Paylaş
ÇİZGİ film karakteri Willy B. Cayote'den çok daha hiperaktif olan İ. ‘the plexiglass’ B ile birlikte megahipersüpermarketten içeriye girdik.
Başbakanlık binasından daha iyi korunuyor burası.
Özel tim görevlileri filan da var etrafta.
Dama bakmayı unuttum, oraya da makineli tüfek, havan ve uçaksavar filan da yerleştirmişlerdir mutlaka.
İçerisi o kadar kalabalık ki benim ‘‘Öteki Türkiye’’ tartışmasında ortaya atmış olduğum 6 milyonluk ‘Bizim Türkiye’nin dörtte üçü burada toplanmış olmalı.
Bu gerçek de zaten pek fazla iyi olmayan sinirlerimi iyice laçkalaştırdı. İçerdeki bu insanlar ekonomi tartışmalarını okuduysalar beni hiç sevmiyorlardır mutlaka. Çünkü ben kendi sınıfıma ihanet etmiş ve bundan da büyük bir keyif almakta olan bir insanım.
Gerçi İ. ‘the plexiglass’ B'ye göre bu tür yerlerde ‘‘Öteki Türkiye’’den insanlar alışveriş yapıyormuş.
Bizim ne işimiz var burada o zaman, dedim. Kendisinin yapmış olduğu yeni yaşam biçimi tercihleri nedeniyle (diyet, az puro, az içki) sinirleri bozuk olduğundan beni duyması artık mümkün olmadığı için bu provokasyonuma cevap veremedi.
Onun dediği doğruysa ‘‘Öteki Türkiye’’nin ekonomik durumunun bozuk olduğu varsayımı katiyen doğru değil; çünkü içerdeki milyonlarca kişi aynen o reklam filminde ‘‘Alsak alsak ne alsak’’ diyerek dolaşan aileye benziyorlardı.
Hatta reklamdaki gibi birbirleriyle fazla konuşmaya vakitleri de yoktu çünkü alışveriş hızları diyaloğa girmelerine engeldi.
Bunlar gerçekten Öteki Türkiye'nin temsilcileri ise istatistiklerde muazzam bir hata da var, bunu da bilin.
* * *
İlk panik atağımı yaşamaya başladım. Bir yere çarpacaktım mutlaka ve orası yıkılacak, bunun sonucunda yaşanacak olan raf heyelanı yüzünden de çok kişi ölecekti.
Hakkımızda dedikodu çıkmayacağını bilsem İ. ‘the plexiglass’ B'nin elini tutacağım.
O da tehlikeli olurdu aslında; çünkü o hiperaktivitesi nedeniyle hızlı hareket etmek zorunda olduğu için mutlaka kolum filan çıkardı elini tutabilseydim.
Tam o an hiç ummadığım bir şey yaptı ve ‘‘Haydi ayrılalım, sen eve yiyecek alacaksın, ben araba aksesuvarı bölümüne bakacağım. 20 dakika sonra buluşuruz’’ dedi.
Sevgili okurlar, kimseye arkadaşım diye güvenmeyeceksin, bunu anladım. Her an sırtınızdan bir hançer yiyebilirsiniz. O vahşi ortamda beni yapayalnız bıraktı gitti.
Adamın otomabil aksesuvarı takıntısı da var. Diğer takıntılarını yazmaya kalksam kış ayı gelir yazı bitmez, yemin ediyorum. Örneğin puro seviyor ya, vallahi siz deyin bin, ben diyeyim 1500 purosu var evinde.
Evde yemek pişiremiyorlar; çünkü buzdolabında malzeme konulacak yer yok, her yer puro dolu.
Arabasında yolda olabilecek her türlü tehlikeyi önceden haber veren elektronik alet var.
‘‘Dikkat yolda inek çıkabilir’’ diye üç lisandan (İngilizce, Fransızca ve Hinduca) haber veren aleti bile var. Bunu hangi ülkeden aldığını sordum, cevap vermedi doğal olarak.
Arabanın içindeki aksesuvarlar, arabasından çok daha pahalı. Hırsız da içeri girip bunları mümkün değil çalamaz; çünkü onu engellemek için de çok kapsamlı bir sistem kurmuş durumda.
Öyle ki hırsız arabanın içine girmeye çalıştığı anda araba onu yakalıyor, bağlıyor, hafif sopalıyor, itirafını yazılı olarak alıyor ve sonra da hapse yolluyor.
* * *
Tek başıma bırakıp gitti beni.
Takıntılı ya, onu bekletmeyeyim diye acele alışveriş yapmaya çalışıyorum.
Ama bu mümkün değil; çünkü her an birisini ezebileceğim korkusuyla sürüyorum arabamı. Mika Hakkinen beni o sıra görse hemen takımına alırdı, ne manevralar yaptım alışveriş arabamla aklınız durur, görseydiniz heyecandan ağlardınız.
Neyse uzun lafın kısası iki diyet yoğurt, altı adet madensuyu ve bir koli bira aldım. Bir kolide 24 büyük kutu bira var. Bu maddeleri almak için neden oraya geldim bilmiyorum.
Aslında bira da fazla sevmem ama 1971 yılından bu yana Amerikalılar gibi bir arabaya bira yükleyip eve gidebilme hayaliyle yaşamıştım, 29 yıl sonra işte o gün bu hayalimi gerçekleştirmeye karar verdim.
Bu arada birkaç malı yere düşürdüm. Diyet kola almak istedim, bir tane aldım, on-on beş adedi büyük gürültüyle yerde yuvarlandı. Azarlanmadan bunları hızla toplayayım derken kafam bir kişinin alışveriş arabasına çarptı, günün ortasında yabancı bir insandan özür dilemek zorunda kaldım.
Dün yazı sonunda olduğunu bahsettiğim skandalı bugün anlatacaktım ama yine yer kalmadı. Onun için şimdi tekrar başlık kısmına çıkıp, başlığın ‘‘Megahipersüpermarket'te skandal!!!’’ bölümüne bir de -1 ekleyerek değiştireceğim ve ne olur bana inanın; çünkü ben de sıkılmaya başladım, bu konuyu yarın kesinlikle bitireceğim.
Paylaş