OKUYUCULARDAN gelen mektuplardan görüyorum ki yazı yazmak isteyenlerin sayısı hayli fazla.
Kendilerinde büyük bir potansiyel olduğunu düşünüyorlar ve keşfedilmeyi bekliyorlar.
Çoğunluğu hayat boyu bekleyecek. Keşfedilemeden göçüp gidecekler bu dünyadan.
Ve son sözleri de ‘‘Neler yazacaktım bir imkanım olsaydı eğer’’ olacak büyük ihtimalle.
Bir kısmı çaresizlikten işi hatıra yazmaya vuracaklar. İçlerindeki yazma ateşini kendi yazdıklarını kendi okuyarak söndürmeye uğraşıp duracaklar.
Bir gün belki, bir ihtimal o anıları gören bir insanın ellerini tutmasını, kendilerini ‘‘yazar’’ ilan etmesini bekleyecekler hayat boyu.
*
Dediklerim acımasız gelebilir ama gerçekler böyle. Ve üstelik dünyanın her yerinde durum aynı hemen hemen.
Bana yazanların önemli bölümü şair olduğuna inandırmış kendini.
Gerçekten şair olmadıkları için yazdıklarını da şiir zannediyorlar. Bu kısa metinler onlara kolay geliyor. Bunlar acilciler, kolay yolu seçenler.
Arabesk şarkı sözüne uygun cümleler alt alta konulunca şiir oldu diye kendilerini kandırıyorlar.
Bilmiyorlar ki bazen bir dörtlü yazmak için şair yıllarca düşünebilir ve her kelimeyi belki de yüzlerce kez yeniden farklı olarak yazar.
Bu kendilerini şair sayanların keşfedilme şansı hiç yok ama onlar hiç olmazsa hayatın darbelerini káğıda dökerek biraz olsun rahatlıyorlar.
Azıcık mastürmatif tedavi anlayacağınız bunların yaptığı.
*
Bir de gerçekten potansiyel iyi yazarlar var aranızda.
Biraz imkán verilse, biraz uygun bir ortam bulunabilse, biraz üzerinde çalışılsa iyi, belki de büyük yazarlar çıkacak bu gruptan.
Bence en büyük acıyı da onlar çekiyordur. Çünkü onlar aslında iyi yazarlar oldukları için kendi metinlerinin de uğradığı haksızlıklara en fazla tepkiyi gösteriyorlardır.
Şimdi diyeceksiniz ki ne yapılabilir bu insanlara. Nasıl imkán sağlanabilir onlara ki kendilerini bir şekilde göstersinler?
Bu soruya net cevabım gerçekten yok.
Ancak şunu da biliyorum ki bu işler biraz da şansa ve hiç yılmadan, pes etmeden yazılanların bir gün birileri tarafından keşfedilmesini sağlamak için gayret göstermeye bağlı.
Bakın bir olay aktarayım isterseniz.
Şu aralar çok önem verdiğim ve belki de hayatımda yazacağım en önemli metin olan bir kitap üzerinde çalışmaktayım.
Bununla ilgili araştırma yaparken ünlü New Yorker Dergisi'nde yaşananları tekrar okudum.
Birçok sonradan ünlü olan yazar ilk yazılarını bu dergide yayınlamıştır.
Ama bir de yazı gönderip de sürekli reddedilenler var.
Bakın şu isimlere bir:Saul Bellow, Thomas Pynchon. William Styron,Kurt Vonnegut, Joseph Heller, Philip Roth.
Hatta Roth derginin editörlerine sonradan büyük klasikler arasında yer alacak ‘‘Goodby Columbus’’ adlı hikáyesini göndermiş, onu bile basılmaya değer bulmamışlar.
Anlayacağınız kimin yazar olduğu kimin olamadığı, kime imkánlar tanındığı, kimin bu imkánı hak ettiği, kimlere haksızlıklar yapıldığı çoğu zaman sübjektif ve yanlış kararların sonucudur.
Bu işler şansa bağlıdır.
Onun için içinde yazma ateşi olanlara sesleniyorum, katiyen yılmayın. Bir gün şans size gülebilir, bu az bir ihtimaldir ama insanın hayatı da genelde az olan o ihtimali yakalamak için mücadeleyle geçer.