Yine başladı

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Bugün (pazar) yine yazı yazıyorum. Yarın bir tane daha yazacağım. Salı günü de yazacağım.

Çarşamba ise durum vahim. O gün üç ayrı yazı var.

Perşembe de aynı şey. Yine üç yazı.

Cuma tekrar bir yazı.

Bir tek cumartesi yazmıyorum.

Ancak en kötü gün de cumartesi, çünkü bir gün sonra aynı kısırdöngünün tekrar başlayacağını biliyorum.

Üstelik cumartesi geldiğinde, geçen altı gün içinde 10 yazıyla hayatta üzerinde konuşulabilecek her konuda fikir bildirmiş olduğum için yazılacak hiçbir konunun da kalmamış olduğunu görüyorum.

Panik başlıyor.

Sonra pazar kaçınılmaz olarak yine geliyor.

Bilgisayarın düğmesine basıyorum.

Cazırt cuzurt açılıyor Allah'ın cezası makine ve her şey tekrar başlıyor.

Hayatım böyle geçip gidiyor.

* *Ê*

Yazıları yolluyorum. Hiç doymak bilmeyen bir canavar onları tüketip duruyor.

Birkaç gün sonra onlar bana ya limon sarılmış bir kesekâğıdı, ya da daha kötüsü kedilerin tuvaletinin altına, nedense tam da benim sayfamın denk geleceği şekilde serilmiş bir kâğıt parçası olarak geri geliyorlar.

Size bir şey söyleyeyim mi, hayatta hiçbir şey, emek vererek yarattığınız bir ürünün sonunda kedilerin tuvaletinin altına serilmesi kadar aşağılayıcı olamaz.

Üstelik tuvaletleri de benim odamda.

Ve ben bazen, örneğin bir çarşamba günü, üç yazı birden yazmaya çalışırken, araba baktığımda kendi yazımın bulunduğu sayfaya Silvester'i çişini yaparken görmek ve buna aldırış etmemek zorundayım.

* *Ê*

Bazı insanlar zaman zaman bana diyorlar ki, ‘‘Bugünkü yazını PEK sevmedim'.

Bunlardan nefret ediyorum.

Yani bana birisi çıkıp dese ki, ‘‘Be gerzek, bugüne kadar yazdığın tek bir yazıda bile iş yoktu. Silvester yazının üstüne işiyorsa hata yapıyor. Aslında o yazıların bir tanesi bile üzerine işenecek değerde değil'.

Böyle konuşsa yemin ediyorum sinirlenmem.

Yani net bir tavır bu.

Bence bütün hisler mutlak olmalı.

Mutlak nefret de benim gayet net anlayabileceğim bir şeydir.

Sadece korkak eleştirileri sevmiyorum.

Bugünkü yazını PEK beğenmedim şeklindeki bir konuşma, cinayete teşvik gibi geliyor bana.

Bunu söyleyenin kendisi büyük ihtimalle haftada dört kısa mektup yazmak zorunda kalsa, üçüncüsünde ne yazacağını şaşıracak.

Ve büyük ihtimalle son iki mektubu yazmayı erteleyecek.

Ben 10 yazı yazıyorum, üstelik bunları erteleme şansım yok, o bunlardan bir tanesini beğenmiyor ve üstelik bunu da bana söylüyor.

Şeytan diyor ki, sarıl boğazına ve sonuna kadar sık.

* *Ê*

Yani ben de ne yapayım bilmiyorum ki?

Acaba sokak sokak dolaşıp da insanların işini mi eleştirmeye başlasam?

Örneğin, mimarların eserlerini inceleyip arada bir tanesini seçerek, ‘‘Bak işte bunu beğenmedim, bir boka yaramaz bu görüntü’’ mü desem?

Veya hastaneleri gezip, yanlış tedavi uygulanan hastaları mı teşhir etsem? 1000 hastayı iyileştirmiş bir doktorun tek hatasını yakalayınca bunu yüzüne mi haykırsam?

Yoksa yanlış, saçmasapan dava dilekçeleri yazan avukatlarla alay mı etsem?

Bilim adamlarının makalelerini inceleyip arada bir tanesini bularak, 100 makale yazmış adama ‘‘Bak bu makalede bir yanlışın’’ var diye bağırsam mı acaba?

Harika meyveler satan manava gidip arada bir tane çürük elma bulunca ‘‘Bak sende de kötü mal var’’ diye alay mı etsem?

* *Ê*

Peki ne yapsınlar insanlar, diyeceksiniz?

Beğenmediklerini söylemesinler mi?

Söylesinler, ne yapayım ağızlar torba değil ki büzeyim.

Konuşsunlar da bana konuşmasınlar.

Yani illa da fikir bildirmeleri gerekiyorsa bunu amcalarına, halalarına, kardeşlerine, babalarına, annelerine, teyzelerine, metreslerine, kan kardeşlerine, mektup arkadaşlarına, barmene, garsona, taksi şoförüne, psikologlarına, Reha Muhtar'a, Televole programına anlatsınlar fikirlerini. Hiç kimseyi bulamazlarsa kendi kendilerine söylensinler.

Hatta o günkü yazımı PEK sevmedikleri konusundaki şikâyetlerini Ertuğrul Özkök'e -ki kendisi son 100 yılın en seksi erkekleri listesine 11'inci sıradan hem de Antonio Banderas'tan bile ön sırada girmiş kişidir- bile yazabilirler.

Sadece bana söylemesinler yeter.

Düşünün ki ben, bana o günkü yazımın PEK sevilmediğinin söylendiği saatlerde, büyük ihtimalle önümdeki üç yazının nasıl olup da çıkacağını düşünmekteyim.

Geçmişi tamamen unutmuşum ve hatta PEK sevilmeyen yazımın konusu bile kafamdan uçup gitmiş.

Dahası eğer kendimi zorlayıp konuyu hatırlarsam, ben de o yazıdan PEK hoşlanmayacağım büyük ihtimalle.

Ne yapayım yani, o yazı çoktan Silvester'in hedefi olmuş durumda bile ve ben geçmişe ağlayacak halde katiyen değilim.

Geleceğe ağlıyorum sadece.

Ha, yazılardan ve benden mutlak anlamda nefret ediyorsanız onu da lütfen söyleyin.

Çünkü bu şekilde nefret edilmekten hoşlanırım ve mutlak nefrete sahip insanların var olduğunu bilerek yazı yazmanın keyfi de başka oluyor.













Yazarın Tüm Yazıları