Paylaş
Nostaljik bir kitap
Bugün yine kitap konusuna girmek zorundayım. Biliyorum ilk başta tepki gösterip, ‘Üfff yine Proust’dan filan bahsedecek' diyeceksiniz ama yanılıyorsunuz. Çünkü bu haftaki kitap konusu son derece ilginç.
BAZI kitaplar vardır. Bunları okuyunca elinizde olmadan içinizi sıcak hisler kaplar.
Kitabın sayfalarını çevirdikçe eskiye dönersiniz.
Güzel hatıralar aklınıza gelir.
Gülümsersiniz belki.
Belki de zaman zaman hatıralar nedeniyle gözünüz de nemlenir.
Bu hisleri size yaşatan kitap, bir kez okumakla tüketilmez. Hiçbir zaman tüketilemez belki de.
O başucunuzda durur ve zaman zaman kendinizi kötü hissettiğinizde onu elinize alırsınız, sıcak bir meltem eser yüreğinizde.
* * *
Richard Schweid'ın ‘‘Karafatma Yazıları’’ (The Cockroach Papers) adlı kitabını okurken ben de böyle nostaljik, güzel hislerle doldum.
Sayfaları çevirirken aklım elimde olmayarak 1970'li yıllara gitti.
New York'ta o yıllar karafatma nüfusunda büyük bir patlama yaşanıyordu.
Biz üç arkadaş bir evi paylaşıyorduk ve o evi temizlemek önceliklerimiz arasında 3 bininci sırada filan yer alıyordu.
Bu nedenle patlayan karafatma nüfusunun oldukça önemli bir bölümü de bizim evde yaşıyordu.
O evde yaşarken çok feci bir salgın hastalığa kapılıp ölmememiz gerçekten bir mucizeydi.
Örneğin bir keresinde yarısı yenmiş bir pizzayı fırında unutmuşuz.
Bir ay kadar fırını açmak kimsenin aklına gelmemiş.
Fırında pizzayı unuttuğumuzu bir ay sonra bir akşam mutfakta oturmuş içki içerken hatırlamak zorunda kaldık.
Hatırlamak zorunda kaldık diyorum çünkü fırının içinden ‘tık, tık, tık’ diye sesler geldi.
İlk aklımıza gelen şey pizzanın mutasyona uğrayıp canlanması ihtimaliydi.
Ancak ikinci açıklama çok daha rasyoneldi. İçerde mutlaka bir iri fare vardı.
Bu açıklama Turhan'ı İbrahim'i ve beni çok rahatlattı. İçmeye devam ettik.
* * *
Annem, o evde bir aylığına beni ziyarete geldiğinde ilk gün yemek masasında olanları görünce şak diye düşüp bayılacaktı az daha.
Yemeğe oturduk, baktım masanın üstünde benim tabağa doğru beş altı adet neredeyse başparmak büyüklüğünde karafatma geliyor.
Ben hiç istifimi bozmadan onları elimle aşağıya ittim ve yemeğimi yemeyi sürdürdüm. Onları öldürmedim çünkü öldürsem bu sefer başka beş altı adetlik grubun ortaya çıkacağını biliyordum, dolayısıyla hiç istifimi bozmadım.
Anmem o olaydan sonra bir ay müddetle hiç durmadan evi temizledi.
Gittiği akşam bir partiye gitmek için dışarı çıkacaktık, tarağı kafama götürdüm iki adet karafatma saçımın içine düştü.
Anlaşılan annem tabiatı yenememişti. Çünkü karafatma nesli tükenmesi hemen hemen imkánsız olan bir yaratıktır. Bir öldürseniz bin tane ortaya çıkarlar.
* * *
Siz karafatmanın küçük bir hayvan olduğunu düşünüyorsunuzdur.
Ancak ben boyu yedi santim kadar olan karafatmayı gözlerimle gördüm.
Tabii böyle bir hilkat garibesi de New York'ta karşıma çıktı.
Bu kez tek başına yaşadığım bir evdi. Torbaların oradan haşır huşur sesler geliyordu ve ben korkarak torbayı yana itince onu gördüm.
İlk önce fare zannettim, ancak fare olmadığını anlayınca dehşetim daha da arttı.
Pazarınızın daha da iyi geçmesi için şunu da söylemeliyim ki 7 santim kadar uzunlukta bir karafatmanın ezilmesi hiç de kolay olmuyor.
Bırakın bunun kolay olmamasını, ezilme anında öylesine bir ses çıkıyor ki inanılacak gibi değil.
Ayrıca oraya buraya bir şeyler de fışkırıyor tabii ki ve sonra işiniz yoksa bir de bunları temizlemek zorunda kalıyorsunuz.
Diyelim öldürdünüz, bütün bu olaydan sonra yine o evde yer yatağında yatacak olmanız da hiç hoş bir şey değil, bunu da bilin.
Ben o yıllar işte bu ve bunun gibi nedenlerden dolayı alkoliktim zaten.
* * *
Hatıralar yoğunlaştı, karafatmalar ile ilgili kitabı anlatmaya başlayamadım.
Onu da yarın yapacağım.
(Yarın: Karafatma minik bebekleri yiyebilir mi?)
Paylaş