Serdar Turgut: Postmodern moda

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

‘‘Vücut politikası’’ diye yeni bir kavram var ortalıkta dolaşmaya başlayan.

Postun da postu modernlikteki bu yeni teori, insan vücudunun, üzerine semboller işlenmeye hazır bir pafta olduğunu öne sürüyor.

Yani buna inanarak harekete geçen kişi, çıplak vücudunu bir tür grafitti duvarı haline getiriyor.

Dövmeler yaptırıyorlar vücutlarına.

Kulakları dışında aklınıza gelebilecek her yerlerine (evet, maalesef oraları da dahil) küpeler takıyorlar.

***

Ben genellikle ‘‘normal’’ olanın dışına çıkıp da normalliği sorgulayan şekilde davranan insanlara sempati ile bakarım.

Yani anlayacağınız kendime karşı da hayli sempati duymaktayım.

Öyle ki zaman zaman ayna karşısında kendi görüntüme gülümser, ‘‘Aslanım benim, aferin sana’’ diye konuşurum.

Bu sözlerim kazayla evde bana düşman olan kişi tarafından duyulursa hemen her defasında espri yapılır; çünkü o kişi benim fiziksel görünümümde takdir edilecek herhangi bir yön bulunmadığını bilmektedir.

Benim kendisine, ayna karşısındaki bu sözlerimin fiziksel değil manevi yapımı takdir etmekle alakalı olduğunu anlatmam da mümkün değildir; çünkü bu kişi bu kez de manevi yapımda takdir edilecek ne yan bulunduğunu sorgulamaktadır.

***

İstemeden konunun çok dışına çıktım.

Dediğim gibi normalliği sorgulayan insanlara sempati ile bakarım.

Ancak vücut politikası uygulayan postun da postu modernistler bazen benim bile tahammül sınırlarımı aşıyorlar.

Bunu yaz aylarında fark ettim.

New York'ta sokakta yürüyordum.

Birden karşımda bir adam belirdi.

O gün hava o kadar sıcaktı ki develeri bile New York'a getirseniz sokakta katiyen yürümez, herhangi bir büyük çarşının içine girip havalandırmanın keyfini çıkarırlardı.

Buna rağmen karşıdan gelen adamın neden kolları tamamen yün kaplı, dik yaka bir kazak giydiğini anlamamıştım.

Tam yanıma geldiğinde aslında adamın çıplak olduğunu, suratı hariç vücudunun üst tarafının tamamen dövme ile kaplı olduğunu gördüm.

Bunu Allah'tan son anda fark ettim; çünkü sıcaktan öylesine bunalmıştım ki adamın kazağını zorla çıkarmaya karar vermiştim.

Olmayan kazağı vücuttan zorla çıkarmaya çalışmanın sonucu, dünyanın hiç bir başkentinde bunu deneyen kişi açısından olumlu olamaz.

New York'ta ise bunu deneyenin, kış ayları geldiğinde bile bir daha kazak giymesi mümkün olamayacaktır; çünkü kafası vücudundan ayrılmış olacağından bu halde kazak giymeye çalışması en çılgın modacı tarafından bile hoş karşılanamaz.

***

Bazen de sürprizler oluyor.

Bir akşamüstü barda oturuyordum.

Yanda da güzel bir kadın vardı. Gerçi giyinmeyi katiyen bilmediği belliydi, ama zevksizliği bile güzelliğini saklamaya yetmemişti.

Böyle durumlarda beni bir nostalji bulutu kaplar.

Eskiden olsa bu kadınla mutlaka konuşma girişiminde bulunurdum, bunu düşünürüm.

‘‘Ah bir konuşsam, nasıl da reddederdi beni’’ diye düşünüp geçmişi yád ederim.

Tabii 4 yıl 6 ay 29 gündür böyle bir girişimim olmuyor, ama yine de etrafa çaktırmadan bakıyorum tabii.

Kızı da göz ucuyla izlerken tuhaf bir şey oldu.

Kız ağzına lokma atarken dilini gördüm. Dilinin tam ucunda bir delik, delikte de bir küpe vardı.

***

Aklıma ilk gelen şey, bu halde dondurma yemenin son derece acı veren bir his olması gerektiğiydi.

İkinci gelen şey ise dil deldirmenin hiç de hoş olmayan bir duygu olmasıyla ilgiliydi.

Üçüncü düşüncem ise bu kızın mesleğinin ne olduğuydu.

Bu haldeyken her harfi doğru telaffuz etmesi mümkün olmadığından iş kolunun katiyen konuşma gerektirmemesi gerekiyordu.

Doğal olarak şarkı söylemesi de mümkün değildi.

Sadece yazı yazarak hayatını kazanıyor olabilirdi tabii, ama bu doğruysa o zaman da diline küpe taktırması manasızlaşıyordu.

Yani herkese dilini göstermeye gerek kalmayan bir işte çalışıyorsan diline küpe taktırmanın anlamı da fazla olmamalıydı.

İşi çözemedim; çünkü dediğim gibi onunla konuşmama imkán yoktu.



Yazarın Tüm Yazıları