Sinem Rumeli Sönmez

Kira sözleşmeleri incelenirken dikkat edilmesi gerekenler neler?

2 Eylül 2020
Kira sözleşmelerini kiracı ve kiraya veren lehine ayrı ayrı değerlendirmek gerekmekte olup covid-19’un gündemimizi meşgul etmeye devam ettiği şu günlerde ticari işletme faaliyetini sürdürmeye çalışan kiracılar lehine ticari sözleşmelerden bahsetmenin uygun olacağı kanaatindeyim.

“Kira sözleşmesi, kiraya verenin bir şeyin kullanılmasını veya kullanmayla birlikte ondan yararlanılmasını kiracıya bırakmayı, kiracının da buna karşılık kararlaştırılan kira bedelini ödemeyi üstlendiği sözleşmedir” şeklinde kanunda karşılığını bulduğu üzere, kira sözleşmesinin esaslı unsurlarından biri kiraya verenin kiralananı kiracıya teslim etmesi, diğer unsuru da kiracının kiralananı kullanmasına karşılık bedel ödemesidir. Kira sözleşmelerinin yazılı olarak düzenlenme zorunluluğu olmayıp doğabilecek hukuki uyuşmazlıklarda iddiaların ispatı yönünden her iki taraf için de yazılı olarak düzenlenmesi tavsiye edebilirim.

Kira sözleşmesinin süresi ve kira bedeli tarafların ticari takdirinden kaynaklı olup makul bedeli belirlerken kira artış oranını göz önünde bulundurmanızı tavsiye ederim.

Kiralananın kiralama anındaki, teslim alındığı andaki ve kira sözleşmesindeki durumunun birlikte değerlendirilmesi ileride karşılaşabilecek sorunları en aza indirecek olup sözleşme kapsamında bağlayıcı hükümlere dikkat edilmelidir. Özellikle ticari işletme faaliyetine ilişkin “mağaza içerisinde” “işletmede” vb. ibarelere dikkat edilmeli ve bunların kısıtlayıcı unsurları kiracı tarafından değerlendirilmelidir.

Kira sözleşmeleri kapsamında yapılacak fesih bildirimleri ancak yazılı olarak yapılmaları halinde geçerli olacak olup sözleşmede fesih bildirimine dair bir düzenlemenin bulunmaması halinde belirli süreli sözleşmenin bitiminden en az on beş gün önce fesih bildiriminde bulunulması gerekmektedir. Aksi halde, sözleşme aynı şartlarla bir yıl için uzatılmış sayılmaktadır. Söz konusu on beş günlük süre sözleşme ile artırılabilir ancak kısaltılamaz.

Teslim yükümlülüğü kadar fesih, cezai şartlar hususunda da ölçülere dikkat edilmesinin uygun olacağı kanaatimde uzun sürelerde yükümlülük doğuran hükümlerin revize edilmesinin uygun olacağı kanaatindeyim.

Her sözleşmenin tarafların beklentileri kapsamında özel olarak incelenmesi elzem olup yukarıda bahsi geçen temel koşullar dışında ortak giderler, cezai şartlar, muacceliyet, faiz oranları, temerrüt, temerrüt bildirimi, depozito, reklam ve tanıtım giderleri vb. birçok hüküm sözleşmeler kapsamında değerlendirilebilecektir.

Yazının Devamını Oku

Sosyal medya düzenlemesi neler getiriyor?

13 Ağustos 2020
Kamuoyunda sosyal medya düzenlemesi olarak bilinen ve 5651 Sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, 31/7/2020 tarihli Resmi Gazete’de yayınlandı. Söz konusu Kanun ile sosyal medya platformları kapsamında değişiklikler yapıldı.

Facebook, Twitter, Instagram gibi sosyal medya platformları Kanun’a getirilen sosyal ağ sağlayıcı tanımının içinde yer almakta olup bu sosyal medya platformları, Kanun’da belirtilen sorumlulukları yerine getirmekle yükümlü olacaklardır.

Kanun ile Türkiye’den günlük erişimi bir milyondan fazla olan yurt içi veya yurt dışı kaynaklı sosyal ağ sağlayıcılarına, özel hayatının gizliliğinin ihlal edildiği ya da kişilik haklarının ihlal edildiği içerikleri, kişiler tarafından kendisine iletilen içeriğin çıkarılmasını ve/veya erişimin engellenmesine yönelik talepleri en geç 48 saat içerisinde olumlu ya da olumsuz yanıtlama yükümlülüğü getirilmiştir.

Kanun sosyal ağ sağlayıcılarına hangi sorumlulukları yüklemektedir?

Türkiye’den günlük erişimi bir milyondan fazla olan yurt dışı kaynaklı sosyal ağ sağlayıcıların; yetkili en az bir kişiyi Türkiye’de temsilci olarak belirlemeleri, bu kişinin iletişim bilgilerine doğrudan erişilebilecek şekilde internet sitesinde yer vermeleri ve Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK)’na bildirmeleri gerekiyor. Bir diğer ayrıntı ise bu temsilcinin gerçek kişi olması hâlinde Türk vatandaşı olması zorunluluğunun bulunmasıdır.

Ayrıca sosyal ağ sağlayıcıların zarardan doğrudan sorumlu tutulabilecek olmaları da kanunda önemle yer almaktadır. Hâkim veya mahkeme kararıyla hukuka aykırı olduğu tespit edilen içeriğin sosyal ağ sağlayıcıya bildirilmesi durumunda, bildirime rağmen yirmi dört saat içinde içeriği çıkarmayan veya erişimi engellemeyen sosyal ağ sağlayıcı, doğan zararların tazmin edilmesinden sorumlu tutulabilecektir.

Yurtdışı kaynaklı sosyal ağ sağlayıcılar Türkiye’de en az bir temsilci belirlemez ise öngörülen yaptırımlar nelerdir?

Yurtdışı kaynaklı sosyal ağ sağlayıcı tarafından temsilci belirleme ve bildirme yükümlülüğü yerine getirilmez ise, sırasıyla; Bildirim, 40 Milyon TL’ye Varan İdari Para Cezası, Reklam Yasağı, Bant Genişliği Daraltılması gündeme gelecektir.

Düzenleme ile kamuoyunda unutulma hakkı olarak yer bulan ilişkilendirmeme düzenlemesine göre, internet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle kişilik hakları ihlal edilenler, adlarının internet adresi ile ilişkilendirilmemesini talep edebilecek olup daha birçok düzenlemenin detaylı yer aldığı bahsi geçen kanunu sosyal medya kullanıcılarının gözden geçirmesini tavsiye ederim.

Yazının Devamını Oku

Sigortalılık sürelerinin tespiti

11 Ağustos 2020
Binlerce kişi işsiz kalma, maaş alamama gibi korkularla işverenin sigortasız çalıştırma girişimine boyun eğmekte, anayasa ile tanınmış sosyal güvenlik hakkından fedakarlık etmektedir. Ancak sigorta bildirimini geç yapan veya hiç yapmayan iş yeri ile ilgili olarak hizmet tespiti davası açabileceğinizi ve bildirilmeyen sigortalı çalışmanızı her türlü delil ve tanık ile ispatlayabileceğinizi bildirmek isterim.

Sigortalılığın tespiti davası, sosyal güvenlik mevzuatından doğan uyuşmazlıklarda iş sözleşmesine tabi çalışma nedeniyle zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti davasıdır. Bu davaya hizmet tespiti davası da denir.

Bu dava, sigortasız çalışmanın söz konusu olduğu durumlarda, işçinin daha sonra dava açarak o süreçte çalıştığının tespit edilmesini sağlar. İspat edilmesi durumunda geçmişe yönelik tespit yapılır ve ödenmemiş primler faiziyle birlikte işverene ödettirilir.

Bu davada davacı sigortasız çalışan işçi, ölmüş ise hak sahipleri; davalı ise diğer sosyal güvenlik hukuku davalarındaki gibi işveren ve SGK değil, yalnızca işverendir. Dava mahkemece re’sen SGK’ya ihbar edilir. SGK davaya feri müdahil olarak katılır ve yanında katıldığı taraf temyiz yoluna gitmezse bile temyiz hakkına sahiptir.

Hizmet Tespiti Davalarının açılabilmesine ilişkin olarak hizmetlerin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıllık bir süre öngörülmüştür. Davayı hak sahipleri açmış ise süre, murisin ölüm tarihinden başlar. Bu süre hak düşürücü süredir, yani bu süre geçtikten dava açma hakkı sona erer. Ancak bu süreler kesin süreler değildir. Bazı Yargıtay içtihatlarına göre; müfettiş durum tespit tutanağı ya da tahkikat raporlarıyla çalışma tespit edilmişse, asgari işçilik incelemesi neticesinde işverenden sigortalının primleri SGK tarafından icra yoluyla tahsil edilmişse, işveren imzalı ücret tediye bordrosunda sigortalıdan sigorta primi kestiğini açıkça gösterdiği halde sigorta primini SGK’ya yatırmamışsa, sigortalı durumunda iken memurluğa geçmiş olursa, işe giriş bildirgesi SGK’ya süresinde verilmiş; fakat bordrosu ve primi SGK’ya intikal ettirilmemişse, işçilik hakları tazminatlarına ilişkin aynı döneme ait kesin hüküm niteliğini taşıyan yargı kararları varsa, hak düşürücü süre sona ermez.

Sigortasız çalışma süresince çalışıldığı hususu her türlü delille ispatlanabilir. Ancak işe giriş bildirgesi her zaman yeterli olmayabilir. Kişi bildirgeyi verdikten sonra fiilen çalışmamış olabilir. Bu nedenle sigortalılığın ispatlanabilmesi için işçinin çalıştığı olgusunu ispatlayacak delillere ihtiyacımız vardır. Bu davada ispat yükü sigortalıda değil, işçiye ilişkin tutması gereken belgeleri tuttuğunu veya SGK’ya verilmesi gereken belgeleri verdiğini ispatlaması gereken tarafta, yani işverendedir.

SGK’da mevcut olan işyeri dosyaları, sigortalının şahsi sicil dosyası, ücret tediye bordroları, polis tutanakları, SGK müfettiş rapor ve tutanakları gibi kayıtlar ile sigortalılığın tespiti iddialarının kanıtlanması mümkündür. Tanık delili de kullanılabilir ancak tanığın verdiği ifade ile yazılı delil arasında çelişki olduğu halde, yazılı delile itibar edilecektir.

Yazının Devamını Oku

31 Temmuz kararı ile fesih yasağı

6 Ağustos 2020
Corona virüsü pandemisi nedeniyle işverenin, işten çıkarma işlemlerini kısıtlamak için getirilen fesih yasağı ile 17.04.2020 tarihinden itibaren 17.07.2020 tarihine kadar işverenin işçisini işten çıkarması yasaklanmıştı; üç ay olarak belirlenen yasak süresinin Cumhurbaşkanı kararı ile 6 aya kadar uzatılabileceğine karar verilmişti.

31 Temmuz Resmi Gazetesi’nde yayımlanan kararla, corona virüsü salgını olası ekonomik önlemleri kapsamında getirilen işten çıkarma yasağı başta olmak üzere çok sayıda çalışanı ilgilendiren düzenlemeler yapılmıştır.

İşten çıkarma yasağının uzatılması, istihdama ilişkin düzenlemeleri içeren İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilmiş olup işten çıkarma yasağı 17 Eylül’e kadar uzatılmıştır.

İlgili düzenleme corona virüs salgını gerekçesiyle işçilerin iş akitlerinin feshedilmesinin önüne geçilmesine yönelik düzenlemenin uygulama süresinin, 3'er aylık sürelerle 30 Haziran 2021 tarihine kadar uzatabilmesi için Cumhurbaşkanı'na yetki vermektedir.

Fesih yasağının istisnası var mıdır?

İş Kanunu Madde 25/II’de düzenlenen ‘’İşçinin Ahlak ve İyiniyet Kurallarına Aykırı Davranışları’’ fesih yasağının dışında tutulmuştur. Bu kapsamda işveren bu süreçte Ahlak ve İyiniyet Kurallarına Aykırılık sebebiyle işçisini işten çıkarabilecektir.

Ayrıca, belirli süreli iş veya hizmet sözleşmelerinde sürenin sona ermesi, iş yerinin herhangi bir sebeple kapanması ve faaliyetinin sona ermesi, ilgili mevzuata göre yapılan her türlü hizmet alımları ile yapım işlerinde işin sona ermesi halleri, fesih yasağının istisnaları arasına eklenmektedir.

Fesih yasağına uymamanın yaptırımı nedir?

İşveren yasağa aykırı olarak fesih yapar ise fesih tarihindeki brüt asgari ücret tutarında idari para cezası ile cezalandırılacaktır.

Yazının Devamını Oku

Bayram tatili yıllık izinden düşülür mü?

31 Temmuz 2020
Ulusal bayram ve genel tatil günlerine ilişkin kurallar, İş Kanunumuz ve 2429 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun’da karşılığını bulmaktadır. Resmi ve dini bayramlarımız, genel tatil günü kapsamında olup aslolan işçinin bu sürelerde çalışmamasıdır. Ancak uygulamada özel sektör çalışanlarının bayram sürelerinde çalıştırıldığına sıkça tanık olduğumuz bugünlerde bir kısım açıklamanın yapılması gerekmiştir.

Bayramda özel sektör çalışanlarının hakları genel tatil günü olarak kabul edilir, işçilerin çalışmaması gerekir; ancak toplu iş sözleşmesi veya işçi ile işveren arasında yapılan sözleşmeler uyarınca genel tatil gününde çalışma öngörülebilmekte olup işçinin onayı alınmaksızın bayramda çalıştırılamayacağı bilinmelidir.

İşçi ve işveren arasında yapılan sözleşmede veya toplu iş sözleşmesinde böyle bir hükmün yer almaması halinde ancak işçiden onay alınarak işçi çalıştırılabilir.

Ramazan Bayramı 3,5 gün, Kurban Bayramı 4,5 gün olmak üzere, arife günü öğlenden sonra saat 1’de başlar ve takip eden 3 /4 gün boyunca tatil olarak hesaplanır. Tatil gününde çalışan işçi, her bir gün için 2 gün ücret almaya hak kazanır.

İşçi ile işveren arasında yapılan anlaşma ile tatil süreleri uzatılabilir, yıllık izin kullandırılabilir veya telafi çalışması yaptırılabilir.

Dava süreciyle genel tatil ücret hakkını talep etmek isteyen işçi, bu sürelerde çalıştığını ispat etmelidir. İşçi ispat vasıtası olarak ise tanık delilinden, iş yeri uygulaması var ise kart okuma sistemi ve benzerinden faydalanabilir.

Önemle belirtmek gerekir ki; çalıştırılan ve bu izin ücretlerine hak kazanan işçi bu ücreti 5 yıl içinde talep edebilir; genel tatil ücretine hak kazanılmasıyla 5 yıllık zaman aşımı işlemeye başlar.

Genel tatiller yıllık izne dahil olmayıp işçinin çalışmadığı bu günlerde -bayramda- o günün ücretine hak kazanılacak olup tüm işçi ve işverenlere iyi bayramlar dileriz.

Yazının Devamını Oku

Boşanma davalarıyla ilgili merak edilenler

30 Temmuz 2020
Eşlerden birinin kabul etmemesi halinde boşanma nasıl gerçekleşir? Çekişmeli boşanma kaç yıl sürer? Tek taraflı boşanma davası olur mu? İşte boşanma davalarıyla ilgili en çok merak edilenler...

• Eşlerden biri kabul etmese de boşanma nasıl gerçekleşir?

Eşlerden birinin kabul etmemesi halinde boşanma isteyen tarafın açacağı dava çekişmeli boşanma davası olarak görülür. Yargılama sonucunda tarafların boşanmalarına karar verilebilir.

• Evi terk eden eş boşanma davası açabilir mi?

Evi terk eden eş, boşanma davası açılmasını gerektirir haklı sebeplere dayanarak boşanma davası açabilir.

Yazının Devamını Oku

İntifadan men koşulunun gerçekleşmesinde ihtarname istisnaları

29 Temmuz 2020
25.07.2020 tarihli yazımda olası bir ecrimisil davası öncesi intifadan men koşulunun gerçekleşmesi için ihtarname gönderilmesi gereğinden bahsetmiştik.

Bu kez ihtarname gönderilmeden açılabilecek ecrimisil davalarından, yani istisnalardan bahsedeceğiz.

Şöyle ki;

- Davaya konu taşınmazın kamu malı olması,

- Ecrimisil istenen taşınmazın bağ, bahçe gibi doğal ürün veren ya da iş yeri, konut gibi kiraya verilerek hukuksal semere elde edilen yerlerden olması,

- Paylı taşınmazı işgal eden paydaşın bu yerin tamamında hak iddiası ve diğerlerinin paydaşlığını inkar etmesi,

- Paydaşlar arasında yapılan kullanım anlaşması sonucu her paydaşın yararlanacağı ortak taşınmaz veya bölümlerinin belirli bulunması,

- Davacı tarafından diğer paydaşlar aleyhine daha önce bu taşınmaza ilişkin, el atmanın  önlenmesi, ortaklığın giderilmesi, ecrimisil ve benzeri davalar açılması veya icra takibi yapılmış olması,

- Taşınmazın getirdiği ürün itibariyle, kendiliğinden oluşan ürünler; biçilen ot, toplanan fındık, çay yahut muris tarafından kurulan işletmenin yahut, başlı başına gelir getiren işletmelerin işgali hallerinden birinin varlığı halinde, intifadan men koşulunun oluşmasına gerek bulunmamakta, doğrudan ecrimisil talepli dava açılabilmektedir.

Yazının Devamını Oku

Ecrimisil davasında intifadan men şartı

25 Temmuz 2020
Ecrimisil kelime olarak "bir malın kullanılmasından doğan yararların para ölçüleriyle takdiri" anlamına gelmektedir. Ecrimisil davası; malikin ayni hakkına dayanarak söz konusu malını kullanma yetkisinin elinden alınması neticesinde, haksız yere ve kötü niyetli olarak kullanan, geri verme yükümlülüğünü yerine getirmeyen kişilerden haksız işgal tazminatının alınması için açılan bir davadır.

Netice itibariyle bir şeyin maliki olan kimse, o şey üzerinde; kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkilerine haizdir.

Gerek paylı mülkiyette gerekse el birliği mülkiyetinde taşınmazdan yararlanamayan paydaş/ortak, bu taşınmazdan yararlanmasına engel olan öteki paydaş/ortaklardan her zaman payı oranında ecrimisil isteyebilir.

Olası bir davada tarafların; Dava konusu mal üzerinde mülkiyet hakkı var mı? Mala karşı hiçbir haklı sebebe dayanmayan müdahale mi var? Gibi soruların cevapları aranır.

İntifadan men nedir? Nasıl yapılır?

Kural olarak gerek paylı mülkiyette gerekse el birliği mülkiyetinde taşınmaz ile ilgili olarak, intifadan menedilmedikçe paydaşlar birbirlerinden ecrimisil isteyemezler. İntifadan men koşulunun gerçekleşmesi de ecrimisil istenen süreden önce davacı paydaşın davaya konu taşınmazdan ya da gelirinden yararlanmak isteğinin davalı paydaşa bildirilmiş olmasına bağlıdır.

Şekli bir zorunluluk olmasa da ispat açısından intifadan men bildirimin yazılı olarak ve mümkünse noter kanalıyla yapılması gerekmektedir.

İstisnalar dışında intifadan men koşulunun gerçekleştirilmesi için dava öncesinde ihtar gönderilmesi gerekebilir bu durumda ihtarname göndermesi uygun olacaktır.

Ecrimisil talebi geriye dönük 5 yıl için istenebilir, her yıl için fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak bedel belirtilmesi ve kademeli faiz istenilmesi uygun olacaktır.

Yazının Devamını Oku