Paylaş
O yazıyı yazdıktan sonra, Facebook'un pek kıymetli algoritmaları konuyla çok alakalı bulduğum bir başka yazı çıkardı karşıma. "Et yemeyi bırakmanın gezegenimiz için en iyisi olduğunu düşünürdüm. Yanılmışım" diyordu yazıyı yazan kişi. İlgimi çekti, sizinle de paylaşayım dedim. (Yazının İngilizcesi burada, merak eden okuyabilir.)
Yazıyı kaleme alan Emily Monaco isimli kadın, 16 yaşındayken New York Times'da Michael Pollan'ın ABD'deki et endüstrisinin durumunu anlatan bir makalesini okuyor (onu da koyuyorum buraya) ve et yemeyi bırakmaya karar veriyor.
"Eti beslenmemden çıkararak sonuca katkı sağladığımı düşünüyordum. Ancak daha sonra öğrendim ki vejetaryenlik, etik beslenmenin tek yolu değilmiş ve vejetaryenler de etik olmayan beslenme kurbanı olabilirmiş" diyen Monaco'nun fikrini değiştirmesine sebep olan şeyler de şöyle:
Tabağımızdan eti kaldırıp yerini patateslerle, fasulyelerle ya da makarnayla dolduruyoruz. Ancak bu zaman zaman "konforlu yiyecekler" dediğimiz ve sağlığımıza da, doğaya da aynı şekilde zararlı olabilecek gıdalara çok fazla yüklenmemizle sonuçlanıyor. Örneğin et yerine tofu yiyoruz. Ancak dünyada tüketilen soya fasulyesinin (tofunun hammaddesi) yüzde 90'ının genleriyle oynanmış ve bu fasulyeler insanlar için kanserojen etkisi olan bir maddeye dayanıklı hale getirilmiş. Üstelik bu soya fasulyeleri büyük oranda Güney Amerika'da yetiştiriliyor. Güney Amerikalı çiftçiler, günden güne artan talebi karşılayabilmek için yağmur ormanlarını kesip ya da yakıp tarım arazilerine dönüştürüyor. WWF'in verilerine göre, kıtada her yıl yaklaşık 4 milyon hektar ormanlık arazi soya fasulyesi tarımı için yok ediliyor. Bunun 2,5 milyon hektardan fazlası sadece Brezilya'da yaşanıyor. (Aynı şey Meksika'da da avokado tarımı için geçerli.)
Reuters muhabiri Paulo Whitaker'ın Brezilya'da çektiği bu fotoğrafta yeşil alan Amazon yağmur ormanı, kahverengi alan ise soya üretimi için hazırlanmış ormansızlaştırılmış arazi. Yalnız dünyada üretilen soyanın çok önemli bir miktarının hayvan yemi olarak kullanıldığını da buraya ekleyelim. Bir başka deyişle et tüketimi bu seviyede olmasa soya üretimi de böyle astronomik boyutlara gelmeyebilirdi. Tek suçlu tofu değil yani.
Et yemeyen insanların bir diğer favori yiyeceği olan kinoada da benzer bir durum var. Kinoa önce ABD'de sonra da Avrupa'da popülerleştikçe fiyatı yükselmiş. Bu da Peru, Bolivya gibi ülkelerde, beslenmesinin önemli bir kısmı kinoaya dayalı olan insanların yükselen fiyatları karşılayamaz hale gelmesi demek. İngiliz Guardian'ın geçtiğimiz yıl yayımlanan bir araştırmasında, bu ülkelerde köylülerin kinoa yemeyi bıraktıkları, bunun yerine daha ucuz ve daha az besleyici gıdalarla doldurmaya çalıştıkları ortaya çıkmıştı.
Bütün bunlar karşısında Monaco'nun önerdiği şey, "Et yemiyorum, benden bu kadar" demek yerine etik bir omnivor olmak yani etik yollarla üretilmiş hayvansal gıdaları da beslenmeye dahil etmek.
Özetle diyor ki, tüketiciler, örneğin, hep serbest gezen tavukların yumurtalarını talep eder, etik olmayan ürünleri almazlarsa, üreticiler de kendilerine çekidüzen vermek zorunda kalırlar. Herkes etik üretim yapmaya başlar. Hem böylece duyarlı hayvansal ürün üreticilerini de ödüllendirmiş ve koşulları düzeltmeleri için onlara bir motivasyon sağlamış oluruz. Bunu sağlamak için önerdiği yol da herkesin mümkün olduğunca kendi yerel ürünlerini tüketmesi. Yerel çiftliklerden gelen etleri, sebzeleri, meyveleri satın alması.
İyi niyetli bir fikir tabii ama günümüzde yerel tohumların üretimlerinin bile kısıtlandığı bir dünyada ne kadar uygulanabilir ve sürdürülebilir o benim için hâlâ büyük bir soru işareti. Üstelik bu "serbest gezen" lafının da ne kadar güvenilir olduğunu geçen hafta da belirttiğim gibi sorgulamamız gerektiğini düşünüyorum. (Bu trendlerin gıda fiyatlarına etkisini de geçen hafta yazmıştım.)
Fakat elbette yazıda katıldığım çok önemli iki nokta da var. Birincisi, "Ben et yemiyorum, süt içmiyorum, üzerime düşeni yapıyorum" demekle sorumluluğumuz ne yazık ki bitmiyor. Çünkü bizim çok sağlıklı ve çok etik olduğunu düşündüğümüz beslenme modelimiz, dünyanın bambaşka bir yerinde insanların aç kalmasına ya da yağmur ormanlarının yerle bir edilmesine yol açabiliyor. İkincisi de yediğimizin nereden geldiğini bilmemiz, mümkün olduğunca yerli ürünleri tercih etmemiz gerek. Bunun neden bu kadar önemli olduğunu da ilk yazılarımdan birinde uzun uzun anlatmıştım. Okumak isteyen için onu da aşağıya ekliyorum. (Çok eklemeli bir yazı oldu bugün...)
Son olarak, 1 Kasım Dünya Vegan Günü kutlu olsun!
Paylaş