Paylaş
BİRİSİ sarışın; diğeri esmer; birisi mağarada bile olsa her gün tıraş olmayı ihmal etmiyor, öbürü ise kapkara sakallarıyla Robinson Crusoe andırıyor.. İkisi de İspanya’da birer yabancı.. Birisi İngiliz asıllı Amerikalı.. Diğeri Türk, Bayrampaşalı.. Diğeri Amerikalı dinamit ustası; İspanya iç savaşında faşistlere karşı savaşıyor; görevi köprü uçurmak..
Türk ise futbol topuyla bir usta, yurdunu yabancılara tanıtıyor yeteneğiyle, köprü yıkmıyor, ülkesiyle dünya arasında bir köprü kuruyor.. Cephede olanını Ernest Hemingway’in sayesinde dünya okudu; yeşil sahadakini televizyon başındaki milyonlar izliyor.. Asker kökenli olan Segovia dağlarında savaşıyor, futbolcu olan Barcelona’nın Camp Nou’sunda döktürüyor.. Dağdakinin takım arkadaşları Anselmo, Pablo, Sordo, Pilar; Nou Camp’takinin ise Iniesta, Messi, Neymar, Pique.. Birisi dağda mağaranın kıyısında uyku tulumunun içinde sevgilisi Maria ile gece yıldızların altında aşk yaşıyor, diğeri ise sevgilisi Aslıhan (Doğan) ile Barcelona-İstanbul hattında sevdadan dem vuruyor..
Birisi Robert Jordan.. Öbürü Arda Turan..
Biri Çanlar Kimin Çalıyor romanın kahramanı, diğeri kendi yazdığı başarı öyküsünün kahramanı..
ÖYKÜLERi YETENEK/MACERA/AŞK/DEVRiM KOKUYOR
BENZER yanları da çok bu iki insanın.. İkisi de dikine oynayarak kazanıyor.. ikisinin de gözü pek.. İkisi de sıradanlığa başkaldırıyor.. Jordan, İspanya iç savaşının en çetin döneminde coğrafi şartlar bakımından en zor yerdeki köprüyü havaya uçuruyor; Arda ise, futbolumuzun dip yaptığı dönemde parlayarak Barcelona gibi dünya devi tarafından satın alınıyor.. Diyorum ya ikisi de en zor şartlarda meydan okuyor hayata. İkisinin de düzenle meselesi var..
İkisinin de öyküsünde buram buram yetenek/macera/aşk/devrim var..
Evet sevgili Arda.. Hani son zamanlarda topsuz oyunda da kendini göstermeye başladın ya.. Bu köşede çok yazdım Almanların futbol efsanesi Paul Breitner, “Haftada iki kitap okumazsam kendimi antrenmansız hissederdim” demişti bana..
Sende de böylesine sarsıcı eğilimler görmeye başladık artık.. Portekizli efsane Eusebio, “Yıldız futbolcular saha dışındaki halleriyle kitleleri çok etkiler. Onu elinde kitapla gören kitap okumaya yönelir” demişti.. Kamplarda elinde görülen kitaplar, Türkiye’den verdiğin 12 kitap siparişi Eusebio’nun dikkat çektiği örneklerden..
Seçtiğin kitapların çoğu tarih ve İlber Ortaylı imzalı.. Şahane kitaplar hepsi de..
ADA DEĞiLDiR iNSAN ANAKARADA BiR PARÇADIR
ROBERT Jordan üzerinden anlattığım Ernest Hemingway’in eserini de okumadıysan, mutlaka oku.. Kitabın adı, bir katedraldeki baş rahibin vaazlarından birinden alıntı..
Rahip sonradan şair olan John Donne’dur.
Diyor ki Donne: “Ada değildir insan, bütün hiç değildir bir başına; anakaranın bir parçasıdır, bir damladır okyanusta; bir toprak tanesini alıp götürse deniz, küçülür Avrupa, sanki yiten bir burunmuş, dostlarının ya da senin bir yurtluğunmuş gibi, ölünce bir insan eksilirim ben, çünkü insanoğlunun bir parçasıyım; işte bundandır ki sorup durma çanların kimin için çaldığını; senin için çalıyor.”
Evet Jordan köprüyü uçurmak görevini General Golz’dan aldığında çanların kendisi için çaldığını hissetmişti..
Acaba deliler gibi aşık olduğu Maria’ya rastlayacağını bilseydi bu işi kabul eder miydi? Ederdi.
Bir yerde diyor ki: “Öleceklerini bile bile bu görev kabul edilir, çünkü iyi insanlar böyle yapar.”
ROBERT KÖPRÜ UÇURDU SEN KÖPRÜ KURDUN
ROBERT Jordan, köprüyü uçurdu ama savaşın kaçınılmaz sonu olarak hayallerini de aşkını da havaya uçurdu..
Öldü..
Sevgili Arda..
Sen Bayrampaşa’nın bir kenar mahallesinde başladığın serüveni futbolun belki de dünyadaki zirvesi sayılan Barcelona’ya taşıdın.. Robert Jordan, İspanya’da ‘köprü’ uçurdu; cumhuriyetçilerin gönlüne taht kurdu.. Sen ise aynı devlette, ülkenin dünyayla buluşmasını sağlayan ‘köprüyü’ kurdun..
O, ‘savaşın zalimliğine’ kurban gitti, sen ise ‘güzel oyunun’ büyülü atmosferinde Allah vergisi yeteneklerini dantel gibi süsleyerek yüreğimizi kabartıyorsun. Messi’nin Neymar’ın, Iniesta’nın yanında her maça çıktığında..
Paylaş