Koca göbekli, papyon kravatlı beyaz tavşanın peşine takılıp çukura düşen Alis’in maceralarını hatırlıyor musunuz?
Hani mantar yedikten sonra, boyu bir uzar, bir kısalırdı. Son yıllarda, harikalar diyarını ziyaret için mantar yiyenler çoğaldı. Hatta, kurbağa yalamaya kalkanlar bile var. Bazı yolculukların hedefi şaşması ve öbür dünyada sonlanması, Hollandalıları bile korkutmuşa benziyor.
22 yaşında bir İngilizdi. Kaldığı otel odasında eline ne geçerse pencereden aşağıya atmış, ellerini kesmiş, aşağıdan geçen yaşlıca bir adamı ağır yaralamıştı. Bir diğeri, İzlanda’dan kalkıp gelmişti. Henüz 19 yaşındaydı. Otel odasının penceresinden atlamış, şans eseri sadece bacaklarını kırmakla kurtulmuştu. 29 yaşında Danimarkalı bir kampçıydı, gece yarısı direksiyona geçmiş, karavanlar, çadırlar arasında dönüp durmuş, huzur içinde uyuyanları ölümle burun buruna getirmişti.
Bir okul gezisine katılarak Hollanda’ya gelen 17 yaşındaki Fransız kızı Gaelle Caroff, son bir iki ayda, otellerde ve kamp yerinde olanları duymamıştı anlaşılan. Duymuş olsaydı eğer, "Olmayan şeyleri görür, sesleri duyarsın. Hiç tehlikesi yoktur, ’smatshop’ tabelası asılı dükkanlarda satılır, bir dene, pek keyif alırsın," diyenlere inanmayabilirdi.
Soğuk bir mart gecesi genç kız, Amsterdam’ın IJ tüneli yakınlarındaki üstgeçide çıktı, ayaklarının altında akan ışık seline doğru bırakıverdi kendini ve hemen oracıkta can verdi. Hangi olmayan şeyleri görüp hangi olmayan sesleri duyduğunu kim bilebilir?
"Hiç tehlikesi yoktur, pek keyif alırsın" dedikleri, psilosibin ve psilosin adlı maddeleri sentezleyen, yüz kadar türü bulunan, hemen hepsinin şapkası küçük ve kahverengi bir mantar çeşidi. Her iki maddenin saf şekli, tıpkı yarı sentetik bir madde olan LSD ve peyote kaktüsünde bulunan meskalin gibi, Birleşmiş Milletler’in 1971 tarihli Psikotrop Maddeler Hakkındaki Sözleşmesi’nin 1 sayılı cetvelinde yer alırlar. Çünkü algılanan her şeyin distorsiyona uğramasına, zaman ve mekan algısında değişikliklere, renklerin ses, seslerin de renk olarak algılanmasına, çeşitli sanrıların (halüsinasyon) ortaya çıkmasına, istem dışı hareket, düşünce ve davranışlara ve öfori, anksiyete, ajitasyon, baş dönmesi, baş ağrısı, bulantı ve taşikardi gibi belirtilere yol açarlar.
Çok sayıdaki araştırmaya rağmen, henüz ilaç olarak kullanılabileceği kanıtlanmadığından sadece yetkili kişiler tarafından, sadece hükümetlerin kontrolündeki hastane ve araştırma merkezlerinde ve sadece bilimsel araştırmalarda kullanılmasına izin verilir. Gerek imalatı, gerekse ticareti özel izinlerle yapılır ve bu bilgiler 1971 Sözleşmesi gereği, düzenli aralıklarla üyesi bulunduğum BM Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu’na (INCB) bildirilir. Bugün itibariyle dünyada, sözleşmeyi imzalamamış yalnız 11 ülke kaldı. Bunların büyük bölümü, Kiribati, Samoa gibi ada ülkeleri. Bu ayrıntılarla kafanızı şişirmemin nedeni, "büyülü" ya da "sihirli" denen mantarın içindeki maddelerin, dünya genelinde ne denli sıkı biçimde denetlendiğini anlatmak.
LSD UNUTULDU, DOĞALI GÖZDE
1971 Sözleşmesi, halüsinojenik maddelerin adlarını sıralamış, ancak içinde bulundukları bitki, mantar ve hayvanlardan söz etmediğinden, psilosibinli mantarlar uzun yıllar toplanmış, üretilmiş, alınıp satılmıştır. Hatta 2004’teki bir duruşmada tanık olarak dinlenen, zamanın INCB Başkan Yardımcısı Robert Lousberg, işlem görmemiş psilosibinli mantarların serbestçe kullanılabileceğini belirtmiştir. Tüketimin giderek tehlikeli boyutlara ulaştığını gören bazı Avrupa ülkeleri önce kurutulmuş şeklini, daha sonra kurusu ile birlikte tazesini de yasaklamış, hatta psilosibin içermediği halde, üretilmesi için gerekli sporların ticaretini bile engellemiştir.
Kanada’da psilosibinli mantarı bulundurmanın cezası 1000 Kanada doları (1150 YTL) ya da 5 ay hapistir. Suç tekrarlandığında, cezası 5000 dolara ya da 3 yıl hapse çıkar. ABD’de psilosibin, psilosin ve bunları sentezleyen mantarlarla ilgili her türlü eylem suçtur.
Uyuşturucu piyasasının en temel özelliği, kullanımı yasaklanan bir maddenin yerini, henüz denetlenmeyen bir alternatifinin almasıdır. Nitekim, psilosibinli mantar ticareti engellenince, internet üzerinden başka halüsinojenik etkili mantarlar, örneğin müskimol içeren ve çok tehlikeli amanita muscaria (sinek mantarı) satanlar belirivermiştir.
Günümüz Avrupası’nda, halüsinojen dendiğinde LSD’nin akla geldiği yıllar geride kaldı. Bir zamanların bu çok moda maddesinin yerini hızla sihirli mantar alıyor. Gençler, doğal ve organik bir ürün tüketmenin, laboratuvarda elde edilen LSD’den daha sağlıklı olduğuna inanıyor. Mantarların pazarlanmasında da, "Doğal, yapaydan üstündür" sloganı öne çıkıyor. Hollanda, Çek Cumhuriyeti, Avusturya, Portekiz, İtalya ve Polonya’da 15-16 yaşındaki öğrenciler arasında sihirli mantar denemiş olanların sayısı, yine laboratuvarda sentezlenen Ecstasy’yi kullanmış olanlara eşit. Fransa ve Belçika’da Ecstasy’den bile fazla. Türkiye’de olan biteni öğrenmek istediğinizi biliyorum. Yazımın bir başka yerinde, ona da değineceğim.
HOLLANDA MANTARI YASAKLIYOR
Liberal uyuşturucu politikalarıyla tanınan Hollanda, 2001’de sihirli mantarların kurutulmuş şekilde satışını yasakladı. Buna karşılık tazelerinin, "smartshop" denen özel dükkanlarda satılmasına dokunmadı.
Yeni yasa, "De Sjamaan" (Şaman) gibi, mantar toptancılarını ciddi biçimde etkiledi. 2003 ile 2005 arasında, kuru mantar ihracatçıları yasanın kaldırılması için çok sayıda dava açtılar, ancak hepsini kaybettiler. Hollanda, artık yurt dışına eskisi kadar mantar ihraç edemiyordu ama, Amsterdam’ın smartshop’ları mantarın büyüsüne kapılmak isteyen Avrupalı gençlerin bir numaralı gözdesiydi.
2007 başlarında Amsterdam Sağlık Müdürlüğü, son iki yılda sihirli mantar yüzünden, çoğu İngiliz, 134’ü yabancı uyruklu, 148 kişinin hastanelik olduğunu açıkladı. Mart ortalarında, Fransız kızın köprüden aşağıya atlamasıyla birlikte mantarların yasaklanmasını isteyenler çoğaldı. Tek başına sihirli mantarın öldürmeyeceğini, beraberinde alkol ya da esrar kullanmış olabileceğini, hatta daha önce psikiyatrik tedavi gördüğünü, başka bir ilaç almış olabileceğini iddia edenler de çıktı.
Otopsi sonuçları açıklanmadığından, belki de hiç otopsi yapılmadığından (Hollanda’da yapılmadığı kesin, Fransa’da yapılıp yapılmadığını öğrenemedim), bu iddialar kanıtlanamadı. Kızın aşağıya atlamasının ya da düşmesinin nedeni ne olursa olsun ok yaydan çıkmıştı bir kere ve uyuşturucu konusundaki hoşgörüsü nedeniyle yıllardır eleştirilen Hollanda, bu ölümlü olayı öne sürerek, karne notunu yükseltmeye niyetliydi. Nitekim ekim ayı başlarında, sihirli mantar üretimini tümüyle yasaklamaya kararlı olduklarını ilan ettiler. Büyük bir olasılıkla, 2008 Mart’ına kalmadan, yeni yasayı yürürlüğe sokacaklar.
Avrupa Uyuşturucu Raporu güncel değil
Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığını İzleme Merkezi’nin (European Monitoring Centre for Drugs and Drug Addiction, EMCDDA) 2007 raporu, bu hafta neredeyse bütün gazetelerde yer buldu ve genellikle "Türkiye’de okul öğrencilerinin yüzde 10’u uyuşturucu kullanıyor" şeklinde manşete taşındı.
Bu veriyi kimin sağladığını, araştırmanın hangi kentte ve okullarda yapıldığını merak ettiğimden, raporun orijinalini inceledim. Bir kere raporda, "Türkiye’de öğrencilerin yüzde 10’u uyuşturucu kullanıyor" diye bir cümle yok. Hem İngilizcesinin, hem de (felaket derecedeki kötü, kaynakların yarıdan fazlası eksik) Türkçe çevirisinin 43. sayfasında, 15 ve 16 yaşındaki öğrencilerimizin, Yunanistan, Kıbrıs, Romanya ve Norveç’teki yaşıtlarına benzer şekilde, yüzde 10’dan daha küçük bir bölümünün "yaşam boyu" uyuşturucu denediği kayıtlı. Bu verinin dayandığı 116. kaynak, bir tablo. Tablo’da, öğrencilerimizin yüzde 4’ünün "yaşam boyu" esrar, yüzde 2’sinin "yaşam boyu" kokain denediği ve bu oranların 2003’te Adana, Ankara, Diyarbakır, İstanbul, İzmir ve Samsun’da yapılan bir araştırmadan alındığı belirtiliyor.
Bu araştırmayı çok iyi biliyorum. 5 bakanlık, 6 üniversite ve Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi’nden toplam 121 kişinin, ayrıca adı geçen kentlerde görevli onlarca öğretmenin yer aldığı bir projeydi ve ben de İstanbul, Adana, Diyarbakır ve Samsun illerinin koordinatörüydüm.
Kısacası, EMCDDA’nın 2007 yılı raporundaki, gençlerimizin madde kullanımıyla ilgili bölüm, beş yıl önceki verilere dayanıyor ve bu nedenle, ne güncelliği, ne de haber niteliği var. Bu araştırmanın sonuçlarını ve bazı bulgularımızın nasıl sansürlendiğini, 16 Nisan 2006 günü, bu sayfada yayınlanan "Fotoğraf çok, bakan yok" adlı yazımda okuyabilirsiniz. Yeri gelmişken belirtmekte fayda var, bilgisine başvurduğumuz 6 bin 149 öğrenci arasında "sihirli mantar"ın ne olduğunu bilen, üstelik ulaşmanın hiç de zor olmadığını kaydedenler de vardı.
Öte yandan EMCDDA raporu, Türkiye’yi, Yunanistan, Polonya, Portekiz, İngiltere ve Kuzey İrlanda ile birlikte, 2006’de uyuşturucu maddelerle ilgili yeni bir strateji belgesi kabul eden ülkeler arasında saymaktadır ki, kanımca asıl masaya yatırmamız ve takipçisi olmamız gereken, 20 Kasım 2006 tarihinde onaylanarak yürürlüğe giren ve 2006-2012 arasını kapsayan, Türkiye’de bağımlılık yapıcı maddeler ve bağımlılıkla mücadele ulusal politika ve strateji belgesidir.
PROCARE’NİN İKİ TÜRK GİRİŞİMCİSİ
Amsterdam piyasasındaki psilosibinli mantarların yarısını, iki Türk girişimci, Murat ve Ali Küçükşen sağlıyor. 1987’de kurdukları Procare adlı modern tesiste, 1993’den bu yana halüsinojenik mantar yetiştiriyorlar ve yılda 15-18 ton kapasiteye ulaşmış durumdalar. El değmeden paketlenen taze mantarları gerek smartshop’lara, gerekse internet üzerinden tüketiciye satıyorlar. 11 Ocak 2008 günü, Murat Küçükşen’i telefonla aradım ve mantar yasağının kendilerini nasıl etkileyeceğini sordum. Küçükşen, son altı yılda 2 milyon Euro’yu bulan bir yatırım yaptığını söylüyor. Psilosibinli taze mantar üretim ve satışına izin veren bir yüksek mahkeme kararının bulunduğunu, yasağın gelmesi durumunda zararlarının telafisi için dava açacaklarını anlatıyor. Murat Küçükşen’e hak veriyorum ama, uluslararası sözleşmelerin takibiyle yükümlü bir kurulun üyesi olarak, Amsterdam’ın Avrupa’nın uyuşturucu başkenti unvanından vazgeçmeye karar vermesine seviniyor, Procare’ın elindeki yatırımı insan sağlığına yararlı biçimde değerlendirecek yaratıcılığa sahip olduğunu düşünüyorum.
Yolcu koltuğunda bir kurbağa
Bundan bir yıl kadar önce İngiliz bayan Laura Mirsch, sevgili köpeği Leydi’yi veterinere götürmüş. "Komşular, köpeklerinin Leydi’mle oynamasına izin vermiyor. Zaten çocuğunun bir uyuşturucu bağımlısıyla arkadaşlık etmesini kim ister ki" diye yakınmış. Bayan Laura, köpeğinin bağımlı olduğunu komşulardan saklamaya çalışmış ama, nafile. Bir o yana bir bu yana yalpalayan, yol ortasında aniden kala kalan garip bakışlı köpeğe biraz dikkat eden, ağzındaki kurbağayı görüyormuş. Anlatılan o ki, veteriner, köpeği kurbağa yalamaktan tamamen vazgeçirememiş ama, en azından farklı bir bilinç haline geçme merakını haftada bire kadar indirmiş.
Köpek Leydi’nin yaladığı kurbağa, İstanbul’da Kurbağalıdere’de rastladığımız ya da Fransız lokantalarında bacağının ızgarasını yediğimiz sıradan kurbağalardan değil. Bufotenin adlı halüsinojenik etkili bir kimyasalı sentezleyen bufo alvarius ya da bufo marinus benzeri özel bir kara kurbağası. Bufotenin, tıpkı LSD, meskalin ya da psilosibin gibi uluslararası sözleşmelerle denetlenen bir madde. ABD, Avustralya, Yeni Zelanda sadece maddenin kendisini değil, onu salgılayan kurbağaların da üretim ve ticaretini kontrol altında tutuyor.
Buradan da anlaşılacağı üzere, kurbağa yalamak köpeklere mahsus bir davranış değil. Saçlarına çiçekler tutuşturan, mini etekli, dar çizmeli hipilerin Kaliforniya tepelerinde kara kurbağa avına çıkmasının ya da Avustralya’nın bir yerlerinde kurbağa derisini tütünle sarıp içenlerin (ve ölenlerin) üzerinden 30 yıldan fazla bir süre geçse de, Kansaslı David Theiss gibi, yolcu koltuğunda bir kavanoz, kavanozda halüsinojenik bir kurbağa dolaştırdığı için geçen kasımda tutuklanan ve yüklüce bir kefalet ödemek zorunda kalanlara hálá rastlanıyor.