Ne diyeyim ki?

Sosyal Darwinizm teorisi bağlamında ailenin anlamı üzerine yapmakta olduğum teorik çalışmayı tabii ki yarıda kesmiş filan değilim. Ama teorinin doğru olabilmesi için arada bir amprik gözlem yapmak da gerekiyor.Gözünüzün önüne getirin durumu... Rana'nın yine yetiştirmesi gereken çizimler var.Masanın üzerine abanmış, ha bire durmadan karalayıp duruyor.Bu arada genellikle işi katiyen olmayan koca ise balkonda oturmaya karar verir.Yüklü bir bardak konyak ile çıkar dışarıya.Dışarda oturmasının getirdiği bir avantaj da istediği kadar fazla çikolatayı, kınayan bakışlara muhatap olmadan yiyebilmesidir.Gece serinliği var dışarda. Kocanın keyfi yerinde. İçki yudumlanıyor.Ve sonra tabii ki kaçınılmaz şey oluyor.Rana, oturduğu yerden pencereye vuruyor.Kalkıp yakına gidiyorum ne dediğini duyayım diye.Dünyada sorulabilecek soruların en kötüsü olduğuna samimi bir şekilde inandığım soruyu soruyor bana.‘‘NE DÜŞÜNÜYORSUN?’’* * *Bu soruya, özelllikle kadınlar sordukları zaman tatmin edici bir cevap verebilmenin hemen hemen imkânsız olduğunu bütün bilmsel kitaplar yazıyor.Hatta sosyal ilişkiler konusunda uzman olan bazı teorisyenler, erkeklerin beklemedikleri anda bu soruya muhatap olmaları durumunda nasıl cevaplar verebileceğine yönelik bir el kitabı bile hazırlamaya soyunmuşlar bir aralar.Anlayacağınız ‘‘Acil durumlarda ‘ne düşünüyorsun' sorusuna verilecek Top 10 cevap listesi’’ gibi bir şeymiş düşündükleri.Ancak bu kitap bir türlü yazılamadı.Çünkü bilim adamlarının hepsi de erkekti ve panik halinde olmadıkları, hatta uzun zaman düşünme imkânına sahip oldukları zaman bile soruya doyurucu bir cevap bulamamışlardı.* * *Genelde bu soruya muhatap olmak insanı zorluyor, çünkü en azından düşüncelerinizin özgür olduğu gibi bir hayali yaşatmaya uğraşmanızın da boşuna olduğunu anlıyorsunuz.Ancak benim o gece işimi zorlaştıran ek nedenler vardı.Size yemin ediyorum, o an kafama, New York ve Washington gibi şehirlerde neden azıcık bir kar yağdığında bile trafik sorunlarının yaşanmaya başladığı sorusu takılmıştı.Biraz kafamı zorlayarak cevabı bulmuştum.Bunun New York ve Washington’daki taksi şoförlerinin önemli bir bölümünün ana dilinin ve belki de tek konuştukları lisanın Svahilice olmasıyla bağlantısı olduğu kesindi.Şöyle ki;Afrika'dan gelip bu iki şehre yerleşen insanlar, zaman içinde ailelerinin diğer fertlerini de ABD'ye getirtiyorlardı.Bu tür kavimsel ailelerde amcadan halaya, teyzeden babaanneye herkesin tek bir işi ortak olarak yapmaları geleneği vardır.Bunların önemli bir bölümü de kaynaklarını birleştirip bir taksi plakası satın alıyorlar ve bunu işletiyorlardı.Afrika'dan yeni gelen kavim üyeleri de şoför olarak çalışıyordu.Tabii ki Afrika'da katiyen kar yağmıyordu.Washington'da veya New York'ta ilk kar yağdığı gün bunlar ‘Tanrılar Çıldırmış Olmalı’ filminde uçaktan atılan Coca Cola şişesine tapan vahşiler gibi kara ilk önce tapıyorlardı.Sonra kapitalizm acımasız olduğundan ve öyle tapma mapma filan takmayacağından zorunlu olarak yine taksiyle işe çıkıyorlardı.Tabii buz tutmuş yolda arabayla hayatlarında ilk kez gitmeye çalıştıkları için de kaçınılmaz olan şey oluyordu.Adam yolun bir aşamasında köküne kadar frene basıveriyor, araba durup dururken dönmeye başlıyor ve yine durup dururken bir kaza oluveriyordu.İşte New York ve Washington gibi medeni iki şehirde bile azıcık kar yağar yağmaz trafik kazalarının, yolda kalan arabaların gırla gitmesi bu nedendendi.O gece balkonda düşünürken bu bağlantıyı kurmayı başarmıştım.* * *Şimdi biliyorum, bana acıyanlar çıkacak.Adama bak, hayal kurarken bile ne kadar saçma şeyler düşünüyor diye söylenecekler olacak.Ben de onlara hemen şunu söylemeliyim.Dikkat edin, asıl acınacak durumda olan sizsiniz.Çünkü ben eminim ki sizin o anda hayal etmeyi akıl edebileceğiniz her şey benim düşündüğümden çok daha basit ve sıradan bir şey olacaktır.En azından ben öyle banal şeylerle uğraşmıyorum.* * *Evet dönelim o geceye.Rana durup dururken ‘‘Ne düşünüyorsun?’’ diye sordu.Ve ben ilkokulda burnunu karıştırırken öğretmenine yakalanmış çocuklar gibi ona bakakaldım.Düşündüklerimi anlatsam katiyen inanmayacaktı, çünkü o bile henüz benim nasıl da ciddi bir şekilde hızla delirmeye başladığımı tam olarak bilmiyor.Hızlı yalan da söyleyemem, önceden plan yapmam lazım. Ve o anda hazırlıksız yakalanmış durumdayım.Hiçbir şey düşünmüyorum desem kesin azarlayacak beni, bunu önceki deneylerimden biliyorum.Ben de ne yapayım, aynen anlattım düşündüğüm şeyi. Yukarda yazdığım gibi detaylı anlattım.Mizansen de oldukça garipti. Ben balkondayım. O içerde. Sesimi duyurmak için hafiften bağırıyorum.Dinledi beni. Sonra tebessüm eti ve ‘‘Saçmalama. Bari yalan söyleyeceksen doğru dürüst bir şeyler söyle’’ dedi.Konu kapanmıştır anlamına gelecek bir şekilde çizimine devam etti.Ben yerime geri döndüm ve bu kez de Karın Deşen Jack'ın stres atma yönteminin bana da yarayıp yaramayacağını düşünmeye başladım.
Yazarın Tüm Yazıları