Fotoğraf çok, bakan yok

Manken hanımlarımızın açık, gizli çekilmiş fotoğraflarından ya da gazetelerin arka sayfa güzellerinden söz etmediğimi hemen fark etmişsinizdir.

Onların tek karesinin bile, bakanı çok olur. Benim fotoğraflarım, ülkemizdeki uyuşturucu madde kullanımı ile ilgili olanlar. Bugüne kadar çekilmiş, üstelik gayet net çıkmış, hatta panoramik özellikte niceleri olduğu halde, neden dikkate alınmadıklarını, neden her fırsatta yeniden deklanşöre basıldığını ve neden hálá uyuşturucu ile mücadelede ulusal bir politika ve strateji belgemizin olmadığını anlayamıyorum.

Okullardaki şiddetin öne çıktığı günlerde, TBMM Başkanı Sayın Bülent Arınç liderliğinde İçişleri, Milli Eğitim, Sağlık ile Kadın ve Gençlikten Sorumlu Devlet Bakanlıklarının görev aldığı "Sağlıklı Gençlik, Sağlıklı Gelecek" sloganlı bir kampanya başladı. 26 Mart 2006 tarihli gazetelerden, kampanya çerçevesinde Sağlık Bakanlığı’nın okullarda uyuşturucu taraması için harekete geçtiğini, sorunun boyutunu saptamak üzere bir anket çalışması yapacağını, bu anket sayesinde gençliğin madde kullanımına ilişkin fotoğrafının çıkarılmak istendiğini öğrendim.

Halbuki elde Türkiye Cumhuriyeti, İngiltere ve İrlanda hükümetlerinin mali desteği ile 5 bakanlık, 6 üniversite ve Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi’nden toplam 121 kişinin ayrıca Adana, Ankara, Diyarbakır, İzmir, İstanbul ve Samsun emniyet birimlerinde görevli onlarca personelin, bu illerde seçilen okullardaki çok sayıda öğretmenin bir yıldan uzun bir süre çalışarak çektiği gayet net bir fotoğraf var.

GAP-TÜRKİYE’YE HARCANAN EMEK

Bu fotoğrafın adı, "Türkiye’de Madde Kullanımı Üzerine Ulusal Değerlendirme Çalışması". Birleşmiş Milletler’e üye ülkelerde madde kullanım durumunu izleyecek, sürdürülebilir bir kapasite oluşturmayı hedefleyen "Küresel Değerlendirme Programı"nın (Global Assessment Project, GAP) bir parçası olarak yürütülmüştü. 2003 yılında, BM tarafından "Türkiye’de Sağlık Hizmetleri, Eğitim ve Toplumsal Girişimle Madde Kullanımının Önlenmesi" adıyla Türkçe ve İngilizce olarak yayınlandı.

Bu fotoğrafın çekilmesinde çalışanların harcadıkları ve toplamı onbinlerce saati bulan emek nereye gitti? Sadece binlerce öğrenciden değil, öğretmenler, sağlık ve sosyal hizmet görevlileri, eczacılar, doktorlar, polisler, jandarmalar, muhtarlar, garsonlar, barmenler, kafe sahipleri, korumalar, taksi sürücüleri, seks işçileri, eşcinseller, madde kullanıcıları, hatta tutuklu ve hükümlülerle yüzyüze görüşerek elde ettiğimiz bilgiler nereye gitti? Fotoğrafı çekmekle kalmayıp, sonuçları değerlendirerek ülkemizdeki uyuşturucu madde bağımlılığı ile mücadelede yapılması gerekenleri de sıralamıştık. Önerilerimizi kim, ne zaman, nasıl dikkate aldı? İstanbul, Adana, Diyarbakır ve Samsun illerinin koordinatörü olarak bu soruları sormak en doğal hakkım.

BM’nin internet sitesinde yayınlanmakta olan "GAP-Türkiye"nin öğrencilerle ilgili bulguları, Avrupa Birliği’nin Uyuşturucu İzleme Merkezi EMCCDA’nın 2005 raporunda yer aldı. Dünya, Türkiye ile diğer ülkelerdeki gençliğin durumunu bu verilere bakarak karşılaştırıyor, yorumluyor. Benim ülkemde ise, taş taş üzerine koyarak bina inşa edileceğine, "4 yıl önce ve sadece 8 ilde yapıldığı" ileri sürülerek eskidiği iddia ediliyor, rafa kaldırılıyor.

Bu ve benzeri fotoğrafları, büyük bir olasılıkla görmediniz, bazılarının ayrıntılarını anlatmak istiyorum. Önce GAP-Türkiye’nin öğrenci ayağı ile başlayalım. Daha sonra, 80’lerden bu yana çektiğimiz bazı başka fotoğraflardan söz edeceğim.

1987 DOĞUMLU 6149 ÖĞRENCİ

16 yaşındaki gençler arasında alkol, tütün ve madde kullanımına ilişkin bilgi edinmek amacıyla, Avrupa Konseyi Pompidou Grubu ile İsveç Alkol ve Diğer Maddeler Bilgi Konseyi’nin her dört yılda bir gerçekleştirdiği ESPAD (The European School Survey Project on Alcohol and Other Drugs) Avrupa Alkol ve Diğer Uyuşturucular Okul Araştırması’nın ilki, 1995’te yapıldı. Türkiye, 26 ülkenin yer aldığı ESPAD 95’e, psikiyatr Dr. Ümit Yazman’ın koordinatörlüğünde elde edilen İstanbul verileri ile katıldı.

Organizasyon sorunları yüzünden, 30 ülkenin dahil olduğu ESPAD 99’da yer alamadık. GAP-Türkiye programı ile ilgili çalışmalarımız sürerken, ESPAD 2003 düzenlendi. Bu fırsattan yararlandık ve Türkiye’nin, 28’i Avrupa’da olan 35 ülkenin, 100 binin üzerindeki öğrencisinin fotoğrafında yer almasını sağladık. Böylelikle, 10 yıl aradan sonra, aynı teknikle veri toplanması ve aynı şekilde analizlenmesi sayesinde, gençliğimizi yeniden dünyadaki diğer akranları ile karşılaştırabiliyoruz.

İlk aşamada, 6 büyük kentteki okul sayısı, devlet, özel ve meslek okulu şeklinde, okul türüne göre tabakalandırıldı. Her bir tabakadaki okul sayısına oranla, 167 sınıftan, 1987 doğumlu 3472 erkek ve 2677 kız öğrenci olacak şekilde, her okul ve sınıftan rastgele seçim yapıldı. 16 yaş grubundaki bu öğrenciler, üç araştırıcının Türkçe’ye çevirdiği, sonra yeniden İngilizce’ye çevrilerek sınanan, geçerlilik ve güvenilirliği saptanan ve Milli Eğitim Bakanlığı’nca onaylanan ESPAD anketini, adlarını yazmadıkları cevap anahtarının üzerinde, uygun seçeneği işaretleyerek yanıtladılar.

CİNSEL DENEYİM SANSÜRLENDİ

Optik veri okuyucularından alınan sonuçların istatistiksel analizinden anlaşıldığına göre:

Öğrencilerin yarısının sigara ve alkol deneyimi var.

Yüzde 13’ü en az 40 adet sigara ve yüzde 7’si en az 40 kadeh içki içmiş.

Erkeklerin yüzde 6 ve kızların yüzde 2’si esrarı, öğrencilerin yüzde 4’ü uçucu maddeleri denemiş.

Neredeyse tamamı kokain, eroin, esrar ya da sakinleştiriciler hakkında bilgi sahibi.

Erkeklerin yüzde 9’u, kızların yüzde 5’i bu maddelerden herhangi birini denemek istiyor.

Neredeyse tamamı, bu maddeleri bir ya da iki kez kulanmanın pek tehlikeli olmadığına inanıyor.

Her üç öğrenciden biri, keyfi olarak okula gitmediği günlerin bulunduğunu belirtiyor.

Sadece yüzde 4’ü aldığı notların, ortanın üzerinde veya yüksek olduğunu söylüyor.

Yüzde 2’si sonradan pişmanlık duydukları cinsel ilişkiler içine girdiklerini, bunların yarısı da bu sorunları madde kullanımı sonucunda yaşadıklarını belirtiyorlar.

Yeri gelmişken, ilk cinsel deneyimin yaşandığı yaş ile ilgili bulgularımızın her nedense sansürlendiğini ve resmi rapordan çıkartıldığını da belirtmekte fayda var.

AVRUPA FOTOĞRAFINDA TÜRKİYE

ESPAD 2003, 1987 doğumlular arasında esrar deneyimi en yüksek ülkenin Çek Cumhuriyeti (yüzde 44) olduğunu gösterdi. Yüz öğrenciden 10’u ya da daha azının yaşam boyu en az bir kez esrar kullandığı ülkeler, İsveç, Norveç, Romanya, Türkiye ve Yunanistan. Almanya, İtalya, Hollanda, Slovakya ve Slovenya’da bu oran yüzde 25-28 arasında. 28 ülke arasında, kız çocuklarının erkeklere oranla daha fazla esrar kullandığı bir tek ülke var, İrlanda. İrlandalı her 10 öğrenciden 6’sı esrara ulaşmanın çok kolay olduğunu söylüyor.

Eroin konusunda durum değişik. Listenin başında bu kez yüzde 4 ile İtalya var. Bunu, ne yazık ki arasında bizim de bulunduğumuz, her 100 öğrenciden 2’sinin deneyimi olan Portekiz, Polonya, Belçika, Fransa grubu izliyor.

Avrupa öğrencileri arasında ecstasy kullanımı, amfetaminden daha fazla. Yaşam boyu ecstasy kullanımının yüzde 2 ve daha düşük olduğu ülkeler Danimarka, Yunanistan, Litvanya, Malta, Finlandiya, İsveç, Romanya ve Türkiye. En yükseği yüzde 8 ile Çek Cumhuriyeti.

40’tan fazla sigara içen öğrencilerimizin oranı açısından, ESPAD 2003’e katılan 35 ülkenin sonuncusuyuz. Aynı şey 40 kadehten fazla alkol içenler için de geçerli.

Bütün bu veriler, öğrencilerimizin sigara, alkol kullanımı ve uyuşturucu madde bağımlılığı açısından henüz Avrupalı akranlarının pek çoğunun gerisinde olduğunu gösteriyor. İstatistiklere göre, 10-15 yıl önce onlar, bizim bugünkü durumumuzdaydı. Yol yakınken elimizdeki fırsatı çok iyi değerlendirmemiz, sadece fotoğraf çekmekle yetinmeyip, başarılı olduğu bilimsel olarak kanıtlanmış önleyici eğitimleri, ilköğretimin birinci sınıfından başlayarak tüm ders müfredatı içerisine bir an önce yaymalıyız.

SULTANBEYLİ FOTOĞRAFI

1999 yılında, İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü ile İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü Müdürlüğü arasında uyuşturucu madde, şiddet ve suçun önlenmesi eğitimi amacıyla yapılacak işbirliğinin protokolünü imzalayanlardan biriyim. Aynı protokolü, 16 Temmuz 2002’de, üç yıl daha sürecek biçimde uzattık. Pilot çalışmayı Sultanbeyli Rehberlik Araştırma Merkezi Müdürü Aydoğdu Mimir ile birlikte yürütmemiz istendi. 14 ilköğretim okulunun 171 öğretmenini ve 29 bin 100 öğrencisini kapsayan projenin birinci basamağında öğretmenlere bir anket uyguladık ve okul-aile ilişkisini araştırdık. 12 Temmuz 1999 tarihli 1. Basamak Gelişme Raporu’mda yer alan bazı sonuçları sizinle paylaşmak istiyorum:

Öğretmenlerin yüzde 90’ı, ailelerin okula desteğinin hiç olmadığı ya da yetersiz olduğunu,

Yüzde 74’ü, ihtiyaç halinde bile velilere ulaşamadıklarını,

Yüzde 85’i, velilerin çocuklarının eğitimine ilgisinin az ya da hiç olmadığını,

Yüzde 90’ı, velilerin çocuklarının ev ödevlerine karşı ilgisiz olup, yardımının bulunmadığını belirttiler.

Raporun son satırı ise şöyle: "Tespit edilen tüm bu hususlar, pilot uygulamanın yapıldığı ilçe bazında, ailenin uygulanacak program içerisindeki konumunu "risk faktörü" olarak belirlemiştir." 1999’da Sultanbeyli’de çekilen bu fotoğraf, çok büyük bir istisna olabilir. Ancak aile "risk faktörü" olmaktan çıkartılıp, "koruyucu faktör" haline dönüşmediği sürece, okullarda uyuşturucu, şiddet ve suçun önüne geçmenin de hemen hemen imkansız olduğu bir gerçektir.

Sultanbeyli projesinin ikinci basamağında eğitimcilerin eğitimine geçtik, daha sonra öğrencilere "Sağlıklı Yaşam Becerileri" adlı, tarafımızca geliştirilen, isimlerini yazmadıkları bir anket uyguladık. Akran zorbalığı nedeniyle okula gitmeye korkanlar, okulun kapısının önünde yasadışı madde satın alabilenler, tedavi gerektirecek kadar yaralananların yer aldığı çok net bir fotoğraf, bir arşivde duruyor.

CEZAEVİ FOTOĞRAFLARI

80’li yılların sonuydu. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nın talebi üzerine, Adalet Bakanlığı Kimyasal Tahliller İhtisas Dairesi’nin Başkanı olarak, ekibimle birlikte Sağmalcılar Cezaevi’nde uyuşturucu madde analizi yapmak üzere görevlendirildik. Cezaevinin doktoru ile görüştüm. İdrar alınacak mahkumları kendisinin seçmesini istedim. Alınan örneklerin yarıdan fazlasında yasadışı bir maddeye rastladık. Bu fotoğraf da bir yerlere kondu. İşlenen suç ne olursa olsun, cezaevlerine konan kişilerin idrarında yasadışı madde aranması gerektiğini ve zaman zaman rastlantısal olarak örnek alınarak analizlerin tekrarlanması gerektiğini hep söylüyoruz.

2003 yılında danışmanlığını yaptığım Savcı Yener Yavuz’un "Uyuşturucu Madde Suçu Nedeniyle Türkiye Cezaevlerinde Bulunan Mahkumların Profili" adlı yüksek lisans tezinin bulguları haklılığımızı destekliyor. Çok sayıda kişi suç işlediği sırada bir madde etkisi altında olduğunu belirtiyor. Bu kişiler cezaevine konduğunda herhangi bir test yapılmış değil.

Bağımlılık tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Biz bu kişleri saptayamazsak, geçen haftalarda gazetelere yansıyan durumların önüne geçilemez ve İzmir Buca Cezaevi’nin 9 yıllık hekimi gibi, birileri mahkumlara uyuşturucu satar. Ayrıca, yeni bağımlılar ortaya çıkar.

GAP-Türkiye araştırması sırasında görüştüğümüz damar içi yolla uyuşturcu kullananların üçte biri, enjeksiyon malzemelerini paylaştıklarını bildirdiler. Cezaevlerinde damar içi yolla uyuşturucu kullanan varsa, bu paylaşımın HIV/AIDS yayılmasına götüreceği açıktır.
Yazarın Tüm Yazıları