Henüz 22 yaşındaydı. İyi futbol oynardı. Moskova Üniversitesi’nde öğrenciydi ve anlatıldığına göre, pek çok yaşıtı gibi Che Guevara hayranıydı.
Çok istediği, ancak puanı tutmadığı için giremediği hukuk fakültesi yerine, mühendislik fakültesinde arazi amenajmanı okuyordu. Kırk yaşına geldiğinde, bir yanda Rusya’nın en çok arananlar listesindeydi, ABD ve Güvenlik Konseyi’nce terörist sayılıyordu, diğer yanda özgürlük savaşçısı olarak saygı duyuluyor, peşinden gidiliyordu. Şamil Basayev, "Kötüyüm, haydutum, teröristim. Ama onlar 40 bin çocuğumuzu öldürdüler" şeklindeki beyanatından bir yıl kadar sonra, 10 Temmuz 2006 günü, dinamit yüklü bir kamyonun patlaması sırasında öldü. Basayev, çok sayıda eylemi üstlenmişti. Yaşananların ardından "Korkunç bir trajedi" diye nitelendirdiği Beslan işgali, bunlardan biridir. Ancak eminim ne o, ne de o sabah okula doğru yürüyüşe geçen siyah maskeli 33 kişi, 186 çocuğun ölümünü öngörememiştir.
Faciaya işgali yapanların mı, yoksa sonlandıranların mı neden olduğunu meslektaşlar arasında tartışıp durmuş, otopsi raporları olmadan bir yere varamayacağımızı anlamış ve konuyu "şimdilik" kaydıyla kapatmıştık.
Geçtiğimiz haftalarda, gene bir otel odasında yalnızdım. Televizyon kanalları arasında dolaşıp durmaktaydım ki, 13-14 yaşında bir erkek çocuğunun "En kötüsü uykusuzluktu, izin vermediler" dediğini duydum. "Beslan" dedim, kendi kendime. "Başka bir yer olamaz." "Hayır, susuzluk daha kötüydü" diye karşı çıktı bir kız, "O kadar susamıştım ki, avucuma çiş yapıp içtim." En küçükleri sordu: "Ablam, cennete gitmiştir değil mi?"
Öylesine küçüktüler ki, çoğu çocuk 334 kişinin bir türlü açıklanmayan otopsi raporlarının önemini henüz bilmiyorlardı. Bildikleri tek şey, bir eylül sabahı hayatları değişmişti ve bir daha hiçbir zaman eskisi gibi olmayacaktı.
TELLERE DOKUNDUN PARAMPARÇA OLDUM
1 Eylül 2004 sabahı saat 9’a geliyordu. Rusya Federasyonu’nun her köşesinde, orta dereceli okulların ilk günüydü. Tabii, Kuzey Osetya-Alanya Cumhuriyeti’nin, Beslan kentindeki 7 okulda da. Komintern sokağı, Bir Numaralı Okul’un bahçesindeki çoğunluğu Oset, bir bölümü Rus 1300 kadar öğrenci, öğretmen, anne ve baba birbirine sarılıyor, hasret gideriyor, siyah ve lacivert üniformalı, beyaz önlüklü çocukların sesleri iki sokak öteden duyuluyordu. Gerçi bahçeyi biraz küçültmüştü ama olsun, kapalı spor salonu inşaatının tamamlanması velileri sevindirmişti. Çocuklar, dondurucu kış günlerinde bile spor yapabilecekti.
O sabah, başkent Vladikavkaz’ın (eski Ordjonikidze) 15 kilometre kuzeyindeki 35 bin nüfuslu Beslan’daki hemen hemen her ailenin bir kızı, oğlu ya da akrabası, Bir Numaralı Okul’daki mutluluğun parçasıydı.
Saat 9.30 sularında, bir GAZ polis minibüsü ile GAZ-66 askeri kamyonun bahçeye girişi pek kimsenin dikkatini çekmedi. Araçlardan atlayan kamuflaj üniformalı, siyah kar maskeli, bazıları bellerine patlayıcı sarmış 10-15 kişiyi görenler de, Rus askerlerinin olağan tatbikatlarından biri sandılar. Ancak gelenler havaya ateş edip, okulda kim varsa, kapalı spor salonuna girmesini emredince şaşırdılar. Çocuklar ağlamaya, büyükler bağırıp çağırmaya, birbirini ezercesine sağa sola kaçışmaya başladı. Kargaşadan yararlanan 50-60 kişi kendini sokağa atabildi, az sayıda da olsa, ana binanın bodrumundaki kazan dairesine ulaşanlar oldu.
Beslan polisinin olay yerine gelmesiyle birlikte çıkan çatışma kısa sürdü. Bu arada saldırganlardan biri öldürüldü. Çapraz ateş altında kalan bazı yetişkinler yaralandı, hatta ölenler oldu. Geriye kalanlar, artık 10 metre eninde, 25 metre uzunluğundaki spor salonundaydı. Cep telefonları toplanmıştı. Yüzükoyun, balık istifi yanyana dizilmişlerdi. 1100-1200 kişiydiler. "Kolunu, bacağını oynatanı, ağlayanı, Osetçe konuşanı vururum" diye bağırıyordu maskelilerden biri. Rusça konuşuyordu, ama Çeçen şivesini fark edenler oldu.
İri yapılı ve genç 15-20 erkek öğretmen ve veliyi seçtiler, okulun ikinci katına çıkarttılar. Az sonra büyük bir patlama duyuldu, kollar, bacaklar etrafa saçıldı. İntihar bombacısı kadındı ve hemen oracıkta ölse de gözleri, The Who adlı rock grubunun son albümünde yaşayacaktı: "Odanın öbür yanında gözlerini gördüm. Siyah çerçevenin içinden bana bakıyordun. Elinde silah vardı, çocuklar ağlıyordu, tellere dokundun, paramparça oldum, maviliğe savruldum, çaresizdim, sana o an aşık oldum".
52 SAATLİK KABUS YENİ BAŞLIYOR
Rus polisi, Rus askeri, federal güvenliğe bağlı özel eğitimli Alfa ve Vympel timleri ile İçişleri’nin özel ekipleri, spor salonu ve okul bahçesinin dört bir yanına patlayıcı yerleştiren, bunları tellerle birbirine bağlayan, arkadaşlarından biri vurulursa, karşılığında 50 rehineyi öldüreceğini, müdahale edildiği takdirde okulu havaya uçuracağını söyleyen saldırganları etkisiz hale getirmek amacıyla, okula 250 metre kadar yaklaşmıştı. Bu resmi güçlere, sayıları 5 bini bulan silahlı Oset milisinin katılmasıyla birlikte, yetkililerin disiplini ve eşgüdümü sağlamakta zorlandığı söyleniyor. Ayrıca, olay yerine yeterince itfaiye ve ambulansın sevk edilmediği de iddialar arasında.
"Hep birlikte açlık grevi yapacağız" demişlerdi. "Kuzey Osetya Başkanı Aleksander Dzasokhov buraya gelip, bizimle pazarlığa oturuncaya dek, ne su ne de yemek var." Başkan okula gelmedi, belki de gelmesine izin verilmedi ve çocukların, idrar içerek, saksılardaki bitkileri gizlice koparıp yiyerek, öldürülenleri görerek ve hiç ağlamamaya çalışarak geçireceği 52 saatlik kabus, yeni başlıyordu.
Çocuk hastalıkları uzmanı Leonid Roshal’in yürüttüğü pazarlıkların sonuç vermediği ilk günün akşamında, Rusya’nın talebi üzerine Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi toplandı ve bir karara vardı: "Teröristler hemen ve koşulsuz olarak bütün rehineleri bıraksınlar". Aynı gece ABD Başkan’ı George W. Bush "Rusya’ya her türlü desteğe hazırız" dedi.
Ertesi gününün en önemli olayı, Başkan Putin’in konu hakkında ilk kez konuşmasıydı. "Başlıca görevimiz, rehin alınanların hayatını ve sağlığını korumaktır. Kuvvetlerimizin tek hedefi budur." Aynı günün ikinci önemli gelişmesi de, İnguş Cumhuriyeti’nin önceki başkanı, emekli generalin, Ruslan Aushev’in okul binasına girebilmesi ve yeni doğum yapmış 11 anneyle 15 çocuğu dışarı çıkartabilmesidir. Emekli generalin işgal edilen okulda çekilen video kayıtları ile orada bulunmayan Şamil Basayev’in "Çeçenistan’a bağımsızlık" yazılı notunu da teslim alması, kimi Rus yetkililerin onu "terörist işbirlikçisi" olarak suçlamasına yol açmıştır.
Öğleden sonra, okulun bir penceresinden Komintern sokağına doğru bir el bombası atıldı. İsabet alan polis otosu yandığı, bir memur da yaralandığı halde, resmi kuvvetler herhangi bir karşılık vermediler. Ancak bu olay, taraflar arasındaki görüşmelerin kesilmesine neden oldu.
PATLAYAN BOMBALAR KAZA MI KASIT MI?
3 Eylül 2004 günü saat 13.03’te, spor salonundan büyük bir patlama sesi duyuldu. 22 saniye sonra bunu ikincisi izledi. Birkaç dakika içinde binanın çatısı yanmaya başladı ve spor salonunun tavanı rehinelerin üzerine çöktü. Tank ve helikopter desteğindeki Rus kuvvetleri, iki saat içinde kontrolü tamamen ellerine geçirdiler. Geride 186’sı çocuk, 400’e yakın ölü, aralarında kolunu, gözünü kaybetmiş ya da ağır biçimde yanmış küçüklerin de olduğu 1000 kadar yaralı kaldı.
Kuşatma sırasında can verenlerin yarı kadarının, yani yaklaşık 160 kişinin tavan çöktüğünde ve çöküşü izleyen dakikalarda kaybedildiği sanılıyor. Sanılıyor diyorum, çünkü, patlamaların niteliğine ve hemen ardından yaşananlara ilişkin çok sayıda senaryo var. Kimilerine göre bomba yanlışlıkla patlamış, tavan çöktüğünde işgalciler, Rus askerlerinin spor salonunu bastığını sanarak gelişigüzel etrafa ateş etmeye başlamışlar. Henüz okul dışında bekleyen Oset milisler de teröristlerin içeridekilerin üzerine ateş ettiklerini düşünerek binaya girmişler. Kuzey Osetya Parlamentosu’nun bir sözcüsü ise, federal güçlere bağlı bir keskin nişancının, bir işgalciyi ayağından vurduğunu, onun da bomba üzerine basarak patlamasına neden olduğunu ileri sürüyor
Buna karşılık ateşli silah ve patlayıcı uzmanı Yuri Savelyev, daha rehine kurtarma operasyonu başlamamışken, yan taraftaki beş katlı binanın çatısından RPO-A Shmel (Bumblebee) roketatarla ateş edildiğini ve olayların bundan sonra kontrolden çıktığını iddia ediyor. Beslan’ın tek sağ kalan işgalcisi, 25 yaşındaki Çeçen Nur-Paşi Kulayev’in bir yıl süren ve 26 Mayıs 2006’da müebbet hapse mahkumiyeti ile sonlanan yargılanması sırasında, bu teoriyi kısmen destekleyen görgü tanıkları olsa da, mahkeme, olaylara militanların patlattığı bombanın yol açtığı sonucuna varmıştı. Zaten, Rus Parlamento komisyonundan Aleksander Torşin’in resmi raporunda da, teröristlerin bombaları kasten patlattığı, esasen kuşatmanın baştan beri bir intihar saldırısı olarak planlandığı kayıtlı.
Rehinelerin neden kurtarılamadığı, itfaiyenin neden geç geldiği, ambulansların neden az olduğu, Beslan’ın tek hastanesinde yeterli yatak, ilaç ve cerrahi donanım bulunmadığı halde, neden bütün yaralıların Vladikavkaz hastanelerine sevk edilmediği, elbette günün birinde ortaya çıkar, sorumlular bulunur, yargılanır, cezasını çeker, ama gidenler geri gelmez ki.
İşgalciler eroinman mıydı?
Şamil Basayev’in Beslan’a, 2 Çeçen kadın, 12 Çeçen, 9 İnguş, 3 Rus, 2 Arap, 2 Oset ve birer Tatar, Kabar ve Guran olmak üzere, toplam 31 erkek mücahit gönderdiğini ilan etmesinin ardından, işgalde yer alanların özel yaşamlarına ilişkin doğru, yalan pek çok şey yazılmaya başlandı. Örneğin, kulaklarından eksik etmedikleri kişisel müzikçalarlarından, dans ve endüstriyel metal tarzı rock müzik yapan Alman grubu Rammstein’ın parçalarını dinleyerek uyanık kaldıkları, bu müziğin direnme güçlerini artırdığını söyleyenler oldu.
2004 yılı Ekim ortalarında Başsavcı Nikolay Şepel, ölü ele geçen 31 teröristin 22’sinin kanını inceleyen adli tıp uzmanlarının, normal koşullarda bir insanı öldürmeye yetecek dozda eroin ve morfin bulduğunu, dolayısıyla uzunca bir süredir uyuşturucu bağımlısı olduklarının anlaşıldığını açıkladı. Başsavcı, kuşatmanın 3. gününde bina içinden gelen patlama seslerini de, uyuşturucu bulamayan teröristlerin yoksunluk krizine bağladı. Zaten işgalcilerden birinin (Bir Numaralı Okul mezunu Vladimir Khodov) uyuşturucu kaçakçısı olduğu, Rusya’nın değişik kentlerinde kendisini havaya uçuran kadın intihar bombacılarının da madde etkisi altında eylemlerini gerçekleştirdiği uzunca bir süredir iddia edilmekteydi.
Rus yetkililerin, Beslan işgalcilerini eroin bağımlısı olarak tanımlaması, bilimsel platformlarda bile tartışıldı. Örneğin, Lancet adlı ünlü tıp dergisinin 2007 Mart sayısında, Kanada’nın HIV/AIDS Yasa Birliği Başkanı Joanne Csete, polisin olay yerinde uyuşturucu kullanımına yarayacak iğne ya da enjektör bulamamasına ve kuşatma sırasında madde kullandıklarını gören olmamasına rağmen bu sonuca varan ve bir türlü otopsi raporlarını açıklamayan Rus makamlarını sert bir dille kınadı.
Şamil Basayev nasıl öldü?
Şamil Basayev’in, 10 Temmuz 2006 günü, Çeçenistan’a komşu İnguşetya’nın Ekazhevo köyü yakınlarındaki bir patlamada öldüğünü öğrendik. Çeçen kaynaklar, yolda giden patlayıcı dolu bir KamAZ kamyonunun çukura düşmesiyle birlikte infilak ettiğini, kamyona eskortluk eden araçlardan birindeki Basayev’in, üç arkadaşı ile birlikte kaybedildiğini bildirdiler.
Rus resmi kaynaklarının 29 Aralık’taki açıklaması ise, bundan farklıydı. Patlama, Rusya Federasyonu’nun federal güvenlik biriminin planladığı özel bir operasyondu. Kamyondaki patlayıcılardan birine, önceden gizlice detonatör yerleştirilmiş, Basayev’i taşıyan otomobil, insansız hava aracından alınan video görüntüleriyle izlenmiş, kamyona iyice yaklaştığı bir noktada, detonatör uzaktan kumandayla ateşlenmişti. Bu söylem, 2007 yılında değiştirildi. Moskova Savcılığı Basayev’in ölümünü, aracında taşıdığı bir bomba düzeneğinin kazaen patlamasına bağladı.
Vladikavkaz adli tıbbınca verilen otopsi raporu açıklandığında, Basayev’in bedeninden, kamyona ait bir kaporta parçası ile 2-3 santim uzunluğunda, 3-4 milimetre çapında, birbirinin aynı yapıda, her iki ucu makineyle kesilmiş, 15-20 tel parçasının çıkartıldığı öğrenildi. "Yüksek teknolojiye sahip federaller, hiç tahrip gücü artsın diye içine tel doldurulmuş el yapımı bir bombaya itibar eder mi? Basayev’i öldüren, olsa olsa rakibi Rabbani Khalilov’dur" diyenler oldu. (Rabbani de, 17 Eylül 2007’de öldürüldü)
Rus makamlarının, Basayev’in öldürüldüğünden hiç kuşkusu yok. Olay yerinde bulunan başının yarısı ve 2000 yılında bir kara mayınına bastığında kopan ayak kısmı eksik bacağının teşhise yeterli olduğu bildirilse de, Vladikavkaz’daki uzmanlar sol elinin kalan dört, sağ elinin bir parmağından, karşılaştırmaya elverişli izler alabilmişler. Ancak, resmi kurumların elinde Şamil Basayev’in parmakizlerinin bulunmadığı, bu nedenle karşılaştırmanın mümkün olmadığı söyleniyor. DNA analizi için tırnakları, sırt derisinin bir parçası, koltuk altı kılları, humerus kemiğinin bir bölümü ve kanının alındığını biliyoruz. Elimdeki son bilgilere göre, Basayev’in yakın akrabalarının bir çoğu ölmüş, hayatta olanların da DNA analizi için isteyerek örnek vereceğini hiç sanmıyorum.