Hafta içindeki olağanüstü iş yoğunluğuma rağmen, gecemi gündüzüme katarak bugün ilgiyle okuyacağınızı umduğum bir cinayetin öyküsünü tamamlamaya çalışmaktaydım ki, 6 Mart Perşembe sabahı, gazetelerde gördüğüm bir haber dikkatimi çekti.
Hele Sabah Gazetesi’nde, Rıdvan Tezel kardeşimin imzasını taşıyan "0.51 promil alkollü çıktı, ehliyeti gitti" başlığı ile verilen haberi okuyunca, kulaklarıma kadar sıcak bastı.
Kimin söylediğini bilmiyorum ama, haberin sondan ikinci satırında "İki bira içince 0.51 promil alkol çıktığı belirtildi" şeklinde bir cümle vardı. Önce, Tezel’i arayıp bunu kimin söylediğini öğrenmeyi düşündüm. Sonra vazgeçtim.
Cinayetle ilgili olarak topladığım ve çalışma odamın dört bir yanına yayılmış yüzlerce sayfa bilgi, belge, ses kaydı transkripti ve kriminal laboratuvar raporu ile onlarca otopsi ve olay yeri fotoğrafını bir çırpıda topladım. Şu alkol meselesi ile ilgili görüşlerimi kaleme almaya karar verdim. Benim gibi alkolle uzak yakın ilgisi olmayanlara, bir bilgisayar programcısının testereyle ufalandığı korkunç bir olay yerine, güvenli sürüş yeteneğinin kaybını konu alan tatsız bir yazı sunduğum için özür dilerim.
ALKOLMETRE SONUCU KESİN KANIT MI
Övünmek gibi olmasın, Türkiye’de, solunum havasında alkol ölçümünü, bundan 25 yıl kadar önce, Adli Tıp Kurumu’ndaki Kimya Dairesi’nde görevli ekibimle ben başlattım. Önce Almanya’dan Drager, ardından İngiltere’den ithal edilen Lion marka gereçlerle donatılan ve İstanbul’da, Taksim Meydanı’nın orta yerine park etmiş bir minibüsteki kimyacılarımız uzunca bir süre, polislerin durdurduğu araç sürücülerine "Lütfen, derin bir nefes alın ve şu boruya üfleyin" dedi. Gerçi akciğer havasından yola çıkarak, kandaki alkolün düzeyi hakkında bir fikir elde edilebileceği 1950’lerden beri biliniyordu ama, trafik kontrollerinde kullanılabilecek, taşınabilir üfleme gereçleri henüz pek yeniydi.
O zamanlar, Türkiye’nin, her üflemede ayrı boru kullanacak parası yoktu. Ertesi güne lazım olan malzemeyi hazır etmek için, yardımcı personelimiz gece boyu kullanılmış plastik tüpleri yıkar, dezenfekte eder, kurutur ve yeniden jelatinlerdi. Çok genç yaşta kaybettiğimiz, alkol ekiplerinden sorumlu Adli Tıp Kurumu Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Ayhan Köseoğlu, her sabah o gün kullanılacak alkolmetreleri belli miktarda alkol buharı içeren standartlarla ayarlar, göreve gidecek uzmanlarımıza zimmetlerdi. Birkaç yılda, bu hizmeti, tümüyle gerçek sahiplerine, polislere teslim ettik.
ÜFLEME SONUÇLARI TARTIŞMASI
Aradan geçen çeyrek yüzyılda, alkolmetrelerin ne zaman yanlış yüksek, ne zaman düşük ölçüm yaptığıyla ilgili dünyada sayısız araştırma yayınlandı. Gereçlerin teknik özellikleri bu yönde düzeltilmeye çalışıldı; sürücüden kaynaklanabilecek istemli ve istemsiz hatalar ve alkolometrelerin bakım ve kalibrasyonu konusunda polisler eğitildi, hekim, savcı ve yargıçlar bilgilendirildi, hatta yasalar değiştirildi. Bu sıkıntılar yüzünden ülkeler, üfleme sonuçlarını, kandaki alkol düzeyi hakkında fikir veren bir ön test olarak kabul edenler ve yargılamaya yeterli delil olarak kabul edenler şeklinde, ikiye ayrıldı.
Sayısız davada gereçler ve uygulamalar sorgulandı, "Üflemenin yapıldığı sırada, sürücünün kanındaki alkol yükselme aşamasında mı, yoksa atılma aşamasında mı?" ya da, "Şimdi şu kadar ama, iki saat önce kaçtı?" gibilerinden sorulara yanıt arandı. Bütün bu kargaşa, tek uzmanlığı alkolmetre sonuçlarıyla ilgili davalar olan hukuk bürolarına ve bilirkişilere yaradı.
KAZALARIN NEDENİ SADECE ALKOL DEĞİL
ABD, Kanada, Fransa, Almanya, İtalya, Avustralya gibi trafik kazalarının yoğun olarak yaşandığı ülkelerdeki araştırmalar, ölümlü kazaların neredeyse üçte birinde, sürücülerin uluslararası denetime tabi uyutucu, uyuşturucu ya da uyarıcı maddeleri içeren reçeteli ilaçların; esrar, ekstazi gibi yasadışı maddelerin, hatta basit nezle ve grip ilaçlarının etkisinde olduğunu gösteriyor.
Örneğin esrar, araç sürmek için gerekli dikkat ve konsantrasyonun azalmasına yol açar. Mesafe, hız ve zaman duygusunu ortadan kaldırır. Bu nedenle, çarpışma riskini önemli ölçüde artırır ve görünüşte hiçbir bozukluk belirtisi olmamasına karşın, sürme yeteneğini etkiler. Ekstazi gibi uyarıcılar, risk almayı ve saldırganlığı artırır ve sürücüler, güvenli şekilde araç süremeyecek kadar yorgun düşmelerine karşın araç sürmeye devam eder.
Toplumumuzun, sadece güvenli sürüş yeteneğini etkileyen organ hastalıkları hakkında değil, reçetesiz satılan nezle ve grip ilaçları da dahil, pek çok ilacın ve yasadışı maddenin, trafik kazalarının başta gelen nedenlerinden biri olduğu konusunda aydınlatılması gerekiyor.
GÜVENLİ SÜRÜŞ YETENEĞİ DAHA ÖNEMLİ
Daha 1990’ların ortasında, önemli olanın kanda alkol konsantrasyonu değil, sürücünün güvenli araç sürme yeteneğini kaybedip kaybetmediğinin belirlenmesi olduğunu dile getirmeye başlamıştım. Amacım, Los Angeles polis teşkilatında görevli sevgili Thomas Page’in 1980’lerin ortasında başlattığı ve yerinde incelediğim Madde Tanıma Uzmanlığı (Drug Recognition Expert, DRE) uygulamasını Türkiye’ye getirmekti.
Günümüzde, ABD’nin 37 eyaletinde, Kanada’da, İsveç, Norveç ve Güney Afrika’da, ayrıca Avustralya, Almanya ve İngiltere’deki DRE polisleri, sürücüye bazı testler uygulayarak, güvenli araç kullanıp kullanamayacağı hakkında bir fikir elde edebiliyor. Hatta ilaçları da kapsayacak biçimde, başlıca 7 grupta toplanan uyutucu-uyuşturucu-uyarıcı madde ya da maddelerin etkisi altında olabileceğini belirleyebiliyorlar. DRE polislerinin eğitimi, Uluslararası Polis Şefleri Birliği’nin teorik ve pratik ders programı ve denetiminde yürütülüyor. Sertifikalandırılan polisler, belirli aralıkla yeniden eğitiliyor, yeniden sınava sokuluyor ve sertifikaları yenileniyor.
Şimdi, İstanbul Yeditepe Üniversitesi’nde görevli Prof. Dr. Sedat Çöloğlu ile birlikte, MAT Uzmanlığı adını verdiğimiz programı tanıtmaya çalıştık. 2000 yılında, DSP İstanbul Milletvekili Ahmet Tan Başkanlığı’ndaki TBMM Trafik Güvenliği Araştırma Komisyonu’na anlattık. 2003’te düzenlediğimiz uluslararası bir kongreye, Tom Page ve ekibini davet ederek, polis teşkilatı mensuplarına konferanslar vermelerini sağladık.
Ne yazık ki, bu ucuz ve Türkiye’nin her noktasında hiçbir gereç kullanmadan, kan ya da idrar analizi yapmadan uygulanabilecek tarama yöntemine sahip çıkan olmadı. Bu arada ben, Tom Page’i tanıdığımla kaldım. Pek de fena olmadı, editörlüğünü yaptığı "Kötüye Kullanılan Maddelerin Adli Tıbbi Boyutu" adlı İngilizce kitaba, hukukçu Tanıl Başkan ile birlikte, Türkiye’deki karayolu trafiğiyle ilgili yasal düzenlemeleri ve kazalara alkol ile madde etkisini irdeleyen bir bölüm yazdık.
Erkekler kadınlardan şişmanlar zayıflardan fazla içebilir
Gelelim, şu roman yazdıracak kadar ilginç cinayet öykümü bir tarafa bıraktıran, "İki şişe birayla kanda 0.51 promil alkol çıkar" meselesine. Tüketilen alkolün, kanda hangi değere, ne kadar sürede yükseleceği, ne hızda düşeceği, bu sırada insanın neleri yapıp yapamayacağı, içkinin niteliğine, alışkanlığa, kiloya, açlığa, içkiyle birlikte neyin, ne kadar yenilip içildiğine (yemek, su, ilaç, uyuşturucu gibi); içme hızına, birden fazla şişe, bardak ya da kadeh içildiyse bunların art arda mı, yoksa aralıklarla mı içildiğine ve farklı içkiler olup olmadıklarına, ayrıca fiziksel aktiviteyle, genel sağlık durumuna, cinsiyete ve daha birçok biyokimyasal ve genetik faktöre göre değişir. Kandaki alkol yükselirken, kişiden kişiye önemli farklılıklar gözlense de, genellikle 4 promil’in, yani yüzde 400 miligram’ın üzerine çıktığında, solunum durur.
Çok kaba bir hesapla, 50 kiloluk bir kadın, iki saatte iki şişe bira içerse, kanındaki alkol, en fazla 0.59 promil’e kadar yükselir. Ama 80 kiloysa, bu sayı ancak 0.29 olur. (Demek ki neymiş, şişmanlar, zayıflardan daha fazla içebilir!). 50 kilo bir erkek, iki saatte, iki bira içerse, kanındaki alkol 0.46’ya, 80 kiloluk erkeğinki ise ancak 0.21’e ulaşır (Demek ki neymiş, erkekler, kadınlardan fazla içebilir).
Diyelim ki, "Bir saatte iki şişe bira içilirse ne olur? diye sordunuz. 80 kiloluk bir erkekseniz mesele yok. Kandaki alkolünüz, hálá yasal sınır olan 0.5 promil’in altında kalır. Sakın "Ben şişman bir kadınım, ben de saatte iki bira içeceğim" diye tutturmayın. Sizinkisi, 0.71’e kadar yükselir. Kadın ve erkek bedeninin alkol karşısındaki bu davranışı, sadece kadın bedenindeki suyun daha az, yağın daha fazla olması ve mide-bağırsak sistemindeki özelliklerle açıklanamayacak kadar karmaşık ve hálá tam aydınlatılamamış ve "Erkekler Mars’tan, Kadınlar Venüs’ten" dedirtecek kadar farklıdır.
Bu kadar uzun "faraziye ve nazariye"den sonra, noktayı koyalım. "İki şişe birayla kanda 0.51 promil alkol çıkar" şeklinde bir genellemeye gidilemez. Ama en iyisi, siz siz olun, bir şişe bile bira içip araç kullanmayın.
Aynı ehliyetle 41 yıl
Elimde, tam 41 yıl önce geçtiğim bir sağlık kontrolünden sonra, İstanbul’da aldığım bir ehliyet var ve bu ehliyetle sadece Türkiye’de değil, uluslararası antlaşmalar gereği geçerli olduğundan, dünyanın pek çok ülkesinde araç kullandım. Ender olmakla birlikte, trafik kurallarına uymadığım için para cezası ödediğim, kazaya karıştığım için yargıç karşısına çıktığım oldu. Bu olayların her birinde uykusuz ve çok yorgundum.
Direksiyon başına oturan herkes, uykusuzluk ve yorgunluğun, güvenli sürüş yeteneğini azalttığını gayet iyi bilir. Hatta uzun süreli açlığın, çok ağır bir yemeğin ve tabii alkolün etkilerini de iyi bilir. Ancak ölümlü kazaların birçoğuna, sürücünün bildiği ya da bilmediği kas, eklem, beyin, böbrek, kalp, göz, kulak gibi organlarını tutan hastalıkların yol açtığı pek bilinmez. Bu hastalıkların büyük bir bölümü yaş ilerledikçe ortaya çıkar. Bir sağlık kontrolünden geçtikten sonra alınan ehliyetle, değil benim gibi 41 yıl, ölünceye dek araç kullanılan günlerin artık geride kalmasını dilerdik.
Ne yazık ki, Türkiye’de henüz, yaşa bağlı olarak artan sağlık bozulma riskini dikkate alarak, sağlık muayenesi şartı aranmıyor. Şimdilik sadece, uluslararası ve şehirlerarası nitelikli yolcu ve eşya taşıyan sürücülerin sağlık durumlarını her beş yılda bir, yetkili bir sağlık kuruluşundan aldıkları raporla belgelemeleri şart koşuluyor. Türkiye adına çok önemli bir başlangıç olduğuna inandığım bu uygulamanın, yakın bir gelecekte tüm sürücülere yaygınlaştırılmasını dilerim.