Paylaş
Üç sene önce maddi manevi iflas ettiğini açıklayan Bozoğlu, şimdiye kadar kimseye anlatmadığı hikâyesini, başkalarına da yardımcı olur umudu ile paylaşmaya karar verdiğini belirtti. TEDxBursa konuşması için Bursa’da bulunan Bozoğlu, kendisi için en acı ama sonu mutlu biten hikâyesini, çıkardığı derslerle birlikte Hürriyet Bursa okuyucuları için de paylaştı.
Kendinizi en çok hikâye anlatıcısı olarak mı görüyorsunuz?
Oyuncu, eğitmen, yönetmen, sinemacı, tiyatrocu gibi unvanlarım var ama evet, ben en çok kendimi bir hikâye anlatıcısı olarak tanımlıyorum. Hikâye anlatmayı ve paylaşmayı çok seviyorum. Kendimi buna adadım ama bunun bir sebebi var. Hikâye paylaşmanın, bu hayattaki en önemli hediye olduğuna inanıyorum. Hikâyeler sayesinde kendimizi, karşımızdakini, hayatı daha iyi anladığımızı ve anlamlandırabildiğimizi düşünüyorum. Bu hayatta her insanın yeterince çaba sarf ederse ve ortaya gönlünü koyarsa kendi hayatının en iyi versiyonunu yaşayabileceğine ve bu senaryoyu kurgulayabileceğine inanıyorum.
TEDxBursa’da yaptığınız konuşmanızda yaşadığınız en özel hikâyenizi anlattınız. Oyunculuk yıllarınızın başından alırsak okuyucularımızla ne paylaşmak istersiniz?
Evet, şimdiye kadar kalbimde sakladığım, en yakınlarım dışında hiç kimsenin bilmediği benim için en özel, acı, şiddetli ama sonu mutlu biten hikâyemi paylaşmak istiyorum. 17 yaşından beri çalışıyorum. Sıfırdan, gece gündüz çalışarak bugünlere geldim. Oyunculuk hakkında hep şöyle bir cümle kurarlar: “Güzel meslektir, ama ilk 20 senesi fena zordur.” Benim için de öyle oldu... Kan ter ve gözyaşları... Ama mesleğime çok âşıktım ve ideallerim vardı. O yüzden bütün o acılara, krizlere, işsizliklere, haksızlıklara direndim. Sahne paspaslamaktan kuliste tuvalet temizlemeye kadar birçok şey yaptım. Üniversitede oyunculuk dersleri alırken asistanlıktan hocalığa, figürasyondan başrollere kadar süregelen 20 senelik bir serüvendi bu. Ama nihayet başardım!
RÜYADAN KABUSA UYANDIM!
Neydi o zamanlar başarı olarak tanımladığınız şey?
Bundan 3 sene önce; İstanbul’da boğaz sırtlarında 180 derece deniz manzaralı bir evim, kapıda son model spor bir arabam, onun yanında çok sevdiğim bir motosikletim, sokaktan aldığım canımın içi köpeğim Alyoşa ve yine sokaktan gelen kedim Mihriye ile muhteşem bir hayatım vardı. Ve tüm bunlara gece gündüz çalışarak kendi emeğimle sahip olmuştum. Tek taşımı çok şükür hep kendim aldım(!) Yirmi senemi aldı dedim ya haftalarca gün birincisi olan, reyting rekorları kıran bir dizide başrol oynuyordum. Ama bunlardan daha önemlisi hayattaki en büyük idealim olan, burslu parasız oyunculuk eğitimi verebileceğim okulumu nihayet açmıştım. Böylece devlet üniversitesinde okuduğum için, vatana millete borçlu olduğumu hissettiğim, vicdani bedelimi geri ödeyebilecektim. Oyunculuk okulum Atölye 1314’e sahiptim ve burslu okuttuğum çocuklarım vardı çok şükür. Kişisel rüyamı yaşıyordum! Ama hiç beklemediğim anda yaşadığım cennet rüyası bitti ve bir anda cehennem kâbusuna uyandım.
Nasıl bir kırılma yaşadınız hayatınızda?
Hayatımda en güvendiğim, kalbimi verdiğim insanlar tarafından aldatıldım, ihanete uğradım, kandırıldım ve dolandırıldım. Hayatımın amacı dediğim oyunculuk okulumu kaybetmiştim. Hakkımda açılmış, haberimin olmadığı 6 tane dava vardı. Davalarla ilgili şunu söylemeliyim; elektrik faturası ödenmediğinde, davadan ötürü hapse girebiliyormuşsunuz, dolayısıyla bir hapis riskim de söz konusuydu. Her gün, üç öğün icra memurları geliyordu. Hatta öyle bir hale gelmişti ki öğrencilerim icra memurları geldiğinde beni bahçeye kaçırıyor, onları gönderdiklerinde eve dönmem için bana haber veriyordu. Bundan 3 sene önce üzerimdeki elbiseyi her gece yıkayıp, 3 hafta boyunca sokakta giymek zorunda kalacağımı bilmiyordum. Cebimde sadece cep telefonum, nüfus kâğıdım ve bir daha asla geri dönmeyeceğim evimin anahtarları vardı. Cebimde kalan son 28 liraydı ve bu para da burslu öğrencimin bursundan çekip getirdiği “Mutfak masrafımız olur hocam, alın” diye zorla verdiği 50 liradan kalmıştı.
MADDİ MANEVİ İFLAS ETTİM
Yirmi yıl emek verdim dediğiniz, oyunculuk kariyeriniz ne durumdaydı?
Bir senedir işsizdim ve 110 kiloydum. Maddi ve manevi iflas etmiştim. Bıçak kemiğe dayanınca, bir daha asla öldürseniz kapısından girmem dediğim yapım şirketine gittim; çünkü bana büyük miktarda borçları olduğunu ve ödemediklerini zannediyordum. Gitmek zorunda kaldığımda da öğrendiklerim hiç açıcı değildi, çünkü 1 sene önce bana olan tüm borçlarını son kuruşuna kadar ödemişlerdi. Durduğum yere sanırım sıfır noktası diyebiliriz. Şunun yanlış anlaşılmasını istemem. Hayatımda ilk defa parasızlık yaşıyor değildim. Ekmek arası patates ve kısırla geçirdiğim 6 aylarım vardı ama bu kadar büyük belalarla ilk defa sınanıyordum. Yaşadığım duygu tamamen bitmek bilmeyen bir dehşet duygusuydu, tıpkı rüyada çok yüksek bir yerden aşağıya doğru hızla düşüyor gibiydim ve sonunda çakıldım! Çok iyi çakıldım... Üzerimden birkaç tur tır da geçmiş olabilir.
DEHŞET VE HUZUR BİR ARADAYDI
Çıkış kapısını nasıl, bulmak kolay olmasa gerek?
Bu çakılmaya rağmen ölmediğimi gördüğümde, şunu sordum kendime; bütün bu olan bitenler neden benim başıma gelmişti? Bana sorarsanız ben iyi kalpli ve dürüst bir insandım. Bilerek ve isteyerek hiç kimsenin kalbini kırmamıştım. Fakat tuhaf bir biçimde o dehşet duygusuyla birlikte nereden çıktığını anlamadığım bir huzur da hissetmeye başlamıştım. Günlerce düşündüm, sonra bu yaşadıklarımın kendi adıma hayatımdaki en önemli sınavlardan biri olduğunu kalbimde keşfettim. Ve bu sınavı atlatırsam, bir gün birilerine anlatarak onlara yardımcı olabileceğim umudu bana huzur veriyordu. O umuda tutunabilmek için kendimi motive ettim ve hayatımda ilk defa çevremden yardım istedim, fikir danıştım. Çünkü ayıptır söylemesi, çok gururluydum. O yüzden yardım istemek de, benim egoma atılan ikinci güzel tekmeydi. Sevdiklerim, ailem ve arkadaşlarım sağ olsunlar gerçekten bütün kalpleri ile maddi ve manevi yanımda oldu.
KÜÇÜLME KARARI ALDIM
Yeni hayatınız için öncelikleriniz, güç veren şeyler ne oldu?
Öncelikle maddi ve manevi olarak küçülme kararı aldım. Bir aparta taşındım, daha doğrusu 15 metrekarelik bir hayata taşındım. Artık ne anneannemden kalan manevi değeri yüksek eşyalarım ne de gözüm gibi baktığım 30 yıllık kitaplarım vardı. Alyoşa ve Mihriye’yi maalesef annemle babamın yanına göndermiştim. Eşyalar neyse de onları çok özlüyordum. Vücudum artık o 110 kiloyu taşımadığı, dizlerim ve ayaklarım sakatlanmaya başladığı için her şeyi göze aldım ve ameliyat oldum. Sonrasında bir iş buldum ve küçük de olsa borçlarımı ödemeye başladım.
Nasıl bir dönüşüm başlattınız hayatınızda?
Canım çok yanıyordu ve önümde iki yol vardı. Ya kurban psikolojisine girecektim ya da bu deneyimi hayatımın en kıymetli hazinesi haline getirecektim. Ben ikinci yolu seçtim. Yaşadıklarımı bir ceza değil, bir fırsat olarak kabul ettim. Kendi hayatıma bir senaryoyu okur gibi baktığımda şunu gördüm: Başarılı dediğim hayatımı ‘başkaları beni onaylasın, beni sevsin’ duygusu üzerine kurmuştum. Gerçek Yeşim orada yoktu ki! Hayat stratejim yanlıştı ve yanlış seçimler yaparak hayatımı sabote etmiştim. Bu cehennem kâbusunu kendime ben yaşatmıştım. Bu yüzden, benim gerçekten sevebileceğim Yeşim için, bir bakıma en iyi kişisel versiyonum için; fiziksel, zihinsel, sosyal, psikolojik olarak, her açıdan bir karakter çalışır gibi oturdum madde madde ne gerekiyorsa yazdım. Asıl macera, yani ‘dönüşüm operasyonu’ ondan sonra başladı.
KURBAĞA PRENSE DÖNÜŞMÜYOR!
Başkalarına da yardım etmesini umut ettiğiniz, hayata bakış açınızı paylaşalım mı?
Söyleyeceğim şeyler, nacizane kendimde test edip onayladığım, hayata bakış açımı değiştiren şeyler. İlk maddem şu oldu; zararın neresinden dönersen kârdır! O yüzden başkalarını suçlamaktan vazgeç, kendi hatalarını kabul et. Sorumluluğu üzerine al ve çözüm yollarını araştır. Bir eylem planı oluştur ve onu uygulamaya başla. Lütfen erteleme! İkincisi ise benim çok sevdiğim bir madde; kurbağayı öptüğünde sadece bir kurbağa öpmüş oluyorsun. O prense dönüşmüyor, zorlama(!) O yüzden kendini kandırmaktan vazgeç, gerçeği gör. Aşk, iş, aile fark etmez, insan zaaflarına kolaylıkla yenilebilen bir varlık, o yüzden bahane üretmek konusunda üstümüze yok. Madde üç, kendi değerlerini belirlemezsen başkasının senin hayatına yazdığı senaryoda ancak figürasyon olursun. Her insanın ruhunun 6 tane temel ihtiyacı var. Herkese Tony Robbins kitaplarını ve “Ben sizin Gurunuz değilim” belgeselini mutlaka öneriyorum, bana çok faydası oldu.
‘HAYIR’ DEMEYİ ÖĞRENDİM!
Kolay anlatıyorsunuz ama uygulaması da öyle mi oldu?
Gerçekten çok ciddi çaba, emek ve sabır isteyen şeyler, yalan söylemeyeceğim hiç kolay olmadı. En zor kısmı da her gün, her seferinde en iyi versiyon olma halini seçmen gerekiyor. Uyguladığım dördüncü madde ise; anlık haz, anlık fırsat denilen şeylerden kaçmak oldu. Gerçek ihtiyaçlarınla egonun ihtiyaçlarını ayırt etmen şart. Huzurlu, mutlu ve mesut bir aile hayatın varken on beş dakikalık heyecanlar gerçek ihtiyaç değil. Geldik beşe; duygularını kontrol edebilen insan, hayatını kontrol ediyor. O dönemdeki akıl hocalarından biri hayatımı değiştiren bir cümle söylemişti bana: “Her ‘hayır’da bir hayır vardır!” Sürecin içinde kendi adıma da fark ettim ki ne kadar net olup, bağımlılıklarına “Hayır” diyebiliyorsan, o kadar güçleniyorsun. Bağımlılıktan kast ettiğim alkol uyuşturucu değil. Cep telefonundan, ailene, işkolikliğe… Ve sen bunların hepsine ‘hayır’ diyebilecek güçtesin aslında.
EN BÜYÜK ÖDEV KENDİNE İNANMAK
İçe dönüş operasyonu hangi maddelerle tamamlandı?
Her aşırılığın anlattığım hikâyede de görüldüğü üzere bir bedeli var. Altıncı madde olarak aşırı tükettiğin yerlerde sınırlarını belirlemen gerekiyor. Yedi; kendini dönüştürmek istiyorsan hayatına yeni bir hareket eklemelisin; spor yap, dans et… İrademizi ve ruhsal kaslarımızı geliştirmemiz şart. Sekiz ise; tepkilerini değiştirmek! Alıştığın otomatik pilottan çıkmak için seni kızdıran veya duygusallaştıran bir olayla karşılaştığında ‘dur’. Derin bir nefes al ve içinden altmışa kadar say. Ve lütfen şu soruyu sor kendine: “En iyi versiyonum olsa, şimdi şu anda burada ne yapardı?” Derin bir nefes daha al ve onu gerçekleştir. Geldik sonuncu maddeye; bütün bunları yapabilmek için kendine inan! Çok basit iki kelime ama bana sorarsanız bu hayattaki en önemli ödevlerimizden biri kendimize inanmak. Ben bu dünyaya hiçbirimizin tesadüfen gelmediğine inanıyorum. Evet gökyüzünden baktığımızda bir kum tanesi kadar küçüğüz ama içimizde dünyaları taşıyoruz. O yüzden hepimiz çok kıymetliyiz. Kendinize inanın, aşık olun, dönüşün. Bence yapabiliriz!
Paylaş