umut vericiydi.
Birçok grubun solist, solistlerin ise grup sıkıntısı vardı, yalan yok. Ama zaman içinde bu yarışmalardan çıkıp, kendisiyle aynı yarışmadaki müzisyenlerle yeni gruplar kuranlar gördüm ben. Kurtalan Ekspres gibi, Mor ve Ötesi gibi...
Yani bu gruplardan da solistler, yeni gruplar, yeni işbirlikleri doğacaktır eminim.
Neleri merak ettim?
Sahnede ve sokakta kullanılması zor kıyafetlerin rahatlıkla giyildiği yerler olarak anımsıyorsunuz. Aslında ikisi de güncel sanat ve müzik festivali.
Param yetmediğinden Coachella’yı siteden canlı yayınlarla, Burning Man’i ise InstaStory’den takip ediyorum. Mesela bu yıl Burning Man’de Selda Bağcan sahne alacak, onu da bu yolla izlemeye hazırlanıyorum.
Ev konforunda Beyonce konseri görüntülerine bakarken, festivallerin gösterilen yüzleri ile gerçekte olup bitenlerin alakası olmadığını fark ettim, bu konunun altını çizeyim dedim.
Kalabalık, hınca hınç dolu bir konser alanı. Ben bile “Beyaz Türk olmuşum, kalabalığa gelemiyorum” derken, bizim ünlüler nasıl, ne şekilde izlediler o konserleri diye düşünmeden edemiyorum.
İki festival de geniş yelpazede müzik, eğlence ve farklı disiplinde sanat dallarına ev sahipliği yapıyor.
Gel gelelim sosyal medya paylaşımlarında hep katılımcıların kıyafetleri ön planda... Konser görüntüsüne hasret kaldığımı söylemeliyim. (Üstelik sık sık ‘Konseri izleyin, çekmeyin’ diyen benimdir, hatırlatırım.)
En üzücü yanı şu, katılımcıların bu konserleri izlediklerini de sanmıyorum. Paylaşımlara bakarken tipik bir “oradaydım” hissiyatı geçiyor bana sadece.
“Parmak İzi” geçen hafta yayınlandı, hazım süresi tamamlandı.
Söz ve müziğinde Şebnem Ferah imzası bulunan 10 şarkıdan oluşan albümde yeni isimler öne çıkıyor.
Metin Türkcan adını, dört şarkının kaydında görüyoruz. Sahnede onun yerine geçen, Mor ve Ötesi’nden tanıdığımız Kerem Özyeğen ise beş şarkıya gitarıyla hayat vermiş.
Demir Demirkan’ın da gitar tınılarını üç şarkıda kullanması sayesinde albüm, tüm orkestrasyonuna rağmen gitar albümü oluvermiş.
Özellikle albüme adını veren “Parmak İzi”, tipik bir Şebnem Ferah şarkısı.
Şebnem Ferah’ı gündeme ve aşka dair rahatsız eden her şeyi bu albümde bulabiliyor, dinlerken de fanın önünde çığlık atarak saçlarını savurduğunu hayal edebiliyorsunuz.
Albümün geneli bir olay yeri inceleme havasında. Memlekete, insana, şiddete, aşka, davaya dair...
Fatboy Slim, Black Coffee, Booka Shade, Pan-Pot, Joseph Capriati, Erol Alkan, Forest Swords, Gas, Fatima Yamaha, Jon Hopkins canlı performanslarının yanı sıra Sonar +D’de söyleşi ve atölyelerin olması, gündüzlerinin de dolu dolu geçmesi, beni yakalayan en önemli unsur. Fatboy Slim, Black Coffee, Booka Shade, Pan-Pot, Joseph Capriati, Erol Alkan, Forest Swords, Gas, Fatima Yamaha, Jon Hopkins canlı performanslarının yanı sıra Sonar +D’de söyleşi ve atölyelerin olması, gündüzlerinin de dolu dolu geçmesi, beni yakalayan en önemli unsur. Sony Müzik Türkiye ekibi de Sonar İstanbul kapsamında sunum yaptı. Özellikle “Yeni Müzik: Endüstri, Tüketici ve Davranışlar” konulu panellerinde bazı noktalar dikkatimi çekti: ◊ Artık sesten çok ucuza online müzik dinlemek (stream etmek) ön plana çıkıyor. Arşivcilik niş bir hale geldi. ◊ Dijital müzik dinleme platformları ses sorununu çözemiyor. Ancak yeni yatırımlarını bu alana kaydırmak istiyorlar. ◊ Türkiye’de müzikten elde edilen gelirin yüzde 50’si stream sitelerden, bunun da yüzde 50 oranında geliri şarkı listelerinden oluşuyor. ◊ Albüm ya da bir liste hazırlarken önemli olan, şarkı sıralamasının bir hikaye anlatması. Tutarlı olması. ◊ Dünyada hiphop müziğin dinlenme oranı yüzde 74. Türkiye’de bu rakam yüzde 20-25 seviyelerinde. Özellikle dünyada geçtiğimiz yıl 500 milyon dinlenme oranını aşan 19 şarkıdan 17’sinin hiphop/R&B türünde olduğu görülüyor. ◊ Ed Sheeran’ın Shape of You’su pop müzik sektörünü hareketlendirse de pop müzikte yükselişten bahsedemiyoruz. Onun yerine Latin müzikler rağbet görüyor. Türkiye’de ise bu alanı alternatif rock müzik dolduruyor. ◊ Soundcloud gibi kendi yaptığın müziği kendin yayınladığın sitelerde ise eğilim techno ve deephouse’a kayıyor. Sanatçıların birbirleriyle etkileşim içinde olmaları ise daha kolay.◊ Dünya starı olabilmek için iyi bir pazarlamaya ihtiyacınız var. Böylece dijital platformlarda her cuma yayınlanan şarkılardan biri olarak sizinkinin de yıldızı parlayabilir. Konuşmadan çıkarken aklımda, hiphop ve alternatif müzikler ünlü olmanın tek çaresinin iyi bir pazarlama olduğu kaldı. Yiğidi yüceltenin de harman edenin de yine bu stream siteleri olacağı aşikar.
Bir adım öteye
2014’te çıkardığı Zor Zamanlar albümünün hak ettiği değeri pek görmediğini düşündüğüm Fikri Karayel, bu kez Yol ile karşımıza çıktı.Siz de bir yerlerde Hayal Edemezsin parçasına denk gelmişsinizdir. Sesi, sözü ve bestesi ile hedefi 12’den vuran Karayel, Yol’da Tolga Erzurumlu’nun farklı altyapısı ile öne çıkıyor.
Ankara havası
Ankaralı indie müzik grubu Alarga’nın ikinci albümü Bilmende Fayda Var öncesinde, albümün habercisi niteliğinde bir şarkı yayınlandı. Yeni single Bu Şehrin Zaptiyesi, çok seslilik ve kasmadan müziği ulaştırma konusunda güzel bir örnek. Abartısız bir melodik hava yakalayan ekip, yeni albümle epey sükse yapacak belli ki.
Yaratıcı isim, güzel proje
Oh be, sonunda isminin hakkını veren birileriyle karşılaşıyorum. Gerçekten karanlık, deneysel ve metal tadı var Dahakara’nın elektronik tabanlı Other Rooms albümünde. Tamamı İngilizce parçalardan oluşan albüm farklı müziklere meraklı olan Türk dinleyicisini de hemen kendine çekiyor. Albümün ekseninde buluveriyorsunuz kendinizi. İsmini Capote’nin ilk romanından ödünç alan çalışmada, Broken Tower klibi çekilen ilk şarkı olsa da aslında albümde boş yok.
Radar
25. İstanbul Caz Festivali kapsamında Ankara’da bir, İstanbul’da iki konser verdi.
Zorlu PSM’deki son konserinde ben de kendisiyle tanışma imkanı buldum.
Konsere ne kadar iyi hazırlandığını, ne güzel çalıp söylediğini falan bir kenara bıraktım, küçüklerin ona olan derin sevgisini sordum. Sormasan olmaz, sonuçta 1.5 saatlik konseri onların dinmeyen çığlıkları eşliğinde izledik.
Benim “Nedir bunun sırrı?” soruma Pergolizzi’den ilginç bir yanıt geldi:
“İnan ben de bilmiyorum, sanırım beni Willy Wonka’ya benzetiyorlar!”
Karşılıklı gülüştük bu yorumuna da...
Hakikaten benziyor sanki!
Ne dinledim?