Paylaş
Birkaç ay önce, Uber’in sürücüsüz aracının yaptığı ölümcül kaza, tüm dünya gündemine oturmuştu. Uber ve sürücüsüz araç denemeleri yapan pek çok dev teknoloji şirketi, bu olay üzerine devam etmekte olan çalışmaları askıya aldıklarını açıkladılar. Kamuoyunu endişelendiren bu trajik olay üzerine, alınan kararın doğru olduğu söylenebilir. Fakat teknoloji geliştirirken, bu tür kazalar, araştırmanın askıya alınması şöyle dursun, tam aksine çok daha iyi araştırmaların, pek çok koldan sürdürülmesi gerektiğinin kanıtı. Bu noktada devreye start-up’lar giriyor.
Sürücüsüz araç teknolojisini uzun zamandır konuşuyoruz. Teknolojinin çok hızlı ilerliyor olması, bu alandaki çalışmaların tıkanmış olduğu algısını yaratıyor. Aslında sürücüsüz araç konusu çok katmanlı bir mesele; şehir planlamadan haritacılığa, özel sensör sistemlerinden simülasyon teknolojilerine pek çok alanda çalışmalar hız kesmeden devam ediyor.
Google, Uber, Toyota gibi şirketler bu alana milyon dolarlar değerinde yatırımlar gerçekleştiriyor olabilir ama bu pazarda yer kapmak için dev teknoloji şirketlerinden biri olmak şart değil. Bazı start-up’lar kendi sürücüsüz araçlarını geliştirmeye başladı bile! Bu küçük ölçekli şirketler, farklı bir strateji uyguluyorlar: ürünü daha düşük maliyetlerle daha hızlı bir şekilde pazara dahil etmek.
Kimi start-up’lar Google ürünü olan Waymo gibi tamamen otonom bir aracı tüketiciye ulaştırma gibi bir amaç taşımıyor. Düşük hız özelliklerine sahip, ulaştırma alanı olarak daha kısıtlı hareket edebilen servis stili araçları geliştirmeye yöneliyorlar. Düşük hız aynı zamanda güvenlik konusunu da büyük ölçüde karşılamış oluyor. Sınırlı bir alanda hareket eden bu araçlar, örneğin bir üniversite kampüsü, genellikle işbirlikleri yoluyla geliştirilen projelerin parçası oluyor. Yerel idari birimlerin ve devletin desteği bu start-up’ların maliyet sorununu bir ölçüde rahatlatıyor. Ayrıca sürücüsüz araçlarda en yüksek maliyet nedenlerinden biri olan özel yüksek çözünürlüklü haritalar da sınırlı bir alanda hareket eden araçlar için sorun olmaktan çıkıyor. Şimdilik mütevazı görünen bu girişimler, gelecekte çok büyük buluşların temelini oluşturacaklar.
Start-up’ların bu alanda harekete geçmesi gerektiğini gösteren bir başka neden ise, teknolojinin daha çok başında olmamız. Start-up’ların avantajlı olduğu bir nokta var. Büyük otomotiv şirketlerinin temel amacı hepimizin bildiği üzere tüketiciye araba satmaktır. Bu nedenle, dev şirketlerin bu yeni alana düşük hızlarda çalışan araçlarla girmesini bekleyemeyiz. Bu seçenek onlar için kapalıyken, start-up’ların başlangıç noktası çok daha avantajlı sayılabilir. Nitekim; BMW, Fiat ve Tesla gibi bir dizi otomobil şirketi otoban hızlarında çalışmak üzere tasarlanmış araçlarla bu alana giriş yaptı. Bu durumda, gereken teknoloji daha karmaşık hale geliyor ve teknolojik aksaklıkların oranı da gelişimi engelleyecek seviyeye varabiliyor.
2017 Strategy Analytics araştırmasına göre, sürücüsüz ulaşım sektörünün 2035 yılına kadar 800 milyar dolar değerine ulaşacağı öngörülüyor. Bu pazarın sınırsız fırsatlarını gören ve pazara bir noktadan dahil olan girişimciler, 21. yüzyıla damgasını vuran isimler arasında olacak.
Paylaş