Sanat anlayışı

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Pazar akşamı dikkatim tamamen dağılmış bir şekilde, televizyon kanalları arasında gezinti yapıyordum.

Bir gece önce Barbra Streisand'ın ‘‘The Mirror Has Two Faces’’ adlı filmini izleme şanssızlığına uğramıştım.

Bu nedenle pazar akşamı televizyonda ne film olduğuna bile bakmak istemiyordum, çünkü yeni bir psikolojik travmayı vücudumun kaldıramayacağına karar vermiştim.

Türk Oblomov'u olmak istiyordum o gece ve bunu değiştirmeye çalışacaklarla kavga etmeye bile hazırdım.

***

Gezinirken kanallarda bir anda irkildim.

Şöyle bir konuşma geliyordu ekrandan:

‘‘Fahişelerden hoşlanırım.

Yalan söylerim.

Mastürbasyon yaparım.

Yanımda hep fahişe parası taşırım.

Gördüğüm her kadınla yatmak isterim.

Ahlaklı da değilim.

Ölüm korkum var.

Ruhsal dengem bozuk.’’

Bunları duydum.

‘‘Rana koş’’ diye bağırdım, ‘‘Bak televizyonda canlı yayında benim ‘Curiculum Vitae’’mi (özgeçmiş) halka açıklıyorlar’’ dedim.

Bu esprimi Rana eleştirdi, hatta azarladı bile beni.

Ben de zaten yanılmışım, Woody Allen kendisini anlatıyormuş, benimle ilgili değilmiş olay.

***

Size bir şey söyleyeyim mi; o film harikaydı yemin ediyorum.

Adı ‘‘Deconsructing Harry’’.

Kaçırdıysanız, daha sonra bir şekilde mutlaka yakalayın Cine-5'te ve seyredin.

Anladığım kadarıyla Cine-5 yöneticileri, Barbra Streisand'ın o insan onuruna aykırı rezaletini bize seyrettirme suçlarını, bu filmi ertesi gün ekrana getirerek affettirmeye çalıştılar.

***

Filmde harika bir medya eleştirisi var.

Woody Allen bir sahnede hayal görüyor.

Cehenneme düşmüş doğal olarak ve katları birer birer iniyor.

En alttaki yedinci kata inecek o, ama asansörde bir otomatik ses her katta kalanların kategorisini açıklıyor.

İşte örneğin, üçüncü katta hırsızlar, ahlaksızlar var.

İkinci katta katiller.

Falan filan.

Beşinci kat ise tamamen medyaya ayrılmış.

Asansördeki ses ‘‘medya bölümü’’ demekle yetinmiyor ve ekliyor ‘‘Bu bölüm tamamen doludur, yeni insanlar bir süre alınamayacaktır’’.

Düşünsenize katiller, sapıklar bölümünde yer var, cehennemin medya bölümü ise tamamen dolmuş.

***

Tabii Woody Allen, özellikle Mia Farrow ile yaşadığı kâbus sürecinde kendisine çok çektiren basından da öç alıyor bu sahneyle.

Filmde çok enteresan entelektüel komiklikler var.

Örneğin, bir sahnede Woody'nin kafası karışıyor ve konsantre olamamasını anlatmak için ‘‘dikkatimi odaklayamıyorum’’ diyor.

Bunun İngilizcesi ‘‘I am out of focus’’ ve bu aynı zamanda kamerayla ilgili teknik bir terim.

Ve bunu söylediği andan itibaren kalabalık mekânlarda bile sadece Woody flu gözükmeye başlıyor.

Yanındaki herkes net gözükürken onun hatları bulanıklaşıyor.

***

BU bence harika bir espriydi.

Ama yine bu, Woody'nin filmlerinin neden Amerika'da çok az seyredildiğini de açıklıyor.

Woody daha çok Avrupa'ya yakışan bir film sanatçısı.

Soyut düşünüyor o, Amerikalılar ise işi mümkün olduğunca somutlaştırmaya çalışıyorlar filmde.

Seyirci her şeyin düz söylenmesine alıştığı için de Woody'yi fazla anlamıyor.

***

Avrupa ile Amerika'nın sinema sanatı anlayışları arasındaki farkı en iyi ortaya koyan yazılardan bir tanesi 15 Şubat tarihli Time Dergisi'nde yayınlandı.

Ünlü Fransız direktör Robert Bresson'un sanatı irdeleniyordu yazıda.

Onun İtalyan asıllı, ancak hep Hollywood'da çalışmış olan prodüktör Dino de Laurentis ile yaşadıkları çok ilginç.

Prodüktör, Avrupalı direktörleri Amerika'da tanıtmak istiyor.

Bresson'un filmleri dikkatini çekiyor.

Direktör ile buluşuyor ve ‘‘Gel sana film tarihinin en büyük prodüksiyonunu yapayım’’ diyor.

Ve ekliyor: ‘‘Sana İncil'in filmini çektireceğim.’’

Doğal olarak Bresson da heyecanlanıyor, çünkü bu gerçekten büyük bir projedir. Kabul ediyor, çalışmalar başlıyor.

***

Dino de Laurentis bu filmin Amerika'da büyük iş yapacağını düşünmektedir.

Onun için para akıtmaya başlar filme.

Sıra en kritik sahnenin çekimine gelir. ‘‘Nuh'un Gemisi’’ bölümü çekilecektir.

Dino de Laurentis, bu sahne ile Amerikan seyircisinin gönlünü kazanacaklarından emindir.

Çünkü Amerikan seyircisi büyük, gösterişli sahnelere bayılır.

Direktöre sormadan ‘‘Nuh'un Gemisi’’ bölümü için hazırlığa başlar.

Dünyada bulunan bütün hayvan çeşitlerinden ikişer adet ısmarlar. Evet BÜTÜN hayvanlardan dedim, yanlış okumadınız.

Yüzlerce, binlerce hayvan satın alınır. Bakımları için adamlar tutulur.

***

Prodüktör, bu çalışmalar sürerken Bresson'u arar ve görüşmek istediğini belirtir.

Bir araya gelirler. Prodüktör hayvanları satın almış olduğunu söylemez ona. Sürpriz yapmaya, direktörünü sevindirmeye karar vermiştir.

Ona müjdeyi vermeden önce ‘‘Nuh'un Gemisi sahnesini nasıl çekmeyi düşünüyorsun?’’ diye sorar.

Avrupalı direktör biraz düşünür ve anlatmaya başlar:

‘‘Bu sahne harika olacak. İleride gemiyi göstereceğim. Hayvanlar ise gözükmeyecek. Onları sadece kumdaki ayak izlerini gösterip soyut olarak anlatacağım.’’

Dino de Laurentis bunu duyduğu an kalkıp gider.

Bir saat sonra da Bresson'a işten kovulduğu tebliğ edilir.

İşte durum böyle, ama biz de kanun hükmünde kararname gereği Avrupalı sayılırız. Onun için mutlaka izleyin Woody Allen'ın filmini.



Yazarın Tüm Yazıları