Serhan Asker

Trabzon Fırtınası'nın bir 'sırrı' var

5 Eylül 2018
Henüz 21 yaşında... Trabzon’da bir inşaat kalfasının oğlu. Kentine, ailesine öyle düşkün ki...

Memleketi de onu şimdiden bağrına basmış. Sokakta yürürken 2 adımda bir fotoğraf çektirmek için yolu kesiliyor. Geçen sezon Süper Lig’e damgasını vurdu. Bu sezon da parmak ısırtıyor. Son Galatasaray zaferinin gizli mimarlarından.

O artık Avrupa’nın en büyük kulüplerinin merceğinde. UEFA onu geçen yıl Türkiye’nin en iyi çıkış yapan futbolcusu seçti. Onun da hayalleri büyük. “Doğduğum şehri dünyaya tanıtarak ülkeme en büyük hizmeti yapmış olacağım” diyor..

Trabzonsporlu Yusuf Yazıcı’yı anlatıyorum. Ve yukarıda anlattığım her şey normal. Çıkış yapan bir futbolcunun yaşayacağı öykünün başlangıcı genelde böyle olur.

Sıradışı olanları bundan sonra okuyacaksınız... Dünya çapında yıldız olmanın sadece yetenekten geçmediğini kavrayan Yusuf Yazıcı, psikolojik ve mental anlamda da kendisini geliştirilmeye büyük önem veriyor. 2 yıldır bu konuda da profesyonel destek almakta.

 

Yazının Devamını Oku

Ronaldo Elbistanlı Gülbay için de gökyüzündeydi

5 Nisan 2018
Ronaldo’nun nefis golü, Kızılay’da bir balona atmaya çalıştığı röveşata ile haberlere konu olan, ardından Elbistan Belediyespor’a geçen Gülbay’ı akıllara getirdi.

Biz onun hidayete eremeyen ‘balona röveşata’sını günlerce dilimize doladık... Aslında Ankara’nın göbeğinde yapılan muazzam özgüven patlaması bizim çocukluğumuza da hoyratça bir ara pasıydı... Masumiyet dolu mahalle maçlarında o hareketi yapmak için hangimiz belimize ait kemiklerin canına okumadı ki...

Hele maçımızı manitamiz da izliyorsa... Ağzımızı sonuna kadar açıp sonuçta “Küttt” diye yere kapaklanıp “Offf anamm” nidasıyla yaşadığımız hüsranımızı tatlı tatlı anımsattı bize Elbistanlı Gülbay Türkücü... “Varsın sonunu getiremiş olsun... Zamanlama hatasıydı onunki. En şatafatlı şöhretler de bu yer çekimi kanununa meydan okuyan hareketi çoğu kez dağlara taşlara yapmıyor mu... Zaten biz de Gülbay kardeşimizin o son omuz hareketine hürmet ettik” dedik neticede...

Cristiano Ronaldo’nun akıllara ziyan roveşatasıyla aklım bizim Gülbay’a gitti... Doğrusu Juventus-Real Madrid maçının ilk yarısını izledim ama devre arasında Ahmed Arif’in Leyla Erbil’e yazdığı mektuplarına daldım... Laliko’suna hep röveşatalık laflar etmiş o da... “Bineceğin trenlerin soluğu tükenmesin. Ayağını attığın yerler deprem görmesin. Denizler uslu, vapurlar yollu olsun. Kurban olur çoban dururum senin dillerine”...


Yazının Devamını Oku

Yevgeniy Bazarov ve Arda Turan

18 Ocak 2018
Edebiyat tarihi sancılı baba-oğul ilişkileriyle doludur..

Gabriel Garcia Marquez’in babası oğlunun avukat olmasını isterdi. Yazdığı öyküleri, “palavra bunlar” diyerek yerin dibine sokardı. Marquez babasına inat Hukuk Fakültesi’ni 3. sınıfta terk etti. Yıllarca konuşmadı baba-oğul..

Franz Kafka babasının bitmek bilmeyen baskılarına dayanamayıp soluğu ablasının evinde alırdı. Gençliğinde sigortacılık yapan Franz’ın, bir sabah uyandığında böceğe dönüşen Gregor Samsa’da kendisini anlattığı iddia edilir..

Babaya Mektup kitabı içindeki tüm kırılganlıkların dışa vurumudur. Babası Herman’a, “Ama sen daha çocukken sözü bana yasakladın” diyerek yaşadığı baba korkusunu anlatmıştır.

Dostoyevski’nin babasıyla uyumsuz yaşamını öğrendikçe Suç ve Ceza’nın Raskolnikov’una savruluyorum.. Annesini de kaybettikten sonra babasıyla daha da çatışan Dostoyevski bir gün babasından para isterken bile utancından yerin dibine girer. “Bu isteğimde fazla ısrarcı olamıyorum ama sana şükranım yine sınırsızdır.”

Yazının Devamını Oku

YEVGENİY BAZAROV VE ARDA TURAN

18 Ocak 2018
Serhan Asker yazdı

Edebiyat tarihi sancılı baba-oğul ilişkileriyle doludur.. Gabriel Garcia Marquez'ın babası oğlunun avukat olmasını isterdi. Yazdığı öyküleri "palavra bunlar" diyerek yerin dibine sokardı. Marquez babasına inat Hukuk Fakültesini 3. sınıfta terk etti. Yıllarca konuşmadı baba-oğul.. Franz Kafka babasının bitmek bilmeyen baskılarına dayanamayıp soluğu ablasının evinde alırdı. Gençliğinde sigortacılık yapan Franz'ın, bir sabah uyandığında böceğe dönüşen Gregor Samsa'da kendisini anlattığı iddia edilir.. Babaya Mektup kitabı içindeki tüm kırılganlıkların dışa vurumudur.. Babası Herman'a "Ama sen daha çocukken sözü bana yasakladın" diyerek yaşadığı baba korkusunu anlatmıştır.. Dostoyevski'nin babasıyla uyumsuz yaşamını öğrendikçe Suç ve Ceza'nın Raskolnikov'una savruluyorum.. Annesini de kaybettikten sonra babasıyla daha da çatışan Dostoyevski birgün babasından para isterken bile utancından yerin dibine girer.. "Bu isteğimde fazla ısrarcı olamıyorum ama sana şükranım yine sınırsızdır.."

Cemal Süreya da oğlu Memo ile hep bir kavga halindeydi.. Kendisine benzemesini hayal ettiği oğlunun tam tersi bir dünyaya savrulması ikiliyi derin kavgalara hatta kaba kuvvete kadar sürüklemiştir.. Mehmet Akif Ersoy'un da oğlu Emin ile anlaşmazlıkları edebiyat dünyasını üzen tatsızlıklardandır.. En dramatik çatışma Ümit Yaşar Oğuzcan ve oğlu Vedat arasındadır.. Galata Kulesi'nde 17 yaşında atlayarak hayatına son veren Vedat için babası " ..şimdi yine bir ninni söylüyorum ona, uyan oğlum, uyan oğlum, uyan Vedat." diyor..

ZAMANINDA BU ÜLKE ARDA'YA HÜRMET EDİYORDU

2016 yılının sonlarında Barcelona'ya Iniesta ile röportaja gitmiştim. Arda'nın futbol hayatının kariyer olarak zirvede olduğu dönemdi.. Bütün Barcelona takımının ve halkının ona hürmetine bizzat tanık olmuştum.. İniesta, "Arda'ya bayılıyoruz" demişti.. Türkiye'nin yurtdışındaki en büyük markasıydı.. Messi, Neymar, Piuqe gibi yıldızlarla sahaya çıktığında 170 ülke tv başında bir Türk futbolcusunu izliyordu.. 100 milyonlarca Dolarlık paralarla bile yapılamayacak tanıtıma imza atıyordu, Türkiye adına. Düzenli olarak oynuyor, goller attıkça gururlanıyorduk.. Ta ki Milli Takım kampında gazeteci Bilal Meşe ile yaşadığı olaya kadar.. Bu olay bir zamanlar baba-oğul gibi olduğu hocası Fatih Terim ile yaşadığı gerilimin son perdesiydi.. Hatalıydı.. Olaydan sonra özür dileseydi iş büyümeden kapanacaktı.. Aslında orada kriz konunun içindeki tüm aktörler tarafından iyi yönetilemedi.. Konumuz bu değil ama.. Sonraki süreçte Arda hızla düşüşe geçti.. Barcelona'da bu sezon tek bir maçta bile oynamadı ve Başakşehir'e transfer oldu..

BAŞAKŞEHİR HEM BONSERVİSİNE HEM DE YÜREĞİNE ORTAK OLDU

İsim vermek istemiyorum 4-5 milyon Avrolar ödenerek alınan birçok sıradan futbolcu transfer fiyaskosu varken Arda Turan gibi yeteneği asla tartışılmayacak bir oyuncu transfer edildi.. Hem de Barcelona'dan.. 2 milyon Avro ikinci yarı 4 milyon Avro da gelecek sezon için Arda'ya ödenecek. Şampiyonluklarda 300 bin Avro Barcelona'ya gidecek.. Arda 2 yıl içinde başka bir takıma satılırsa da Başakşehir bonsevisten yüzde 25 pay alacak. Yani Başakşehir yüreğine ortak olduğu Arda'nın 41 milyon Avroluk bonservisine de ortak olmuş..

GŪMÜŞDAĞ: BU TRANSFERİN İNSANİ BOYUTU DA VAR

Başakşehir'in bu transfer sürecinde özellikle de Ispanya'da yaptığı PR da çok önemli. Hergün İspanyol gazetelerinde Başakşehir reklamı yapıldı..

Yazının Devamını Oku

Balonla hayata röveşata

16 Kasım 2017
“Bize, bizi anımsatan sevgili arkadaşım... Senin röveşatan çocukluğumuza hoyratça bir özlemdir. Kim bilir hangi sorunlardan geliyorsun, evini terk ettiğin söyleniyor. Hayata röveşatadır seninki... Varsın yarım kalsın. O son omuz hareketin de bize yeter...”

TOP gol olsa da dağlara taşlara gitse de seyirciden alkış alan tek harekettir belki de... Çocukluğumuzda mahalle maçlarında bu hareketi denemeyen var mıdır acaba? Hele maçımızı izlemeye manitamız gelmişse... Bu hareket için tüm takımı örgütlemez miydik? “Arap, benimki de maçı izliyor, ortalar ona göre gelsin. Tamam mı? Göğüs hizasına muz orta. Röveşata yapayım!”, “Kız arkadaşımızın gönlüne giden yol başarılı bir röveşatadan geçer” mottosuydu bizimkisi...

Balona röveşata yapan genç’ videosunu artık bilmeyen yoktur. Herkes Gülbay Türkücü’yü konuşuyor. Son gelen haberlere göre evini terk etmiş. 3 aydır evine uğramıyormuş.  Röveşata yapmayı kafasına koyan yere düşmeyi de iyi bilmelidir. Düşmeyi bilmeyenin iç organları yer bile değiştirebilir. Daha açık söylersem bilmeyenin sonu mahallenin sınıkçısıdır. Net.

İLKİNİ UNZAGA YAPTI...

Röveşata köken olarak İngilizce... Reverseshot... ‘Reverse’ geri, ters; ‘shot’ ise şut demek olduğuna göre ters geri vuruş diyebiliriz. Türk Dil Kurumu da bu izleyende heyecan yaratan hareketi, “Futbolda yüksekten gelen topa gövdeyi sırtüstü devirip makas yaparak vurma” olarak tanımlıyor.

İlk röveşata, 1914’te Şili’ye iltica eden İspanyol Ramon Unzaga tarafından yapıldı. Sonra 1930’da Brezilyalı Leonidas da Silva tarafından görücüye çıktı. Ve bu çılgın vuruş 1960’larda Pele’nin tekeline girdi. Sonra kimler yapmadı ki... Eusebio... Rivaldo... Hugo Sanches... Ve Moussa Sow... Fenerbahçe’de attığı röveşata gollerin tadını hiçbir zaman unutamayız. Sow, Twitter hesabında da, “Ona bunu mutlaka öğreteceğim” diyerek Kızılay’daki cesur yüreğe selam çaktı.

RECEP’İ KİM UNUTABİLİR...

Kimi zaman bu hareket başa bela da olabiliyor. Yıllar önce Beşiktaşlı Recep, Malmö maçında bu hareketi başarıyla uyguladı. Ancak kendi kalecisi Engin İpekoğlu’nu avladı. O gol UEFA tarafından gecenin golü seçildi.

Sahi sokakta dalgın dalgın yürürken yolda gözümüze ilişen topu andıran bir taş ya da başka bir cisim gördüğümüzde hangimiz heyecanlanmayız? Mutlaka bir sol iç plase ya da dış bir falso ile o cisime vurmaz mıyız? Hele bir top ayağımıza geldiği zaman üzerimizde takım elbise, ayağımızda rugan ayakkabı dinlemez mutlaka o topu sektirmez miyiz?

Yazının Devamını Oku

Dünya futbolunun temiz rengi: Şenes Erzik

2 Kasım 2017
ANGEL Villar...

Bir zamanlar İspanya futbolunun bir numaralı ismiydi. Hem de 29 yıl! Matadorlar, onun döneminde 2 Avrupa, 1 kez de Dünya şampiyonu oldu. En son UEFA Hakem Komitesi’nin başkanıydı. Rio 2014’te Mehmet Arslan, grup aşamasında elenen İspanyolların halini sorduğunda “Oley, Oley next Champion” (Yaşasın yeni şampiyon) diyerek verdiği cevap, hâlâ hafızamda..

2015’te FIFA’yı sarsan yolsuzluk soruşturmasıyla bütün görevlerinden ayrılmak zorunda kaldı..

Michael Platini... Dünya futbolunun göz bebeklerinden. Fransa’yı 1984’te Avrupa şampiyonu yaptı. UEFA Başkanı’yken adı yolsuzluk skandalına karıştı. Görevden el çektirildi.

Sepp Blatter... 2014 Dünya Kupası’nda tanıştık. Herkes ona saygı duyuyordu. Dünya medyası peşindeydi. O sadece Hürriyet’e konuşmuştu. Ne havalıydı o günlerde. Ancak kupadan hemen sonra kendisini yönetim kuruluyla birlikte yolsuzluk iddialarının içinde buldu. Direndi. Fakat futbol dünyasını suçsuzluğuna ikna edemedi. Bıraktı...

Görevlerini bırakmak zorunda kalan bir çok isim içerisinde sadece bu üçünü yazdım. Hem FIFA hem de UEFA’da bir çok ünlü isim gitti. Gidenlerin hepsi de deve dişi gibi adamlardı. Hepsi de yolsuzlukla suçlandı.

INFANTINO’NUN ELİNİ ÖPTÜĞÜ ADAM

Bu kadroların içinde bir isim vardı ki tüm suçlamalardan alnının akıyla çıktı. Onu da didik ettiler ama bir sey bulamadılar. O bir Türktü. 30 yıldan fazladır UEFA ve FIFA’da bizi başarıyla temsil eden Şenes Erzik...

Onun dünya futbolundaki saygınlığına defalarca şahit oldum. Efsane futbolcular

Yazının Devamını Oku

Varşova Stadı'ndaki haykırış Arakan'da da duyulsun

8 Eylül 2017
Çocuklugunda iki büyük sevdası vardı. Piyanosu ve Constantia Gladowska’sı.. Piyanosuyla dünyayı selamladığında henüz  12’sindeydi.  İlk bestesini Gladkowska için yaptığında ise 16 yaşına yeni basmıştı. Ah işte o savaşlar yok mu.. Savaş onu 20 yaşında yurdundan etti.

Çarlık Rusya’sı doğduğu toprakları işgal edince soluğu Paris’te aldı.  Piyanonun dahi çocuğu 39 yaşında ölene kadar memleketi Varşova’nın hasretiyle yanıp tutuştu.

O Frederic Chopin’di..

 “BEDENİM PARİS, KALBİM VATANIMA GÖMÜLSÜN”

 Vasiyetini ablasına söyledi. “Ölürsem bedenim Paris’e kalbim ise Varşova’ya gömülsün.” Acılı abla Ludvika o vasiyeti yerine getirdi.. Chopin’in kalbi şuanda doğduğu kent Varşova’da Kosiciol Swietego Krzyza Kilisesinde bir sütunda..

 Tarih boyunca her millet savaşlardan çok çekti.. Ve de ne yazık ki çekmeye devam ediyor.. Bu trajediyi en çok yaşayan coğrafya ise şimdiki Polonya..  Son yüzyılın en büyük belâlarından Adolf Hitler orada bir ırkı ortadan kaldırmak için neler yapmadı ki.. Ama gelin görün ki kaderin cilvesi insana neler yaşatıyor.. Anlatayım.

 NAZİLER HERGÜN VARŞOVALI CURIE’YE MUHTAÇTI..

Varsova’nın Chopin’den başka bir yüz akı daha var. Madam Curie.. İki dalda Nobel kazanmış tek bilim insanı.. Fizik ve Kimya dalında..  Yaşamını labaratuvarda geçirdi. Hem de labaratuvar ortamının hayatına mal olacağını bile bile. Yoğun radyasyondan kan kanserine yenildi. Radyum, Polonyum ve radyoaktiviteyi buldu.. Tıp tüccarları onun buluşlarının patent hakkı için milyon dolarlarla sıraya girdiğinde o, “Hayır. Ben bunları para kazanmak için değil, insanlık için yaptım” dedi..

 İşte o Hitler ve askerleri Polonya işgali sırasında yaralandıklarında ya da hasta olduklarında Madam Curie’nin tıp dünyasına kazandırdığı yöntemlerle tedavi edildi. Savaş devam ederken ağır bir hastalığa yakalanan Hitler’in akciger filmleri Varşovalı Curie’nin bulduğu makinalarla çekildi.. Hayat, yok etmeye çalıştığınız ırktan birisinin buluşuyla sizi ölümden kurtaracak kadar büyüleyici bir tezatlıktır..

Yazının Devamını Oku

Chopin’in Varşovası’ndan Arakan’a..

8 Eylül 2017
Çocuklugunda iki büyük sevdası vardı. Piyanosu ve Constantia Gladowska’sı.. Piyanosuyla dünyayı selamladığında henüz  12’sindeydi.  İlk bestesini Gladkowska için yaptığında ise 16 yaşına yeni basmıştı. Ah işte o savaşlar yok mu... Savaş onu 20 yaşında yurdundan etti.

Çarlık Rusya’sı doğduğu toprakları işgal edince soluğu Paris’te aldı.  Piyanonun dahi çocuğu 39 yaşında ölene kadar memleketi Varşova’nın hasretiyle yanıp tutuştu.

O Frederic Chopin’di...

“BEDENİM PARİS’E, KALBİM VATANIMA...”

- Vasiyetini ablasına söyledi. “Ölürsem bedenim Paris’e kalbim ise Varşova’ya gömülsün.” Acılı abla Ludvika o vasiyeti yerine getirdi.. Chopin’in kalbi şu anda doğduğu kent Varşova’da Kosiciol Swietego Krzyza Kilisesinde bir sütunda...

Tarih boyunca her millet savaşlardan çok çekti.. Ve de ne yazık ki çekmeye devam ediyor.. Bu trajediyi en çok yaşayan coğrafya ise şimdiki Polonya..  Son yüzyılın en büyük belalarından Adolf Hitler orada bir ırkı ortadan kaldırmak için neler yapmadı ki.. Ama gelin görün ki kaderin cilvesi insana neler yaşatıyor... Anlatayım.

NAZİLER VARŞOVALI CURİE’YE MUHTAÇTI

- Varsova’nın Chopin’den başka bir yüz akı daha var. Madam Curie... İki dalda Nobel kazanmış tek bilim insanı. Fizik ve Kimya dalında...  Yaşamını laboratuvarda geçirdi. Hem de laboratuvar ortamının hayatına mal olacağını bile bile. Yoğun radyasyondan kan kanserine yenildi. Radyum, Polonyum ve radyoaktiviteyi buldu.. Tıp tüccarları onun buluşlarının patent hakkı için milyon dolarlarla sıraya girdiğinde o, “Hayır. Ben bunları para kazanmak için değil, insanlık için yaptım” dedi..

İşte o

Yazının Devamını Oku