Paylaş
Fotoğraflar: Cihan Atasever
Yarbay bir babanın çocuğusunuz, Anadolu’da geçen bir çocukluk yanında, İstanbul’da da aile büyükleriyle konakta ayrı bir dünyanız olmuş. Hayatınıza yön verme konusunda etkileri ne oldu?
İstanbul doğumluyum ama 40 gün kalmışım. Sonra babamın mesleği nedeniyle hayatımın ilk 11 senesi Aşkale/Erzurum, Diyarbakır ve Ağrı’da geçti. Ağrı Alpaslan İlkokulu‘ndan mezun olduktan sonra da 1969-1977 yılları arasında İstanbul Avusturya Lisesi‘nde okudum. Anadolu coğrafyası, tarihi, müziği, mimarisi, gastronomi ve insan mozaiği ile dünyanın kültür kütüphanesi. Etkilenmemeniz mümkün değil. Hele çocuk yaşta iseniz tam yoğruluyorsunuz bütün bu özelliklerle.
Arkasından Viyana Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde okudum. Hayatıma bir de Avusturya gelince toplam 12 bin yıllık geçmişin, dünyanın en büyük medeniyetlerinin ve imparatorluklarının süzgecinden kıymetli kazanımlar elde ediyorsunuz.
Kitabınızda zor bir süreçten geçtiğinizi anlatıyorsunuz. Sizin için nasıl bir dönemdi?
İnsanlarını tanımadığım, yaşam tarzını bilmediğim bir ülkede çok zor bir tahsili tamamladım. İçinde acı da mutluluk da olan önemli bir yolculuktu benim için. İleride hayatta ne olacağımın bütün temel taşlarını meydana getirdi.
Yapayalnızken ve yeni bir kültüre adapte olmayı öğrenirken bunu başarabileceğimi biliyordum. Asla vazgeçmeyi düşünmedim. Çalışmak, başarılı olmak ailemin fedakârlıklarına karşı duygusal olarak da borcumu ödemem gerekiyordu. Mezun olup kendime bir yaşam kurduktan sonra ise mücadele etmenin ne olduğunu bilmediğimi anladım. Önce Viyana’da 6 yıl hastanelerde ihtisasımı yaptım. İnsanları tanımam, tedavi ederek mutluluk vermemi sağlayan, sorumluluğun ne demek olduğunu anladığım bir dönem yaşadım.
BÜYÜK BİR RİSK ALDI
Doktor olarak kariyerinize devam ederken turizm sektöründe yol almaya nasıl karar verdiniz?
Okurken de stajyer doktor olarak tam zamanlı çalışıyorken de parasal kaynaklarım sınırlıydı. Cebimde tek kuruşum yoktu; üstelik otel yöneticiliği konusunda da deneyimimin olmamasına rağmen, turizmde gelecek olduğunu fısıldayan içgüdümü dinlemeye karar verdim. Gündüz hastanede çalışırken gecelerimi ve hafta sonlarımı bir turizm işletmesini kurmakla ilgili öğrenmeye ayırdım. Büyük bir riskti. Ya doktor olarak kariyerimi kaybedecek ya da insanları mutlu edebilecek ve beni başarıya ulaştırabilecek yeni bir şey yaratacaktım. Cebimde sermayem olmaksızın bankadan kredi çekerek, büyük inançla Magic Life oteller zincirini yarattım.
‘YENİ BİR SİSTEM YARATTIM’
Sizi başarıya ulaştıran asıl şey ne oldu?
Yarattığım “Her şey dahil” tatil tarzı daha önce uygulanmamış bir sistemdi. Bu mutluluk insanların tatil alışkanlıklarını değiştirdi. Pek çok otel idari sistemlerini bile değiştirmeye başladı. Otelcilik endüstrisinde yarattığımız devrim sayesinde 1997 yılında Avusturya’da Yılın Adamı ödülüne layık görüldüm. Adımımı attığımda biraz ürkütücü bulduğum topraklarda aldığım nişan, hayatımın en unutulmaz günlerinden biriydi. Devamındaki yatırımlarımla ise dünyanın dört bir yanında 8 bini aşkın istihdam sağladığım, bir milyonu aşkın misafir ağırladığım, birbirinden değerli ödüllerin yer aldığı, galibiyetlerin yanında mağlubiyetlerin de olduğu muhteşem deneyimlerle dolu.
YENİ TURİZM HİKÂYELERİ YAZACAK
Turizm sektöründe emimim hayalleriniz devam ediyordur. Yeni yatırımlarınız, projeleriniz var mı?
Kazandığım deneyimleri turizm alanında, insanlara daha da iyi hizmetler sunmak adına yeni iş modellerine döndürecek odaklanmaya ve enerjiye sahibim. Çok yakında, ilkinden 30 sene sonra yeni otel konseptini sunacağız yeni partnerlerimle. “Her şey dahil” in yeni kültürünü sunacağız. Yeni devrim yolda, üzerinde 12 aydır geniş bir ekiple çalışıyoruz. Hemen arkasından Anatolity diye Anadolu’yu daha çok yeni turizm hikâyeleri yazarken nasıl en başa koyarız, onu sunacağım.
Turizm sektörüne pek çok yenilik katmış ve danışmanlık yapan biri olarak, teknolojideki hız sektörde ve iş yapış modellerinde etkisini nasıl gösterecek?
Dijitalleşme son beş senede turizmde çok yavaş gitti, ancak önümüzdeki 3-5 sene çok çok hızlı gidecek çünkü başka şans yok. Değişimi ancak dijitalleşerek yönetebiliriz. Yeni nesil, bugün ve yarın dijital dünyada yaşayacak. Makina ve teknoloji ile olan ilişkilerinde eksik olan koku, tat, görmek, dokunmak, duymak yani insan hislerini aman bir kenara atmasınlar. Dijital, duygular ile birleşince hayat anlamlı ve mutlu.
‘BURSA ÖZÜNE GERİ DÖNMELİ’
Bursa da turizmde markalaşma yolunda adımlar atmasına rağmen istediği ivmeyi yakalayamamış bir kent. Nasıl bir hikâye yazmalı, görüşlerinizi almak isterim?
Bursa Anadolu’nun en önemli şehirlerinden birisi. Tarih boyunca imparatorluklara başkent olmuş, zaman zaman dünyayı yönetme noktasına gelmiş güçlü bir geçmişi ve genetiği var. Ancak birçok şehrimiz gibi modernleşelim derken, Batılılaşalım derken özünü ihmal etmiş, özünden uzaklaşmış. Özüne geri dönecek ve o özü geleceğe taşıyacak bir felsefe gerekiyor. Doğayı birçok yer gibi ihmal etmiş. Şimdi doğa, doğallık, tarih, gastronomi, müzik, mimari ile yeni bir hikâye yazacak. Bursalı bu hikâyeyi özümseyecek, inanacak ve bir bütün olarak hayata sokacak. Gençleri bu yönde eğitecek ve kısa zamanda daha da büyük başarılara imza atacak. Önce Bursalı mutlu olacak, mutlu olan Bursalı gelen misafirleri de mutlu edecek.
Yakın zamanda Akıllı Ol İnsan Ol isimli kitabınız çıktı, nasıl hayat buldu?
İşte yukarıdaki hikâyeler ile kitap çıkartmak da muhteşem bir duygu oldu. İnsanın deneyimlerimi az ve öz olarak, özellikle de genç nesil ile paylaşması kadar güzel bir duygu yok. Genç nesil derken illa biyolojik yaştan bahsetmiyorum, ruhtan bahsediyorum. Dokuz yaşındaki Sarp Ataman da okuyucum; 90 yaşındaki babam İsmail Hakkı Kınay ve yaşdaşları da. Yani kendini genç nesil hisseden herkes bu kitapta hayata dair bir şeyler buldu ve inanıyorum ki okudukça da bulacak.
Kitabınızda, “Özgünlüğünüz amacınız, rakiplerinize saygınız tacınızdır” diyorsunuz, ben burada hayat felsefenizi de görüyorum.
Benim hayatımın merkezinde insan var. İnsanlar bazen taraftarınız, bazen rakibiniz. Hepsi saygıyı hak ediyor. Siz insana, insanlığa saygılı olacaksınız ki, saygı bekleyecek pozisyonda olasınız. Saygı çift taraflı duble bir yol, tek yol olması mümkün değil.
BİR KİTAP DAHA YOLDA
“Galibiyetlerin bedeli ağırdır” diyorsunuz. Sizin de seçim yapmanız gereken, hayatınızı belirleyici anlarınız oldu mu?
Çok oldu. Her 10 senede bir yeni bir şeyler oluyor benim hayatımda. Bu yolculukta tabii ki vazgeçmeniz gereken bir sürü şey oluyor. Saçlarınız beyazlıyor, elleriniz buruşuyor, yüzünüzde kırışıklıklar oluyor. Beyniniz daha çabuk yorulmaya başlıyor. Hayatta bazen farkında olarak veya olmayarak bir şeyleri ıskalıyorsunuz. Bunlara da ikinci kitapta değineceğim.
Bir tane daha kitap yazacağım. Tamamen kadınlara yönelik; kendi hayatlarını, şirketlerini, ülkeleri niye onlar yönetmeliler, onun üzerinde çalışıyorum. Ben ancak kadınlarla daha mutlu, daha umutlu, daha zengin ve barış dolu bir hayat yaşayacağımıza inanıyorum. Benim oyum kadınlara!
‘DÜNYANIN EN ŞANSLI ERKEĞİYİM’
Eşiniz Elif Hanım da sektöründe güçlü ve başarılı biri olarak tanınıyor. İlişkinizi merak ediyorum. Çatıştığınız ya da birbirinizi tamamladığınız yönler neler?
Bir kere ikimiz de aslan burcuyuz. Hayatın güzelliği ve enteresanlığı burada başlıyor. Yani eve geldiğinizde sizi hep bir aslanın beklediğini biliyorsunuz ve hayatın gidişatını, kurallarını buna göre kurguluyorsunuz. Elif Dağdeviren benim hayatta tanıdığım en muhteşem kadın, kalbi ve hisleri en güçlü kadın, dünyanın en güzel kadını, feminist ve de dost, arkadaş. Ben bu bakımdan dünyanın en şanslı erkeğiyim. Biz ikimiz de Allah’ın mutlu kullarıyız, hayatı ve insanları belki ondan da daha fazla birbirimizi seviyoruz. Şimdi soruyorum size, bu koşullarda hayatta sırtımız yere gelir mi?
Kitabınızın kapağında da yer alan aslan figürünü her yerde kullanıyorsunuz, sizin için özel anlamı nedir?
Hem burcum hem de tuttuğum takımın sembolü… Aslan gücün, cesaretin, sabrın, liderliğin, bilgeliğin, kontrolün, ustalığın ve doğru zamanlamanın simgesidir. Onun için çok kıymetli!
Paylaş