Sallanarak uyuyordu artık hiç uyumuyor, yerde bulduğu kağıt parçalarını bana uzatıyordu, artık ufacık bir şey görse yalayıp yutmaya çalışıyor, en az sekiz kere ‘anne’ diyordu şimdi seksen kere diyor, bir de artık ben giderken ağlamıyor, gönülsüz de olsa el sallıyor. Hazırsanız, Rüzgar Yalın ana haber bülteni başlıyor
* Daha adamakıllı yürümüyor. Hiçbir yere tutunmadan 20 saniye ayakta durabiliyor, eğer onu çok tahrik eden bir nesne sallarsam (cep telefonu, uzaktan kumanda gibi) bana doğru üç adım atabiliyor, o kadar. Son iki gündür bir yerden destek almadan doğrulmayı da becerdi. Yani koşturmasına çok az kaldı. * Ne olduğu önemli değil, müzik duyduğunda dans ediyor. Hatta karşımızdaki inşaatın gürültüsüne bile tempo tuttuğu oluyor. Ses çıkaran her şeye naynay diyor. Naynay’ı çok beğenirse elindeki oyuncağı sağa sola, hatta kafasına vurabiliyor. Benim bittiğim an oluyor. * Sebze püresi, yoğurt ve meyveden başka bir şey yemiyordu. Artık kısır, köfte, kabak dolması, sebzeli Çin makarnası, sushi pilavı, mercimekli köfte yiyor. Denediği her yeni lezzetten sonra en beş dakika ağzını şapırdatıyor ve zevkle el çırpıyor. Yani genlerine hiç ihanet etmiyor. * Bebek arabasında ileri geri yaparak uyutabiliyordum, bu hafta o da mümkün olmadı. Sen misin beni Türkiye’ye afişe eden, dedi ve hiç uyumadı. Dadısını ayrı beni ayrı harap etti. İkimiz de sabah mor gözaltı halkalarıyla birbirimize bakıyoruz. Ve hep aynı şeyi söylüyoruz: “Azı dişleri çıkıyor ya, o yüzden uyuyamıyor.” * Anne, baba, mama, naynay, anneanne, dede ve Allah diyor. Çünkü her düşecek gibi olduğunda, Allah diyoruz. Eskiden anne- babayı en fazla sekiz kere söylerdi şimdi seksen kere tekrarlıyor. Bazen bir takılıyor, o tekrarladıkça içimiz eriyor. * Çorabını kendi çıkarıyor, bardaktan su içiyor, giyinirken kolunu uzatıyor, yıkanırken gıdısını kaldırıyor. Ha bir de ördeklere doldurup doldurup banyo suyunu içmeye çalışıyor. * Eskiden yerde bulduğu her türlü minik nesneyi tutup bana uzatırdı, şimdi yalayarak ağzına alıyor. Yeri yaladığını fark ederseniz ağzından çıkarıyor, karambole getirdiyse, ki bunu istiyor, bir güzel yutuyor. * En zoru altını değiştirmek. Kıpır kıpır, asla yatmak istemiyor, bezini ayakta bağlamak gerekiyor. Dikkat süresi çok kısa olduğu için ne şarkıyla ne oyuncakla oyalanıyor. * Bundan bir hafta öncesine kadar evde bırakıp dışarı çıkmak tam bir işkenceydi. Hazırlanırken gideceğimi anlayıp bacaklarıma yapışıyor. Anniee, anniee diye bağırıyordu. Ama sabrettim, hiçbir zaman onun oyuncaklarıyla oynamasını fırsat bilip kaçmadım. Her seferinde azıcık ağlamasını göze alıp bay bay dedim. Ve işe yaradı. Artık giderken bana gönülsüz de olsa el sallıyor. Çünkü geri geleceğimi biliyor.
SALLAYAN ANNELERDEN ÇÖZÜM BEKLİYORUM
Geçen hafta bebeğini sallayarak uyutan anneler gizli bir cemaatin üyesi mi, diye sormuştum ya gerçekten öyleymiş. Böyle ne çok anne varmış! Kimi mail attı, kimi aradı. Bazılarıysa eskiden beri tanıdığım kadınlar çıktı. Olmadık yerlerde ‘yalnız değilsin’ diyerek hikayelerini anlattılar. Şüphesiz hepinizin söyledikleri bana iyi geldi. Ama gece olduğunda aynı rutin tekrarlandı. Diyorum ki, çözüme yönelik bir şey yapalım. Herhangi bir öneriniz varsa paylaşın. “Rezene çayı içir, Ali Baba’nın Çiftliği’ni söyle” bile diyebilirsiniz. Bütün önerileri yazayım ve çocuklarını sallayarak uyutan anneler cemaatini yok edelim. Ne dersiniz?