Doğum fotoğrafını doğum fotoğrafçısı çeker

Doğum yapmak üzere olanlar ya da bir gün doğum yapmayı düşünenler sözüm size; yavrunuza ilk kavuştuğunuzun anın ömür boyu mutlulukla hatırlayacağınız bir şekilde fotoğraflanmasını istiyorsanız kendinizi bir profesyonele teslim edin. Yoksa benim gibi çuvallarsınız

Arkadaşım Selçuk ‘Doğum fotoğraflarını ben çekmek istiyorum’ dediğinde doğurmama daha dört ay vardı. ‘Emin misin?’ diye sordum. ‘Becerebilir misin?’ demek istediğimi anladı ve ‘Kızım ben açık kalp ameliyatı’ bile çektim diyerek cevabını alnıma yapıştırdı. Utandım, sustum. Ne de olsa istediğinde objektifinden bal damlatan usta bir fotoğrafçıydı.
Sen doğur öyle tatile çıkacağım, dedi. Sözünün eri çıktı. Her şeyini bana göre ayarladı. Ağustos ortasında gelmesi planlanan Rüzgar 3 Eylül’de geldi, yine yılmadı, bekledi. 3 Eylül günü sabahın kör vaktinde hastaneye benden önce gelmişti.
Sezaryan randevumun olduğu günün gecesinde kasılmalarım başladığı için hastaneye sancılar içinde girdim. Beni görür görmez Selçuk’un rengi attı. Evet hayatında ilk defa beş dakikada bir 30 saniye kasılan bir kadın görüyordu. Ama daha da önemlisi görüşmediğimiz üç ay içinde karnımın bu kadar fazla büyüyeceğini tahmin etmemişti. O yüzden gözleri yuvalarından fırlayacak gibi karnımın tam orta yerine bakıp duruyordu.
Önce doktorum gelip muayene etti. Her ne kadar kasılmalar başlamış olsa da bebeğin kafası kanala girmiyordu ve girmeyecekti. Kemik yapım Rüzgar’ı aşağı indirmeme izin vermiyordu. Bu sözler nedense Selçuk’u çok rahatlattı. Yanlış anladığını düşünerek ve doğumun stresiyle olsa gerek ‘Oğlum doktor hiç doğuramayacaksın demedi, normal doğuramazsın dedi’ diye çıkıştım. Silkelendi ve kendine geldi.
Ameliyathaneye fotoğrafta Selçuk, kamerada kardeşim Poyraz ve her türlü ruhsal destekte kocam Selim’le birlikte girdim. Doğumu kameraya alacak başka birini bulamadın mı, diye düşünenler için ufak bir not. Kardeşim profesyonel kameraman ve evet o da daha önce açık kalp ameliyatı bile çekti. Rüzgar’ın dünyaya ilk merhaba dediği anı dayısı çekerse iyi olur, diye düşündük. Yani aslında başka çıkar yolum yoktu. Ama şimdiki aklım olsa o kamerayı hademenin ya da hemşirelerden birinin eline verirdim olur biter. Her şey kazasız belasız sona ererdi.
Epidural sezaryan oldum. Belden aşağımı uyuşturdular ama kendimdeydim. Neler olup bittiğini göremiyordum ama dersime çalıştığım için yeşil örtünün ardında beni yedi kat kestiklerini biliyordum. Yedi kat kesecek, oğlumu çıkarıp, aramızdaki kordonu kestikten sonra bana vereceklerdi. Nitekim öyle oldu. Rüzgar’ım kucağıma geldiğinde o an benimle birlikte ağlayan üç erkek daha vardı. Selim, Selçuk ve Poyraz...

FOTOĞRAFÇIYA SERUM BAĞLANDI

Ameliyathaneden çıktığımızda üçünün de rengi en az benim kadar kaçıktı. Odaya çıktığımda Selim yanımdaydı ama Selçuk ve Poyraz’ı göremiyordum. Meğer ikisinin de tansiyonu düşmüş yan odada ikisine de kendilerine gelsinler diye birer serum bağlamışlar. Serumlarını bitirdikten sonra geldiler. Poyraz dayı olmanın verdiği adrenalinle olsa gerek, hemen Rüzgar’ı kameraya almaya devam etti. Selçuk bir garip, ne Rüzgar’a bakıyor, ne bana... Ne oldu diye sordum. Gözümün içine bile bakmadan bir çırpıda şunları söyledi ve gitti: ‘Sen benim 15 senelik arkadaşımsın Sibel. Az önce seni canlı canlı kestiler. Ameliyathanede düşüp bayılmadığıma şükrediyorum. Ama az kalsın gördüğüm manzaradan geri geri uzaklaşmaya çalışırken steril malzemeleri deviriyordum. Devirseydim seni biraz zor dikerlerdi. Buraya daha fazla dayanamıyorum. Ne çektim ne çekmedim, hiçbir şey hatırlamıyorum. İçimin aldığı bir gün makinadaki fotoğrafları CD’ye kaydeder gönderirim. Hadi görüşüz.’
İki hafta sonra gönderdi. Toplasanız 100 kare fotoğraf ya var ya yok. Güzel kareler hiç mi yok, var tabii. Özellikle Rüzgar’la ilk buluşmamızı çekerken fotoğrafa kendi yüreğini de koymuş benim canım arkadaşım. Ama ben diyorum ki, profesyonel biriyle çalışsaydım sonuç daha iyi olabilirdi. Çünkü onlar gerçekten işin erbabı. Kandan kordondan hiç etkilenmedikleri gibi, bebek kaçıncı dakikada hangi açıyla çıkacak biliyorlar. Ona göre çok doğru noktaya konuşlanıp deklanşöre öyle basıyorlar. İşin içine duygusallık karıştırmadıkları için arada ağlama molası falan vermiyorlar. Doğumdan sonra çektikleri fotoğraflarda anneyi bebeği nasıl tutacağı konusunda öyle güzel yönlendiriyorlar ki, ortaya tablo gibi kareler çıkıyor.

GÜNDE ÜÇ DOĞUMA GİRİYORLAR
Peki kim bunlar? Başta Şengül Pallı. En eskisi. Günde üç doğuma girdiği bile baki. Doğum başlamadan önce, doğum sırasında ve sonrasında şahane kareler yakalıyor. Ben en çok anne, baba ve bebeği çektiği üçlü kareleri seviyorum. Üçünü fotoğrafa öyle güzel yerleştiriyor ki çizip koysanız bu kadar muntazam duramaz. Bir de son olarak fotoğrafları sadece CD’de teslim etmiyor. Albüm olarak da bastırıyor. İşte o albüm hayat boyu saklanıyor, eşe dosta gururla gösteriliyor.
Başka kim var? Handan Hacıhaliloğlu. O, anne olmanın öyküsünü belgesel fotoğraflarla anlatıyor. Doğum-bebek albümleri için, annelerle genellikle doğuma birkaç hafta kala bir araya gelen fotoğrafçı, yaklaşık doğum tarihine göre annelerden randevu alıyor ve geri sayım başlıyor... Tabii ki normal doğum olması durumunda da hazırlıklar birkaç gün öncesinde tamamlanmış oluyor ve vakit geldiğinde hastanede buluşuluyor. Ailenin hastaneye gelişi, aile yakınları, doğuma uğurlama, doğum saniyeleri, bebeğin dünyaya gözlerini ilk açışı, ilk muayene ve banyo gibi detayları hiç kaçırmıyor.
Bir de Ayşe Kaya var. New York’ta hikaye fotoğrafçılığı eğitimi alan Kaya’nın methini de çok duydum. Doğum fotoğrafları çekerken ailenin bir parçası olduğunu, o kadar yakınlaşıp kaynaştığını söylüyorlar.
Benim tanıdıklarım bu kadar. Ama eminim daha çok var. Tercih sizin. İsim çok önemli değil aslında. Önemli olan tecrübe. Daha önce 5-10 kere doğum fotoğrafı çeken birine de pek tabii güvenebilirsiniz. Mümkünse yakın arkadaşınız ya da kardeşiniz olmasın yeter.

PROFESYONELLER BİLE KİLİTLENİYOR
Şengül Pallı’dan dinlemiştim bu işin profesyoneli olmasına rağmen en yakın arkadaşının doğumunda ağladığını, normalde bin kareye yakın fotoğraf çekerken, 300 tane çekip kilitlendiğini anlatmıştı. Doğum fotoğrafçısı değil ama Okan Bayülgen de doğum fotoğrafları çekiyor. Kendi bebeği dünyaya gelirken de görüntüledi. Ama inanın bu konuda deneyimli. İlk deneyiminde ameliyathaneyi birbirine katmış, panikten bütün steril malzemeyi döküp saçmış. ‘Düşüp bayılsaydım kimse benimle uğraşamazdı da üstelik’ demişti.
Yazarın Tüm Yazıları