Paylaş
Neydi bu belgeler? Şeker üreticileri, Harvard Üniversitesi'nden üç araştırmacıya hatırı sayılır meblağlarda paralar vererek, kalp hastalıklarına neden olan faktörler bağlamında şekerin aklanmasını doymuş yağların da günah keçisi haline gelmesini sağlamıştı. Dahası söz konusu araştırma, günümüzde bile referans olarak kullanılmayı sürdürüyordu. (The New York Times'ın konuyla ilgili haberini buraya ekledim.)
Bugün rüzgâr neredeyse 180 derece tersine dönmüş durumda. Bilim dünyası özellikle doğal yağların hikmetlerini saya saya bitiremezken, şekerden her gün biraz daha soğumamıza neden olan araştırmalar da birbiri ardına yayımlanıyor. En sonuncusunu daha cumartesi günü okudum ve hemen sizinle de paylaşayım dedim.
Tek paragraflık özet isteyenlere: Tedavisi çok zor olan bazı kanser türlerinde hücreler, şekeri çok seviyor, şekerle besleniyor. Şeker tüketiminin artışı bu hücrelerin hızla büyümesi anlamına geliyor. Bulgular bu yönde gelmeye devam ederse, gelecekte kanser tedavisinde şekersiz beslenmeden bahsedebiliriz.
Şimdi detaylar…
Araştırmayı yapanlar ABD'de bulunan Teksas Üniversitesi'nden tıp uzmanları. Bulgularına göre "skuamoz hücreli karsinom" adı verilen bir kanser türünde hücreler, şekere karşı diğer tüm kanserlerden daha bağımlıymış.
"Daha bağımlıymış" derken, hangi tür olursa olsun kanserli hücrelerin şekeri (yani glikozu) çok sevdiği zaten bir süredir biliniyordu. 2016'da Cancer Research dergisinde yayımlanan bir araştırmaya göre, aşırı şeker tüketimi meme kanseri ve akciğerde metastaz riskini artırıyor. New York Üniversitesi araştırmacıları ise geçen yıl martta şekerli içecek, işlenmiş gıda ve yüksek karbonhidrat yoğunluklu beslenmenin erkeklerde prostat kanseri riskini artırdığını tespit etti.
Teksas Üniversitesi uzmanları ise bu araştırmada bir adım ileri giderek farklı kanser türlerinin şekerle ilişkisini kendi aralarında kıyaslamayı denemiş ve başarılı da olmuş.
33 farklı tür kanserle savaşan 11 binden fazla hastanın verilerinin incelendiği araştırma kapsamında en yaygın görülen iki küçük hücreli akciğer kanseri türünün (adenokarsinom ve skuamoz hücreli karsinom) metabolik farklarıkarşılaştırılmış.
Sonuç şu: Akciğerinde tedavi edilmesi çok daha zor olan skuamoz hücreli karsinom görülen hastalarda, glikozu hücrelere taşımakla görevli bir proteinin seviyesi adenokarsinom görülen hastalara nazaran katbekat fazlaymış. Akciğer dışında kafa ve boyun, yemek borusu ve rahim ağzında skuamoz hücreli kanser görülen hastalarda da söz konusu proteinin seviyesi çok yüksek çıkmış.
Unutmadan, akciğer kanseri hem cilt kanserinden sonra en yaygın, hem de en ölümcü kanserlerden biriymiş. Akciğer kanserine yenilenlerin sayısı her yıl kalın bağırsak, meme ve prostat kanseri nedeniyle hayatını kaybedenlerin toplamından fazlaymış. Toplam akciğer kanseri vakalarının dörtte biri de skuamoz hücreli karsinom şeklinde görülüyormuş.
Peki bu ne anlama geliyor? Birincisi, bu yoldan ilerleyerek GLUT1 adı verilen söz konusu proteini baskılayan ilaçlar geliştirilebilir. Bu da kanser tedavisinde yeni bir dönemin başlangıcı olabilir.
Daha da önemlisi bu araştırma bize kanserle şekerin pek sıkı fıkı olduğunu bir kez daha hatırlatarak kanser tedavisinde şekersiz beslenmenin yolunu açıyor. Araştırmacılardan Jung-wahn Kim, ABD basınına bu çalışmayla ilgili açıklamalar da yapmış. Skuamoz hücreli kanserleri hedef alan tedavi yöntemleri olmadığının altını çizen Kim, "Bu araştırmanın bir sonraki aşamasında şunu görebiliriz: Şeker tüketimini azaltmak kanser hücrelerine giden glikozu da azaltacağı için tümörlerin büyümesini frenleyebilir" diyor.
Ekip bu teorinin doğruluğunu test etmek için çalışmalara başlamış bile... E haydi inşallah!
Paylaş