Paylaş
GECE yemek yediğimiz yer deniz kenarındaydı, ama bu bir şey ifade etmiyordu tabii. Çünkü dün anlattığım, dünyadaki en yoğun trafiğe sahip olan yol da yanıbaşımızdan geçiyordu.
Yemeğimi yerken hep, ‘‘Cunda şimdi nasıl da sessizdir’’ diye düşündüm.
Aslında Rana'nın olduğu herhangi bir yerin uzun müddet sessiz kalabilmesi imkánsız, bunu biliyorum.
Ustalarla kavga ede ede, işçilerle konuşa konuşa yavaş sesle konuşmayı unuttu.
Bizim Türklerde bir inanış vardır. Bir insan denileni anlamıyorsa, ona aynı şeyi bağırarak anlattığımızda anlamaya başlayacağını zannederiz.
Örneğin, yabancılarla konuşmaya çalışan insanlara bakın, dil bilmiyorlarsa hep Türkçe olarak bağırırlar. Bağırırlar ki karşıdaki zavallı, Türkçe bilmeyen insan da denileni anlasın.
İşçi ve ustalar denileni bir kerede anlamadıklarından Rana'da da bu ses tonu kalıcı oldu.
Bu yazıyı o yazmaya başlasa, şu an yazı bundan böyle AYNEN ŞU ŞEKİLDE GÖZÜKECEK. KONUŞURKEN BAĞIRMAYA ALIŞIK OLANIN BAŞKA TÜRLÜ YAZMASI DA MÜMKÜN DEĞİL.
Bilmem anlatabiliyor muyum?
Dolayısıyla Rana'nın bulunduğu bir Cunda'nın sessizliğini sürdürebilmesi, ancak onun ses geçirmeyen bir odaya kapatılmasıyla mümkün olabilecektir.
* * *
Limana yaklaştığımız an o gece uyku uyumamın mümkün olmadığını fark ettim.
Maç çıkışında Ali Sami Yen Stadyumu'nun önü gibiydi yelkenlinin iki metre önündeki cadde.
Bu yetmiyormuş gibi limanda aniden deniz azdı.
Ben tam, ‘‘Rüzgár yokken denizin azabileceği bir limanı yapsalar yapsalar ancak Yunanlılar yapmayı başarırdı’’ diye söylenmeye başlarken bu işlerden anlayan arkadaşım, açıktaki dalgaların sonucunun limana böyle yansıdığını teknik terimlerle anlattı ve bunun normal olduğunu söyledi.
Tabii ki bilimsel açıdan normaldir, bir şey demiyorum, ancak yelkenli aniden lunaparklardaki aşağıya yukarıya sallanan gemi gibi oluverdi. Hani sallanırken aniden yerinizden fırlayacak gibi olduğunuz lunapark eğlencesi var ya, bizim yelkenli de aynen onun gibi hareket etmeye başlamıştı.
Lunaparktaki tekne ile buranın tek farkı, lunaparktaki olayın en fazla iki dakika sürüp bitmesiydi. Bu olay ise sabaha kadar sürdü.
Benim uykum çok hafiftir. Kedimiz tüyünü yalamaya başlasa, bu gürültü bile benim uyanmam için yeterli nedendir.
Sallanan bir yelkenlide ne kadar fazla sayıda, birbirinden çok farklı, bir o kadar da tuhaf ses çıktığını mümkün değil tahmin edemezsiniz.
Ben bunların ne tür ses olduklarını incelemeye aldım ve her birinin nereden geldiğini mutlaka bulmak gibi bir takıntım oluştu.
Herkes uyudu benden başka, ben ise eski akıl hastanelerindeki deliler gibi dört dönüyorum teknenin içinde.
Bir ara yoruldum, oturayım dedim, hafif de kestirmişim.
* * *
Olağanüstü tuhaf bir rüya gördüm.
Türkbükü'nde bir gece. Herkes tabii ki çılgınca eğleniyor.
Uzaklardan bir uçak sesi duyuluyor. Çeşitli barlardan gelmekte olan müzik aniden susuyor.
Herkes gökyüzüne bakmaya başlıyor. Nihayet sesi duyulan uçak uzaktan görülüyor.
Deniz uçağı süzüle süzüle koya iniyor.
Herkesin gözü uçağın kapısında.
Birden kapı açılıyor ve aniden, ‘‘You are my sex Bomb’’ şarkısı eşliğinde ben gözüküyorum kapıda.
Üzerimde sadece beli açık bir şeffaf tişört var. Altımda ise seksi bie mayo.
Bir sala alıyorlar beni. Arkamda iki kız yüzerek itiyor sahile doğru.
Ben bu arada ‘‘You are my sex Bomb’’ eşliğinde dans etmeye başlıyorum. Tabii ki çılgınca yapıyorum bunu.
Tüm sahil bana hayranlıkla bakıyor, herkes bana ritim tutuyor.
Bu arada ben farkında olmadan, koyun öbür yanına başka bir deniz uçağı daha inmiş.
Ondan da tüm Hürriyet üst yönetimi çıkıyor. İyi çalıştılar diye patron onları tatile getirmiş.
Bir anda başta patron olmak üzere denizin ortasında dans eden beni görüyorlar.
* * *
Kan ter içinde uyandım, ekstra sistol de geçirdim gayet tabii.
İlk önce, ‘‘Ne yaptılar da patron onları tatile getirdi’’ oldu tepkim. Sonra ‘‘Acaba beni niye getirmediler, işten mi atıldım yoksa’’ oldu.
Sonra bu rüya gerçek olsaydı, kendimi hangi yöntemle öldürmemin daha doğru olacağını hayal etmeye başladım.
Bir anda bu rüyayı, bu korkunç kábusu neden gördüğümü de anladım.
YELKENLİNİN İÇİNDE ‘‘YOU ARE MY SEX BOMB’’ ÇALIYORDU.
Sanki birisi alıp yelkenliyi, ‘‘Nine Inch Nails’’ grubunun konserlerinde kullandığı en büyük amplifikatörün önüne getirip bırakmıştı.
Rüyam devam ediyor da olamazdı, panik içinde dışarıya çıkmaya çalışırken kafamı çıkış kapısına yüksek hızla vurdum. Acıdan bağırdım, ama bunu kimse duyamazdı onca gürültü içinde.
Baktım, hemen yolun karşısındaki lokanta gece yarısından sonra diskoteğe dönüşmüş.
Yüzlerce insan eğleniyor ve kimsenin denizden geldikleri için yorgun olması muhtemel insanların hali ne olacak diye düşündüğü yok.
Dünyanın ve belki de káinatın en gürültülü limanında sabaha kadar oturdum. Yelkenli de zaten sallanıp duruyor, insan o ortamda istemese bile çok güzel ritim tutuyor.
(Yarın: Maalesef sabah oluyor!)
Paylaş