Ne kadar parao kadar çocuk

Meyve salatası gibi bir durumdayız. Viyana’da, bir Meksika lokantasındaki yuvarlak masanın etrafında bir Ganalı, bir Nijeryalı, bir İngiliz ve bir Türk oturmuş, hayretle bir Çinliyi dinliyoruz.

Benim dışımdakiler erkek ama, konu kadınlar ve çocuklar. Çinlinin 12 yaşında bir kızı var. "İkinci bir çocuğumuz olamaz" diyor Li Yun, "Eğer olursa, üniversitedeki görevime son verirler. Devlet memurlarına ikinci çocuk yasak. Aslında, büyük kentlerde oturan herkese ikinci çocuk yasak ama zenginlerle ünlülerin durumu farklı." "Nasıl yani, başkalarının çocuklarını evlat mı ediniyorlar?" diye soruyoruz. "Yok canım", diye gülüyor Li Yun, "50 bin ila 600 bin yuan ödeyip, kendi çocuklarını satın alıyorlar". Hesaplıyorum, 50 bin yuan, 8 bin YTL ediyor. "Bu paraya ne yapılır?" diye soruyoruz. "Birçok kasabada ev alınır" diyor.

Çin’in nüfusu 1.3 milyar. Yani, yeryüzündeki her beş kişiden biri Çinli. 1970’li yıllarda bir hesap yapmışlar, aynı hızla çoğalmayı sürdürürlerse, 40-50 yıla varmadan, açlıktan kırılacaklarına karar vermişler. Nüfus artış hızını yavaşlatmak üzere bazı önlemler almışlar, başarılı da olmuşlar. Hatta artışı 2025’te durdurmayı, daha sonra düşüşe geçmeyi bile umuyorlar.

Dostumuz Li Yun, bu gidişin ülke ekonomisine zarar vereceğinden emin. "Zaten uzun ömürlü bir milletiz. Yaşı 80’in üzerinde 15 milyon kişi var. 10 yıla varmaz, beş kişiden biri, 60’ını geçecek. Çin, bir ihtiyarlar ülkesi olmaya doğru hızla gidiyor. Onlara kim bakacak, kim çalışacak?" diyor. Benzer kaygıları paylaşan çok kişi olsa da, Çin, doğum kontrolünde ısrarcı. Bu amaçla izlenen politikaların başında, erken evlilikleri caydırmak geliyor. Nitekim erkeklerin 22, kızların 20 yaşından önce evlenmesi yasak.

İkinci önlem, çocuk sayısını kısıtlamak. 1979’dan bu yana, büyük kentlerdeki çiftlerin sadece tek çocuk yapmasına izin var. Zaman içinde yasa biraz gevşemiş. Örneğin, evlenenlerin her ikisinin de kardeşi yoksa, ikinci bir çocukları olmasına izin veriliyor. Ya da çiftlerden biri etnik bir azınlığa mensupsa, yine ikinci çocukları olabiliyor. İzin verilenden fazla çocuğu olanlar, yaşadıkları bölge ve gelir durumlarına göre değişen para cezaları ödüyor.

Kırsal kesimdeki yasalar biraz daha farklı. Aslında, tek çocuk politikası orada da geçerli. Ama, ilk doğan kız ise ya da kalıtımsal olmayan bir sakatlığı varsa, ikinci bir çocuğa izin veriliyor. Ayrıca, nüfus yoğunluğunun çok düşük kaldığı bölgelerde yaşayan ailelere ve Uygurlar ya da Tibetliler gibi etnik azınlıklara, ikinci çocuk hakkı veriliyor. Kentte olsun, köyde olsun art arda çocuk sahibi olmak da mümkün değil. İkisi arasında 4-5 yıl beklemek gerekiyor. Kağıt üzerinde her şey iyi, hoş da, bakın uygulamada neler olmuş ve neler oluyor.

YILDA 13 MİLYON KÜRTAJ

Çin’de kürtaj serbest. Üstelik gebeliğin her aşamasında mümkün. Resmi bildirimlere göre, her yıl 13-48 yaş aralığındaki 100 kadından üçü kürtaj oluyor. 2007’de gebeliği sonlandırılanların sayısı 13 milyon. Üçte biri bekar, çoğu birkaç kez kürtaj olmuş, yüzde 7 kadarı 18 yaşının altında. 8846 kadınla ilgili bir araştırma, yüzde 36’sının altı ay içerisinde iki kez, yüzde 18’inin üç kez çocuk aldırdığını gösteriyor.

Kadınların sağlığı açısından çok büyük risk taşıyan bu durumun birkaç nedeni var. En başta geleni, elbette çocuk yapma yasağı, ikincisi, cinselliğin serbestçe yaşanmasını olağan karşılayan bir toplumda, yasal evlilik yaşının yüksekliği. Belki de bunlardan daha önemlisi, gebelikten korunma yöntemlerinin öğretilememesi. Evli olmayanlar arasında yapılan bir araştırma, yüzde 80’inin hiçbir şekilde korunmadığını gösteriyor. Bunların üçte biri, korunmanın ne olduğunu bile bilmiyor.

Suzu Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Professor Huo Jinzhi’nin bir araştırmasına göre, ortaokul öğrencilerinin yüzde 4.6’sının cinsel deneyimi bulunuyor. Çin Evlilik ve Aile Araştırmaları Enstitüsü, lise son sınıftaki kızlarda bu oranın, yüzde 13’e ulaştığını bildiriyor. Aileler, gebeliğin nasıl önleneceğini konuşmaktan utanıyor. Cinsellik ve üreme eğitimi, 2004’te müfredata eklense de yeterli olmuyor. Gençler, gazete ve dergilerden, radyo ve televizyondan ve elbette internetten, yarım yamalak bir şeyler öğrenmeye çalışıyor.

Zorla kürtaj ve kısırlaştırma

Başkent Pekin’in 650 kilometre güneydoğusundaki Linyi’de oturanlar, başlarından geçenleri 2005 Ağustos’unda Çen Guangçen’e anlattı. Çen avukat değildi ama bir avukat kadar hukuk bilgisine sahipti. Çen, bir köylüydü, ayrıca görme engelliydi, ama bu eksiklikleri, Linyi’de yaşananları dile getirmesini ve Çin Komünist Partisi’nin, nüfus artışını durdurabilmek amacıyla 30 yıldır uyguladığı sıkı aile planlaması politikasını tehdit etmesini engelleyemedi.

Köylülerin anlattığına göre, 2005 yılı mart ayından bu yana, yerel yetkililer, kalabalık gruplar halinde iki çocuklu ailelerin evlerine gelmiş, eşlerden birinin kısırlaştırılacağını bildirmişti. Üçüncü çocuğunu bekleyen ve aralarında 7-8 aylık hamileler bulunan kadınlar kürtaja zorlanmış, kaçmaya çalışanların akrabaları hapsedilmiş, kaçan geri gelinceye dek, bu kişiler karakolda tutulmuş, aç bırakılmış, hatta dövülmüştü.

Çen, ev ev dolaştı. Haftalar boyunca kendisine anlatılanları teybe aldı ve köylülerin, bölge savcılığına suç duyurusunda bulunmasını sağladı. Ona göre, bu uygulamalar, insan haklarına ve 2002 yılında çıkartılan bir yasaya aykırıydı.

Yasa, açıkça dile getirilmemiş olmakla birlikte, uygulandığı bilinen zorunlu kürtaj ve kısırlaştırılmalara son vermek amacıyla çıkartılmıştı. Yasa, bunları yasaklıyor, tek çocuklulara para yardımı yapılmasını, çok çocuklulara para cezası verilmesini öngörüyordu. Ancak, partinin koyduğu nüfus artış oranını tutturamayan yerel yöneticilerin görevden alındığı da bir gerçekti. Bu nedenle, yasağa rağmen yer yer, zorla kürtaj ve kısırlaştırmanın sürdüğüne ilişkin söylentiler vardı.

Linyi olayı, bunun gerçek olduğunu ortaya çıkarttı. Ulusal Nüfus ve Aile Planlaması Komisyonu halen iddiaları soruşturuyor, yerel yönetimden birçok kişi tutuklu. 10 milyon kişinin yaşadığı Linyi ve çevresinde, 130 bin dolayında kadın ve erkeğin mağdur olduğu ileri sürülüyor.

Çen Guangçen’e gelince. O, sadece köylülerin şikayetçi olmasını sağlamakla yetinmedi, Time dergisinin bir muhabiriyle de konuştu. Söyledikleri, birkaç saat içinde internette dolaşmaya başladı. 2005 Eylül’ü ile 2006 Mart’ı arasında mala zarar vermek ve yanına topladığı vatandaşlarla birlikte trafiği engellemek gerekçesiyle ev hapsinde tutuldu, daha sonra aynı nedenle tutuklandı. 24 Ağustos 2006’da, bu suçları yüzünden dört yıl üç ay hapis cezasına çarptırıldı. Aynı yıl Time dergisi onu, dünyayı değiştiren 100 kişi arasına yerleştirdi. "Linyi’de olanları biliyor musun" diye sorduk Çinli dostumuza. "Gazeteler yazmadı. Ama hepimiz sohu.com’dan öğrendik" diyor. Sohu.com’un, 150 milyona varan Çinli internet kullanıcısının en çok rağbet ettiği site olduğunu söylüyor.

Bakkaldan çok ultrasoncu

Guiyang, Çin ölçeğine göre küçük bir kent. Ancak kadın hakları açısından önemi çok büyük. Bu şehrin beyaza boyanmış duvarlarında, kocaman kırmızı harflerle "Kız bebekleri öldüren en ağır şekilde cezalandırılacaktır" yazıyor ve Guiyang, 1 Ocak 2007’den başlamak üzere, 14 haftalıktan ileri gebeliklerde ultrason çekilmesini yasaklamış ilk kent olmanın gururunu yaşıyor.

Aslında ulusal yasalar, ultrasonun sadece anne ve bebeğin sağlığının izlenmesi için kullanılmasını öngörüyor ama, dinleyen yok ve böyle giderse 10-15 yıl sonra, Çin’in özellikle kırsal kesimlerinde yaşayan, evlilik çağına gelmiş 40 milyon kadar erkek, yaşamını birleştirecek kadın bulamayacak.

Dünyanın hiçbir ülkesinde, doğan kız ve erkek çocukların sayısı birbirine eşit değildir ve genellikle her 100 kıza karşılık 102-107 arasında erkek çocuk doğar (Örneğin, Türkiye’de 107). Hindistan, Pakistan ve Güney Kore’de bu oran, erkek çocuk lehine bozuluyor. Çin’de ise durum daha kötü. Hele Guiyang’da kaygı verici. İlk çocuklar arasında 100 kıza, 129 erkek, ikincilerde ise, 100 kıza 147 erkek çocuk düşüyor. Ülke genelinde rastlanan bu dengesizliğin nedeni, özellikle kırsal kesimde ailelerin erkek çocukları tercih etmesi.

Çin’in sıkı aile planlamasının, çocuk sayısına getirdiği kısıtlamalar, kız çocuk hamileliklerinin sonlandırılmasına, doğan kız bebeklerin ölüme terk edilmesine yol açıyor. İşin kötü yanı, bebeğin cinsiyetinin saptanması için ultrasondan başka olanağı bulunmayan yörelerde, hamileliğin ileri aşamalarına dek bekleniyor olması.

"Ultrason çeken kliniklerin sayısını bilemem" diyor Çinli dostumuz Li Yun, "Ama bakkalların sayısından fazla oldukları muhakkak."

ÖZEL BABALIK LABORATUVARLARI

Çin, uzunca bir süredir cinayetlerin, ırza geçmelerin aydınlatılmasında DNA analizlerini kullanıyor. Bir DNA bankası var (Dünyanın ilk ve tek insan kokusu bankası Nanjing’de, olay yerinden topladıkları kokuları, zanlıların kokusuyla karşılaştırıyorlar) ve sadece başkentteki Bilim Akademisi’ne bağlı Genetik Enstitüsü, günde 4500 DNA analizi yapabilecek olanağa ve 500 uzmana sahip. Çin, 55 etnik grubunun, bitkilerinin, hayvanlarının genetik özelliklerini biliyor, DNA analizlerine gereken tüm araç, gereç ve ayıracı kendisi üretiyor (Örneğin Türkiye, her türlü aracı gereci dışarıdan alıyor). Ve tabii, her türlü akrabalığın belirlenmesinde de DNA analizlerini kullanıyor.

Evlilik dışı ilişkiler arttıkça, "Bu çocuk senin" diyerek erkeklerin kapısına dayanan kadınların sayısı da artmış. Sadece onlar mı? Eskisine oranla çok daha serbestleşen kadınlar yüzünden, "Bu çocuk benden olmayabilir" diyerek içine kurt düşen kocaların sayısı da artmış. 2002’de devlet, özel DNA laboratuvarlarının açılmasına izin vermiş. Böylelikle sorunlar, mahkemeleri işgal etmeden çözülmeye çalışılıyor. Ayrıca resmi makamlar, evlilik dışı doğan çocuklara nüfus kağıdı vermek için, biyolojik babaların DNA analiziyle kanıtlanmasını istiyor.

Özel DNA laboratuvarları konusunda öncü kent, Hong Kong sınırının hemen yanındaki 12 milyonluk Şenzen. İlk laboratuvar, Şenguang Adli Kimlikleme Enstitüsü. Onu, Guangdong Taitai DNA kliniği ve Şenzen Halk Hastanesi’nin DNA laboratuvarı izlemiş. Kentin her yanında ilanları var. Başvuruların her yıl, bir öncekinin en az iki katı olduğu söyleniyor. Bir babalık testinin ücreti 3 bin 900 yuan (700 YTL). İşe yeni girmiş bir üniversite mezununun maaşı kadar. Müşterilerin dörtte birini Hong Konglu baba adayları oluşturuyor.

"İlk özel babalık laboratuvarları neden başkentte değil de, Şenzen’de açılmış" diye sorduk Çinli dostumuza. "Çok basit" diye yanıtladı. "Hong Kong’daki zengin işadamlarının metresleri orada oturur da ondan."
Yazarın Tüm Yazıları